Demokratik PKK’nın Siyasetçisi..
Fatih Altaylı'nın «Teke Tek»inde meydanı boş bulup coşan Sırrı Süreyya Önder, Çözüm Süreci'nde gelinen noktayı değerlendirirken, “PKK çok demokratik bir yapı, bu sözlerim bir çok izleyiciyi yerinden hoplatacak ama bu böyle” diyor.
Altaylı, “Beni de biraz yerimden hoplattı” karşılığını vermiş. Tabi, konuk ettiği kişiye, “saçmalama seni buraya soytarılık yap diye çağırmadık” diyecek değildi.. Madem ki çağırmış, reytingi de kapması lazım.
Bu tip sansasyonel konuşmalar reytingleri hoplatır, programcıyı değil..
Bizde medyanın tasası vatanın, milletin selâmeti, ülkenin geleceği değil, sadece ve sadece reyting denilen ucubedir..
Reyting, öyle bir ucubedir ki, ne gazetelerin tirajına benzer, ne partilerin aldığı oy oranına.. Reytingi bendeniz kısaca «izlenirlik» diye tanımlıyorum ama bu izlenirlik tüm Türkiye tv izleyicilerinin herhangi bir kanalı ne kadar izlediklerini değil, sadece evlerine «peoplemeter» denilen ve yayındaki tv kanallarının izlenme payını gösteren cihaz konulmuş 2200 (iki bin iki yüz) hanenin hangi tv kanallarını izlediğini gösterir.
Reyting ölçme Türkiye’de 1988 yılından bu yana yapılmakta. Geçen 27 yılda bu 2200 hane değiştirildi mi, orası da meçhul. İşte tam bir ucube.. Ucube, arapça «acip» kökenli bir kelime. Çok acaib, çok farklı, genellikle çirkin şeylere ucube diyoruz.. Reyting için «ucube» demekte haksız değilim o zaman...
Tekrar konumuza dönecek olursak, Süreyya Önder’in PKK hakkındaki sözleri milleti enayi yerine koyan tamamı asılsız beyanlar.. Reyting telaşı mıdır bilmem ama Fatih Altaylı gibi iyi bir programcı bu adamı yalnız çıkarmamalıydı. Karşısında şöyle okkalı sözlerle buna haddini bildirecek biri olsaydı hem böyle kolayca üfüremez, hem de Fatih değil, kanalın reytingi hoplardı..
Süreyya efendi “Bir aydınlanma, bir bilgi birikimi, bunun üzerine yapılmış bir tercihten bahsediyoruz..” dedikten sonra hiç sıkılmadan şöyle devam etmiş: “Elinde silah olan insanlardan bahsediyoruz. Bu yapılar, emir-komutayla, ancak askerliğin zorunlu olduğu yerlerde çalışır. Öbür türlü, bir gönüllü bir birliktelik, gönüllü bir katılım sağlamazsanız, siz bu yapıyı sürdürülebilir de kılamazsınız. 40 yıldır kendi küllerinden doğan bir yapıdan bahsediyoruz..”
PKK’nın demokratik bir yapı olmasına kargalar güler de, bu sonraki laflarına aynı kargalar oturup ağlarlar.. Neden mi? “Yahu” der kargalar, “bir de bize kuş beyinli diyor şu insanoğu.. Aralarındaki bu tipleri görmüyorlar mı?”
Demek ki bu zatın kafasındaki aydınlanma, bebeklerin katli ile, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürülen binlerce mâsum insanın kanıyla oluyormuş.. Cümle içinde kullanalım şimdi: “Arkadaş iki adamı kaleşinkof ile temizledim, içim bi açıldı, zihnim bi aydınlandı ki, sorma...”
PKK, 1978 yılında kurulmuş. Bildiğimiz surette ortaya çıkışı ise ermeni ASALA terör örgütünün işten el çektirilmesi sonrası. Yani 1984 yılı.. Bendeniz 1987 yılında Diyarbakır’a milletvekili adayı olarak gittiğimde, Lice çıkışında önümüzü kesen sivil polisler “efendim siz canınıza mı susadınız, bakın arabamızın bagajında şu şu silahlar var biz üstelik ekibiz ve bu halde bile Lice’de fazla dolaşamıyoruz, siz tek başınıza gelmişsiniz bir de milliyetçi söylemler yaptınız, Lice’yi mehter marşlarıyla dolaştınız.. Sizi vazifemiz gereği izledik ve çok korktuk birileri size bir şey yapacaklar diye..” demişti.
Evet, bizi Allah korumuştu.. Ve demek oluyordu ki, artık Lice gibi «kurtarılmış bölgeler» edinmişlerdi o yıllarda.. Şimdilerde ise, neredeyse bütün bölge kontrollerinde. Gündüz T.C devleti var, gece PKK. Adamlar kimi yerde güpegündüz hüviyet hattâ pasaport bile soruyorlarmış!..
Sırrı Süreyya Önder... Milleti enayi yerine koyma teşebbüsünüz bile beyinlerinizin ne denli iğdiş edildiğinin isbatı.. “40 yıldır kendi küllerinden doğan bir yapıdan bahsediyoruz..” demişsin ya..
Yahu insanoğlu natıktır, konuşur, kimi zaman patavatsızlık da yapabilir ama bu kadarı için söylenecek tek laf var, oha... Ayıp olmasın diye çüş demiyorum...
Galiba süflörleriniz «Mr. Süreyya think before, talk later..» dememiş bu kez.. Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyorsunuz, demiş olsalardı belki onların korkusuyla bu denli saçmalamazdınız.
Bayım cevabını biliyorsunuz ama yine de sorayım: Acaba kendi küllerinizden mi, yoksa yakıp yıktığınız onca köyün, hanenin, hattâ diri diri yakarak öldürdüğünüz nice mâsum insanın küllerinden mi peydahlandınız yeniden...
PKK’yı o kan ve ateşler arasından defalarca peydahlayan karanlık mihrakların Allah belâsını versin...
* * *
Salahaddin Eyyubî
4 Mart 1193'te Hakk'a yürüyen, vefat ettiğinde cenazesini kaldıracak kadar olsun terekesi çıkmayan Selahaddin Eyyubî’yi rahmetle anıyoruz.. Salahaddin Eyyubî’ler öyle kolay çıkmaz.. Diyarbakır başta olmak üzere bütün yöre halkı, bütün kürtler istikbâllerinden emin olmak istiyorlarsa çocuklarını Selahaddin Eyyûbî ahlâk ve imanında yetiştirsinler.
Müslümanım diyen bir insan, asıl adı Artin olan, elinde binlerce kürdün ve türkün kanı olan dinsiz imansız bir zalimin izinde gidemez. Müslüman kürdün örnek alacağı lider Selahaddin Eyyûbî hazretleri gibi Resûlullahın izinden giden büyüklerdir.
Selahaddin Eyyubî duhattan (dahilerden) bir zattır. Siyasi bir dehadır, askerî bir dehadır ve onun asla kürtçülük diye bir dâvası olmamıştır.. Onun dâvası ilâ’yı kelimetullah dâvası idi.
Üstad Mehmet Şevket Eygi, geçen sene yazdığı bir yazısında “Diyarbakır’a acilen bir Selahaddin Eyyubî camisi yapılsın” diyordu.
2014 Kasım ayının başıydı. Üç askerimiz çarşıda sivil kıyafetle dolaşırken şehid edilmişlerdi. Üstad, hadiseye duyduğu üzüntüyü anlatırken birtakım çare ve çözümleri de zikretmiş ve şöyle demişti: “Şu anda en büyük Kürt nüfusuna sahip şehrimiz İstanbul’dur ama Diyarbakır’ın da çok büyük önemi vardır. Teklif ediyorum: Diyarbakır’da dünyanın en büyük ve güzel camiinin inşasına en kısa zamanda başlanmalıdır. İsmi Salahaddin Eyyubî olabilir.
Diyarbakır’da Ezher gibi uluslararası bir medrese açılmalıdır. Diyarbakır’da en az beş büyük tekke binası yapılmalıdır. Diyarbakır’da gerçek dindarlardan, idealist Müslümanlardan oluşan bir “Âqiller Meclisi” kurulmalı ve işler onlarla istişare edilerek halledilmelidir. Diyarbakır ve civarında İslâm ilân edilmelidir… İslâm orada zaten var… Benim kasd ettiğim o değil… Bu dediklerimi yapmak için yürek lazımdır. Sadece yürekle de bitmez. Ufuk genişliği ve kültür derinliği, azim irade sebat da gerekir.
Hem İslâm, hem Kemalizm, hem bozuk düzen, hem sekülarizm… Bunlar birbiriyle bağdaşmaz ve uyuşmaz…Bu işleri yapmak için bir Salahaddin lazım.”
Başka söze hacet var mı?