Serdar Demirel

Serdar Demirel

Yama atan ülke: Türkiye

Yama atan ülke: Türkiye

Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğu, bugün inkâr edilemez aşamaya gelmiştir. Uluslararası bir güç olmanın yolu da elbette bölgesel oyun kurucu güç olmaktan geçmektedir. Küresel oyun kurucu aktörler, bu yüzden, Türkiye’yi yanlarına almakta neredeyse bir yarış içine girmiş durumdalar.
21. yüzyıl sistemi henüz kurulamadı. Dünya gömlek değiştireceği zaman hadiseler sakınılmaz olur, bu bilinen bir realite. Bugün yaşanan krizlerin temelinde, dünyaya ne tür bir gömlek biçileceği meselesi yatmaktadır. Uluslararası güçler kendi çıkarlarını önceleyerek bir gömlek biçme telaşındalar. Bu da Türkiye’ye tarihte az rastlanan fırsatlar kapısını açmaktadır.
Ülkemiz, “oyunkurucu” (Kingmaker) statüsünü birden fazla gerekçeden dolayı yakalamıştır. Bunlar; içinde bulunduğu coğrafî kombinasyon ve onun siyasi faktörleri (Jeopolitik ve jeostrateji), tarihî mirası ve Türk dış siyasetini kurgulayan kadroların siyasi ufku ve son yıllarda buna paralel gerçekleştirdiği “Komşularla sıfır problem politikası” olarak özetlenebilir.
Bunları iyi değerlendirmeden Türkiye’nin seyrini doğru okumak müşkildir. Bunu iki anekdotla açmak istiyorum. Geçen Cuma Namazı’nda yanımda Mısırlı akedemisyen Dr. Velid F. Faris saf tutmuştu. Namaz bitti, tam kalkıyordum, elimden tuttu ve “Biraz oturabilir miyiz, sorularım var” dedi. Ben de, “Neden olmasın” diyerek oturdum.
Şunu sordu: “Ak Parti İslâmî kökenli bir parti. Bu partiye oy veren kitlenin dindar ve bölge coğrafyasına karşı hassas duygulara sahip olduğunu biz de biliyoruz. Peki bu parti tabanından korkmuyor mu ki; İsrail ve Lübnan, İsrail ve Suriye arasında arabuluculuğa soyunuyor” dedi.
Bu olaydan birkaç saat sonra Singapurlu araştırmacı yazar dostum Hikmatullah Babu Sahib, ayaküstü sohbette, “Türkiye, bölgesinde her kriz alanına yama atmaya çalışıyor, yorulmuyor mu? Neden her probleme yetişmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi?” demez mi.
İkisine de teferruatta ayrı ama özde aynı cevabı verdim. Özetle dedim ki: Elinize bir dünya atlası alın. Sonra, orada Türkiye’nin yerini bulun ve nasıl bir coğrafya ile çerçevelendiğini tahlil edin. Dünyanın en problemli alanı Ortadoğu, ülkemizin de derin parçası olduğu bir coğrafya. Dünyanın yine en problem alanlarından bir diğer ikisi de, Balkan ve Kafkas bölgeleri. Bunlar yine bizim tarihsel ve bölgesel parçası olduğumuz kriz alanları. Akdeniz, Karadeniz ve Ege ile çerçevelenmiş bir ülke. Enerji kaynaklarının üzerinden aktığı, Avrupa ve Asya’yı biribirine bağlayan hassas bir mekân...
Siz isteseniz de bu coğrafya size kendi içinize kapanma fırsatı vermiyor. Buralarda yaşanan her kriz, sizi de direkt veya dolaylı yönlerden siyasi, iktisadî, ictimâi ve askerî anlamda etkiliyor.
Ya krizleri önemseyecek ve onları hem kendi hem de bölgesel çıkarlar perspektifinden yöneteceksiniz, ya da olaylara sessiz kalarak krizlerin sizi, iradenizin hilâfına sürüklemesine izin vereceksiniz. Hiçbir akıllı güç ülkenin kaderini başkalarının inisiyatifine bırakmaz, bırakmamalı. Hele hele ülkeniz büyük bir medeniyet tecrübesine sahip ise.
Bu yüzdendir ki; hükümet, bölgesel ve küresel güç dengelerini ve bunların maslahatlarını maksimum düzeyde gözetmeye büyük bir hassasiyetle çalışmakta, krizlerden lehte sonuçlar çıkaracak taktik ve strateji uygulamaktadır. Bu hiç yanlış yapılmadığı anlamına da gelmez kuşkusuz.
Halk da bunu gâyet iyi anlamaktadır. Hükümetin dış siyasetini belirleyen kadroların art niyetli olmadıklarına ve onların ülke maslahatı için çalıştıklarına kanaat getirdiklerinden, İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuk girişimlerine de itiraz etmiyor halk. Ama sürecin Filistin dâvasına zarar verebilir endişesi da özellikle mütedeyyin kesimlerde inkâr edilemez bir olgudur.
Ak Parti’nin kurucu kadrolarının önemli bir bölümünün Refah Partisi’nin de önemli aktörleri olduğunu hatırlarsak şunu söyleyebiliriz: Filistin dâvasına en fazla sahip çıkan parti, Refah Partisi’ydi ve siyonizmi en fazla eleştiren siyasetçi bu hareketin lideri Necmeddin Erbakan’dı.
Refahyol hükümeti döneminde metazori yöntemlerle Hoca’nın İsrail’e nasıl büyük tavizler vermeye zorlandığını yakından tanıklık etmiş bu kadrolar, yoğurdu üfleyerek yiyiyor, denebilir. O dönemin hatıraları zihinlerde henüz canlılığını yitirmedi. Bu da bir denge politikasına sevkediyor onları.
Meseleyi böyle ortaya koyunca, Türkiye’nin işinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkıyor. Karizmatik liderlik bu zor dönemlerde, krizlerin barındırdığı fırsatları değerlendirmeyle yakın ilintilidir. Zor başarıldığında da, iyi niyetli hiç kimse takdirlerini ifade etmekten kaçınmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi