PKK’yı aklama maskesi olarak “Paralel Yapı”
PKK’nın ne kadar “vahşi ve kanlı bir terör örgütü” olduğunu biliyorsunuz. Onbinlerce “ölü ve yaralı”, milyarlarca “ekonomik zarar”, tedavisi neredeyse imkânsız “sosyal ve kültürel yaralar”, ülkenin “bölünme”sine dair atılan adımlar, “küresel habis güçler”in İslam coğrafyasındaki “kirli emeller”inin gerçekleştirilmesinde yaptığı “teşeronluk” ve daha niceleri... Hepsini tek tek saymaya gerek var mı? Anadolu’da hangi evin kapısını çalsanız, uzaktan veya yakından, “PKK terörü”nden canı yanmış birini bulursunuz.
Hal böyleyken, “28 Şubat Cuntası” İslam’a ve müslümanlara karşı başlattığı ve o günün iri gazetesinde manşetten ilan edilen “topyekün savaş”ta hangi argümanı kullanmıştı hatırlayın: “İrtica PKK’dan tehlikelidir.” İrticadan kasıt, İslam ve özellikle “İslami çalışmalar”dı. Hiç kimsenin canını yakmamış, ülkeyi bölmek için silahlı terör örgütleri falan kurmamış, uluslararası şer odaklarının teşeronluğuna soyunmamış “müslümanların, dinlerini daha iyi yaşayabilmek için kısıtlanmış hukuki ve sâir şartlar zemininde yaptığı daha çok kültürel etkinlikler... ” Bunlar, PKK teröründen ve terör örgütünden daha tehlikeli ilân edilmişti. Haliyle 28 Şubat cuntası ne yaptıysa, bu “daha tehlikeli yapı”yı tasfiye için yapmıştı.
Bu köşede 28.12.2014’te yazdığım “Terörde ‘biz değil ajanlar yaptı’ dönemi!” başlıklı yazıda farklı bir açıya değinmiştim. O yazıda bir süredir devam eden “terör örgütü PKK’yı aklayıp-paklama süreci”nin nihai hedefine ulaşmak üzere olduğundan, artık “terör eylemlerinin PKK’ya isnad edil(e)meyeceği”nden, kimsenin “PKK terörü” d(iy)emeyeceği bir zemine doğru gidildiğinden endişe ettiğimi belirtmiştim. Yine, “PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması” talebinin genel kabul görmesine yönelik olarak “algı operasyonu”nun yürütüldüğüne dair endişelerimi ifade etmiş; bu kapsamda PKK’nın gençlik yapılanmasının, artık kitlesel eylemlerde “yüz kapatma, kitlenin içerisinden provokasyon girişiminde bulunma, halkın malına ve canına zarar verme, halk otobüslerini yakma, kepenk kapattırma” gibi eylemlerin yapılmayacağını ve “bu tür girişimlerde bulunanların sömürgeci güçlerin ajanları olarak değerlendirileceği”ni açıkladığına dikkat çekmiştim.
Bunun “paralel yapı” denilen Gülen Cemaatiyle ilgisine gelince...
“Çözüm süreci”ne dair Dolmabahçe Zirvesi’nden sonra teröristbaşı adına yapılan “silah bırakma çağrısı” üzerine Kandil’deki terör elebaşılarının bunu tanımadıklarına dair ardı ardına gelen açıklamalarına bir yenisi daha eklendi. Nitekim terör örgütünün elebaşısı Cemil Bayık, silah bırakmaları için şartını şöyle açıkladı: “Apo gelip kongreye katılmadan, gerillayla görüşmeden silah bırakma söz konusu olmaz.”
Asıl konumuz bu değil. Teröristbaşı Cemil Bayık, aynı konuşmasında 3 PKK’lı yöneticinin öldürüldüğü Paris cinayetleriyle ilgili olarak, “MİT Paris cinayetini kabul etti ama ‘biz yapmadık, bizim içimizdeki Fethullahçılar yaptı’ dedi” iddiasında bulundu. El insaf!..
İddianın doğruluğunu bilemem. Ancak görüyorsunuz, artık bundan sonra “nerede kirli bir dosya varsa, Gülen Cemaati’nin üzerine yıkılarak açık dosyalar kapatılacak” gibi bir durum oluşturuluyor.
Böyle bir yolu açan sebeplerden birinin “Paralel yapı PKK’dan tehlikelidir” söylemi olduğunu düşünüyorum. Zira artık bir “şamar oğlanı”mız var. “Paralel yapı...” Yani Gülen Cemaati...
Şimdi başta “Laik-Kemalist derin yapılar” olmak üzere herkes, başta da 30 yıldır kan döken, ülkenin parçalanması için çalışan ve bu hususta mesafe alan, onbinlerce can, milyarlarca mal kaybına sebep olan “terör örgütü PKK” da artık bu “şamar oğlanı”nı öne sürüp, kendini temize çıkaracak.
Biz de aptalız ya, bu tür “algı operasyonları”na öylece inanacağız!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.