Fütüroloji Adına Pazarlanan Hurafeler
Siyasi hadiseleri tahlil eden strateji uzmanları ve bilim adamları; geçmişte yaşanan hadiseleri, içinde yaşadıkları halin gerçeklerini ve istikbâle matuf tahminlerini dikkate alırlar. Gaybi keyfiyete haiz olan ve gelecekte yaşanabilecek hadiselerin tahminini esas alan çalışmalara ‘fütüroloji’ denilir. Bazı sözlüklerde “küresel bir perspektif içinde geleceği öngörmeye çalışan bilim” şeklinde tarif edilen fütürolojinin, bilimle hiçbir ilgisi yoktur. Başta ABD olmak üzere, dünyanın birçok üniversitesinde ‘Fütüroloji Kürsüleri’ vardır. Fütüroloji ile uğraşan kimselere fütürolog denilir. Eski zamanlarda bu işlerle meşgul olan kimselere kâhin, yaptıkları işe de ‘kehanet’ adının verildiği malûmdur. Fütürolojiye değer veren çevreler, Miladi 2012 yılını ‘Kıyamet Yılı’ ilân etmişlerdir. Bunun sebebi şudur: Maya takviminin 2012 yılına kadar olan zaman dilimini içine alması; bazı kâhinler (fütürologlar) tarafından ‘dünya hayatının sonu’ şeklinde değerlendirilmiştir. 2012 yılı içerisinde bir gezegenin dünyaya çarpacağını (Mardok Efsanesi) ve kıyametin kopacağını savunan fütüroloji uzmanları, değişik vesilelerle vehimlerini ifade etmişlerdir. Üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bekledikleri kıyametin kopmadığı malûmdur.
Fütüroloji adına söylenen yalanlar, bunlarla sınırlı değildir. ABD Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan ve CİA’nın resmi web sitesinde yayınlanan, ‘Mapping The Global Futüre (Global Geleceği Haritalamak) başlıklı raporun konusu, 2020 yılında dünyanın siyasi ve iktisadi manzarasıdır. Amerika’da bu tür çalışmaların yaygın olduğu bilinmektedir. Fütüroloji çalışmaları içinde önemli bir yer alacağa benzeyen 123 sahifelik rapor, dört bölümden oluşmaktadır: Davos Dünyası, Pax Americana, Yeni Hilafet Nizamı ve Korku Çemberi!..Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi’nin; sahalarında uzman olan kimseleri seferber ederek, böyle bir rapor hazırlatmasının bir değil, birden fazla sebebi vardır. Raporun “Pax Americana” başlıklı bölümünde, Amerikan hegemonyasının geleceği üzerinde durulmaktadır. Buna göre; 2020 yılında da ABD’nin ekonomik, teknolojik, politik ve askeri üstünlüğü devam edecektir. Ancak Marksizm’in gözden düşmesinden sonra ortaya çıkan boşluk, dinler tarafından doldurulmaktadır. Önümüzdeki onbeş yılda dinler, insanların kendilerini tarif ederken başvurdukları en önemli kimlik unsuru haline gelecektir. İnsanlar etnik veya ideolojik kimliklerini değil, dini kimliklerini ön plâna çıkaracaklardır.
EVANJELİK FÜTOROLOJİ UZMANLARININ KEHANETİ
Bilindiği gibi Amerikan vatandaşlarının büyük çoğunluğu Protestandır (%80) ve onlar arasında en büyük grubu Evanjelikler teşkil etmektedir. Evanjelizm, Protestanlığın doğduğu Almanya ile sonradan etkisine aldığı Anglo-sakson dünyasından farklı keyfiyete haiz olan bir dini akımdır. Evanjelikler arasında ‘Hristiyan Siyonistler’ olarak adlandırılan bir guruba göre; 2012 yılında Kudüs’ün doksan kilometre kuzey batısında bulunan ‘Mogiddo Ovası’nda yapılacak olan ‘Armageddon Savaşı’na hazırlanmak, her Hristiyanın kutsal görevidir.
Hristiyan Siyonistler’in ısrarla üzerinde durdukları, inandıkları İncil’e ilave ettikleri ve adını ‘Kristal Krallığı’ koydukları yeni dünya düzeniyle ilgili inançlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: ”Yahudilerin İsrail’e dönmesi ve Yahudiler ile Müslümanlar arasında çıkacak olan büyük savaş esnasında ‘Mesih’in geri gelerek bin yıl sürecek olan barış dönemini başlatması. Yahudilerin 20. Yüzyılın başlarında İsrail’de toplanmaya başlamaları, 1948 yılında İsrail Devleti’ni kurmaları ve İsrail’in 1967 yılında Kudüs’ü ele geçirmesi, hep Tanrı’nın ‘Mesih’ hakkındaki plânının işlediğini göstermektedir. ABD, İsrail’i desteklediği için giderek zenginleşmiş ve güçlenmiştir. Yahudileri soykırıma uğratan Almanya, ikiye bölünmüş ve yıllarca acı çekmiştir. Rusya, 19. Yüzyıldaki Yahudi programlarının bedelini, uzun yıllar komünist yönetim altında kalarak ödemiştir. İslâm dünyasının bir türlü kalkınamamasında da şaşılacak bir durum yoktur. Hıristiyan Siyonistler’in inandıkları hurafeye göre Armageddon Savaşı; İsrail’in Kudüs’ü almasından kırk yıl sonra başlayacaktır. Aynı yıl Deccal, Kudüs’te ortaya çıkacak ve kendisinin, Tanrı olduğunu iddia edecektir. Bu savaş esnasında İsrail’e komşu bütün Arap devletleri ortak bir cephe oluşturacaktır. Bu savaşta ABD İsrail’in, Rusya ise Arapların safında yer alacaktır. İki taraf birbirine karşı nükleer ve kimyasal silah kullanacak, takriben iki milyardan fazla insan ölecektir. Armageddon Savaşı’nda İsrail vatandaşlarının üçte ikisinin öleceğine, kalanların ise Hıristiyan olacağına inanan Avenjelik Siyonistlere göre, İsrail Hükümeti’ne baskı yapmak, Tanrı’nın iradesine karşı gelmektir.”
Kendilerini ‘New Christian Right’ (Yeni Doğmuş Hıristiyanlar) olarak nitelendiren Evanjelik dispensosyonalistler, ‘Mogiddo Ovası’nda gerçekleşecek olan savaşın nükleer bir savaş olacağına’ inanmaktadırlar. Bu inançları sebebiyle, İsrail’in nükleer ve kimyasal silahlara sahip olabilmesi için, bütün maddi imkanlarını seferber etmektedirler. Onlara göre, bu nükleer savaş 2012 yılında başlayacak ve milyarlarca insanın ölümüne vesile olacaktır. Bazılarına göre dünya nüfusu beş yüz milyon civarına inecektir. Fütüroloji adına söylenen bu yalanların ortak noktası, miladi 2012 yılının ‘kıyamet yılı’ olduğu hurafesine dayanmaktadır. Maya takvimine göre 21 Aralık 2012 tarihi, insanlığın son günüdür. CIA’nın resmi web sitesinde yayınlanan “Mappıng The Global Future” başlıklı rapor; sadece Fütüroloji (gelecek bilim) çalışmasıyla sınırlı değildir. Kahinlerin 2012 yılına yükledikleri ‘kıyamet yılı’ yalanını reddeden bir keyfiyete haizdir. Çünkü bu rapora göre, 2012 yılında kıyamet kopmayacak, aksine İslâm topraklarında (2020 yılında) ABD’yi tehdit eden Hilâfet nizamı kurulacaktır.
KRONİK SİYASİ KAOS
Fütüroloji adına pazarlanan hurafeleri bir kenara bırakalım ve içinde bulunduğumuz halin gerçeklerine dönelim. Amerika’da başlayan, Avrupa Ülkeleri’ni kasıp kavuran ve bütün dünyayı etkisi altına alan iktisadi kaosun, değişik siyasi krizleri de beraberinde getirdiğini söylemek mümkündür. Uluslararası hukuku ortadan kaldıran ABD’nin, bütün enerji kaynaklarına el koyma ihtirası ve İngiltere’nin kaybettiği ‘güneş batmayan İmparatorluğu’na yeniden kavuşma hayali, kronik siyasi kaosun başlamasına vesile olmuştur. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için bir tesbitte bulunalım. Günümüzde dünya siyasetine yön veren ve çevresindeki ülkeleri etkileyen üç büyük emperyalist devletten (imparatorluktan) bahsetmek mümkündür. Bunlar, 1898’de siyaset sahnesine çıkan ABD, 1949 yılından itibaren Asya’da ‘belirleyici güç’ haline gelen komünist Çin ve 1957’de temelleri atılan “Avrupa Birliği” imparatorluklarıdır. Bu imparatorlukların siyasi ve iktisadi güçlerini ne zamana kadar devam ettirebileceklerini tahmin etmek kolay değildir. Ortadoğu’da “kronik siyasi kaos” politikasını uygulayan ABD-İsrail-İngiltere koalisyonu (Şeytan Üçgeni) bölge ülkelerini köşeye sıkıştırmak için, bütün imkanlarını kullanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda dünya; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin imtiyazlı üyeleri olan Amerika ve İngiltere ile Rusya ve Çin arasında cereyan etmesi muhtemel olan asimetrik (gayr-i nizami) mücadeleye sahne olacaktır. Halen dünyanın en güçlü imparatorluklarından birisi olan ABD’nin, petrol ve enerji kaynaklarını kontrol etmek için, “Küresel Terörle Mücadele” şifresini kullandığı malûmdur.
Siyaset uzmanlarından Niall Ferguson ‘Dünya Savaşı’ isimli kitabında; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinde yaşanan iktisadi ve siyasi buhranları tahlil etmiştir. Tesbitine göre, 1929 Dünya İktisadi Buhranı, İkinci Dünya Savaşı’nın yaşanmasına vesile olmuştur. Bu tesbitin doğru olduğunu kabul edenler, 2008 yılından itibaren yaşanan siyasi ve iktisadi buhranın yeni bir ‘Dünya Savaşı’ ile sona erebileceği tezini ileri sürmektedirler. Halbuki bu iktisadi ve siyasi kaos; ABD’nin önce Afganistan’a, sonra da Irak’a karşı başlattığı kirli savaşın (Eski ABD Başkanı George W. Bush’un ifadesiyle ‘Haçlı Savaşı’nın) tetiklediği bir kaostur.
Büyük savaşların öncesinde ve sonrasında, değişik iktisadi problemlerin yaşandığını söylemek mümkündür. Savaş harcamaları sebebiyle, merkez bankalarının sıkı para politikalarından vazgeçmeleri ve karşılıksız para basmaları; hem iktisadi, hem de siyasi kaosun derinleşmesine sebeb olabilir. 1929 Dünya İktisadi Buhranı’nı hatırlayan siyaset uzmanları, korkularını ve endişelerini ifade etmeye başlamışlardır. Zira küresel iktisadi kaos, kendi içinde en az üç ayrı krizi barındırmaktadır. AB ülkeleri yaşadıkları iktisadi kaosla birlikte, hergün derinleşen ve hızlanan bir ‘siyasi rejim’ krizini yaşamaya başlamışlardır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) yayınladığı raporda, Yunanistan’da yaşanan, daha sora İtalya’ya sıçrayan Avro Bölgesi borç krizinin, diğer ülkelere de yayılabileceği üzerinde durmaktadır. Raporda, Almanya, Fransa ve İtalya gibi üç önemli AB ülkesinin 2012 yılından itibaren resesyona gireceği ifade edilmektedir.
SOĞUK SAVAŞIN AYAK SESLERİ
Amerikalı maliyeci Bernard Baruch’un ve yazar Walter Lippman’ın ortaya attığı ve mahiyetini belirlediği “soğuk savaş” teorisinin, siyasette kendine mahsus bir yeri vardır. Birbirine düşman ülkeler; silâhlı mücadeleyi bir kenara bırakıp, iktisadi, politik ve diğer alanlarda mücadelelerini sürdürebilirler. Buna soğuk savaş denilir. Soğuk savaşta ‘zihinleri hapsetme sanatı’ olarak tarif edilen propagandanın önemli bir yeri vardır. ABD ve müttefiklerinin şekillendirdiği yeni dünya düzeni, fitne ve fesadın yayılmasına vesile olmuştur. ABD ve İngiltere önderliğinde çok uluslu koalisyon kuvvetleri tarafından 20 Mart 2003 tarihinde başlatılan kirli savaş ve işgal, düşük yoğunlukla asimetrik savaşı beraberinde getirmiştir. İşgal güçleri Irak’ta, Şii-Sünni ihtilâfının keskinleşmesine ve İran’ın siyasi nüfuzunun artmasına vesile olmuşlardır. Bölge ülkelerini etkileyecek bu yeni siyasi manzaranın, Türkiye’nin ‘komşularla sıfır problem’ şeklinde ifade ettiği politikasını zaafa uğrattığını söylemek mümkündür. Türkiye’nin Bağdat ile ilişkilerinin, İran’ın vizesine bağımlı hale geldiğini gizlemenin bir anlamı yoktur. Daha açık bir ifadeyle Bağdat’taki merkezi hükümet, Türkiye ile ilgili alacağı herhangi bir karar öncesinde mutlaka İran’ın onayını alacaktır. Modern-ulus devlet haline İran İslâm Cumhuriyeti’nin; mezhebi taassubu ön plâna çıkarması ve ‘Irak-Suriye-Lübnan’ hattını kendi nüfuz bölgesi haline getirmesi; Türkiye ile İran arasında soğuk savaşın yaşanmasına vesile olacağını unutmamak gerekir.
(Misak Dergisi-254)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.