Bugünlere iç güvenlik paketinin meclisten çıkarılması söz konusu. Birkaç haftadır erteleniyordu. Başbakan Ahmet Davutoğlu Bey paketin bu hafta çıkacağını belirtti. Bu önemli paket mutlaka çıkmalı ancak birtakım provokasyonlar da olacaktır. O nedenle son derece dikkatli olunmalıdır.

Gezi olayları benim yakın siyasi tarih içerisinde gördüğüm en etkili ve en tehlikeli bir sokak kalkışmasıydı. Sadece Gezi Parkında sökülen üç beş ağacı kurtama girişimi olmadığını bizzat olayın faillerini açıklamalarıyla da anlamış olduk. Oyuncu Mehmet Ali Alabora tarafından atılan mesele ağaç değil hâlâ anlamadın mı bir tweeti hâlâ aklımda.

O dönemde uluslararası medya da bu kalkışmaya destek verdi. Guardian, BBC, Financial Times, ZDF, Newyork Times, WSJ, Ansa, La Repubblic, Rai24news, Al Monitor, CNN gibi televiyon kanalları bu darbe girişimine destek verdiler.

Gezi olayları esnasında 33 milyar dolar uçtu. Borsa İstanbul’da bir günde yüzde 7 değer kaybı oldu. Bu kayıp nedeniyle ekonomi ağır yara aldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan bir açıklamada yakılan otobüsler, duraklar, kamu kurumları nedeniyle eski parayla 20 trilyonu aşan bir zarar meydana geldi. Kızılay esnafı dükkanlarını açamadı. Ekonomik kayıp bir yana toplum psikolojik olarak yara aldı.

Kızılay’dan Keçiören’e hareket eden bir grup, Başbakan Erdoğan’ın evini basmaya kalktı. İstanbul Dolmabahçe Başbakanlık ofisi ele geçirilmeye çalışıldı. Çevre ve ağaç sevgisi bahanesiyle yeni bir darbe peydahlandı. İstanbul’da 39 belediye aracı yakıldı. Beyoğlu’ndaki dükkanlar yağmalandı. Kamu kurumlarının camları kırıldı. Yollar kesildi. Peki bütün bunları ne adına yaptılar. Güya demokratik haklarını kullandılar.

Demokrasi adına vatandaşlarımız öldü, demokrasi adına polisimiz öldü, demokrasi adına belediye otobüsleri yakıldı, demokrasi adına esnafın dükkanları yağmalandı. Demokrasi adına Sayın Erdoğan ve ailesine küfredildi. Böyle demokrasi batsın.

Gezi olaylarından sonra ortaya çıkan bir başka kalkışma girişimi ise 6-8 Ekim olaylarıdır. Bu olaylar bahane edilerek yurdumuzun dört bir yanı yakıldı ve yağmalandı. HDP Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarını bahane eden bir grup provokatör kamu otoritesini hiçe sayarak, bir kalkışma yaptı ve onlarca vatandaşımız öldü. Bu olaylar da göstermiştir ki devlet otoritesi giderek zayıflamaktadır. O nedenle devletin hem şefkatini hem de gücünü göstermek gerekir.

Elbette biz doksanlı yıllara dönelim, devlet şiddet uygulasın demiyoruz. Ancak devlet vatandaşın hukukunu korumak zorundadır. PKK ve KCK şiddeti Kürt kökenli vatandaşlarımızı da bıktırmıştır. Onlar bile artık devlet otoritesinin tesisine önem vermektedirler.

Doğu ve Güneydoğu’yu KCK siyasetine teslim etmek çok büyük yanlıştır. Nitekim burada yaşayan sivil temsil örgütü temsilcileri, aydınlar ve farklı siyasi partiler güvenlik boşluğundan şikayet etmektedirler. Bizzat devletin gücünü tesis etmeyi onlar istemektedir.

Kıymetli okuyucularım önümüzdeki günlerde CHP, MHP, HDP ve Paralel yapı iç güvenlik paketi üzerinden bir kalkışma girişiminde bulunabilir. Muhalefet partileri Türkiye otoriterleşiyor diyerek tepki gösterecekler. Bu gösterileri sokağa taşıyarak hükümeti çalışamaz hale getirmeyi planlıyorlar. Bu arada tıpkı Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi Batılı medya da hükümet aleyhinde yayınlar yapacak.

Havada Gezi darbesinin kokusu var. Seçim öncesi Ak Parti’de başlayan iç tartışmaları da dikkate alan lobiler hükümeti devirmek için birtakım senaryolara başvuracaklar. Burada ben lobilerin senaryolarından hiç korkmuyorum. Sadece parti içerisinde başlayan iç tartışmaların onları cesaretlendirmesinden endişe ediyorum. Mehmet Akif’in bir şiiri var. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez diye. O nedenle yüreklerin toplu vurması gerekir. Mazlumlar ve İslam Dünyası gözünü bize dikmiş durumda. O nedenle birlik ve dirlik önemlidir.