Hüsnü Aktaş

Hüsnü Aktaş

Demokrasi Macerası ve Modern Hurafeler

Demokrasi Macerası ve Modern Hurafeler

Si­ya­set uz­man­la­rı ara­sın­da yay­gın olan ka­na­ate gö­re de­mok­ra­si; va­tan­daş­la­rın seç­me-se­çil­me hak­la­rı­nı ta­nı­yan,dü­şün­ce hür­ri­ye­ti­ne önem ve­ren, ve ge­nel se­çim­le­ri ka­za­nan si­ya­si ha­re­ke­tin ik­ti­da­rı­nı esas alan ve mu­ha­le­fe­tin (azın­lı­ğın) hak­la­rı­nı ko­ru­yan bir si­ya­si re­jim­dir. İk­ti­da­rın te­şek­kü­lü, de­net­len­me­si ve dev­re­dil­me­si ko­nu­sun­da, ken­di­ne mah­sus pren­sip­le­ri var­dır. Si­ya­si re­jim olan de­mok­ra­si; na­za­ri ola­rak hal­kın ge­nel se­çim­ler­de yap­tı­ğı ter­cih­le­rin dı­şın­da, her­han­gi bir oto­ri­te ka­bul et­me­yen yö­ne­tim tek­ni­ği­dir. Pra­tik­te ise ik­ti­da­ra, ser­ve­te ve si­la­ha sa­hip olan elit züm­re­le­rin ‘halk adı­na­’ ken­di gayr-i meş­rû ih­ti­ras­la­rı­nı ha­ya­ta ge­çir­mek için ta­kip et­tik­le­ri si­ya­se­tin ifa­de­si­dir. 

De­mok­ra­tik bir re­jim­de; li­be­ral, sos­yal de­mok­rat. Ko­mü­nist  ve sos­ya­list par­ti­le­rin, ken­di dün­ya gö­rüş­le­ri­ne uy­gun olan pro­je­le­ri­ni hal­ka sun­ma­la­rı ve hal­kın rı­za­sı­nı ala­rak ik­ti­da­ra gel­me­le­ri müm­kün­dür. Bu­na mu­ka­bil Müs­lü­man­lar; seç­men olan va­tan­daş­la­rın ya­rı­sın­dan faz­la­sı­nın rı­za­sı­nı al­sa­lar da­hi, İs­lâm fık­hı­na uy­gun olan tek­lif­le­ri­ni ha­ya­ta ge­çi­re­mez­ler.  Bu­nun se­be­bi ne­dir? Me­se­le­nin di­ğer bir bo­yu­tu da şu­dur: Bü­tün de­mok­ra­tik re­jim­ler­de, mün­zel ki­ta­ba da­ya­nan din­le­ri ha­fi­fe alan ve dün­ye­vi­leş­me fe­sa­dı­nı yay­gın­laş­tı­ran ide­olo­ji­ler ön plân­da­dır. Dün­ye­vi­leş­me fe­sa­dı­nın, fel­se­fi an­lam­da se­kü­la­rizm ve la­ik­lik de­ni­len ter­cih­ler­le olan mü­na­se­bet ise,, et ile tır­na­ğın mü­na­se­be­ti gi­bi­dir. La­ik­li­ğin fel­se­fî de­ğe­ri­ni, kas­dı­nı ve or­ta­ya çı­kış ma­ce­ra­sı­nı bir ta­ra­fa bı­rak­mak ve bu si­ya­set tar­zı­nı sa­de­ce ‘yö­ne­tim tek­ni­ği­’ gi­bi tak­dim et­mek doğ­ru de­ğil­dir. 

La­ik­li­ğin en ya­lın ta­nı­mı, din ile si­ya­si ik­ti­da­rın ege­men­lik alan­la­rı­nı bir­bi­rin­den ayır­mak­tır. Bu açı­dan İs­lâm ile lâ­ik­lik, bir­bi­ri­nin zıd­dı olan iki ay­rı inan­cın/dün­ya gö­rü­şü­nün ifa­de­si­dir.

İs­lâm top­rak­la­rı­nı yan­gın ye­ri­ne çe­vi­ren ABD ve müt­te­fik­le­ri; son yıl­lar­da  ‘de­mok­ra­si, in­san hak­la­rı ve hu­kuk dev­le­ti­’ kav­ram­la­rı­nı, si­hir­li bir hu­ra­fe gi­bi tel­kin et­mek­te­dir­ler. Bu­na mu­ka­bil (Ocak-1992) Ce­za­yi­r’­de ya­pı­lan ge­nel se­çim­ler­de;  İs­lâ­mi se­lâ­met Cep­he­si­’nin (FIS) ezi­ci bir üs­tün­lük sağ­la­ma­sı (% 80)  baş­ta Fran­sa ve ABD ol­mak üze­re; bü­tün AB ül­ke­le­ri ta­ra­fın­dan des­tek­le­nen ‘As­ke­ri Dar­be­’yi  ön plâ­na çı­kar­mış­tır. Ce­za­yi­r’­de as­ke­ri 
cun­ta­nın li­der­li­ği­ni ya­pan Mu­ham­med 

Bu­di­yaf¸ 9 Ocak 1992 ta­ri­hin­de ‘Al­ge­ri­a Ga­ze­te­si­’ne­’ ver­di­ği de­meç­te ‘İs­lâ­mi Se­lâ­met Cep­he­si, hal­kın ezi­ci bir ço­ğun­lu­ğu­nun des­te­ği­ni al­mış­tır. Ce­za­yi­r’­i yö­net­mek on­la­rın hak­kı­dı­r’ der­ken, as­ke­ri cun­ta­’nın ba­şı­na ge­çer-geç­mez ‘İs­lâm hiç kim­se­nin te­ke­lin­de de­ğil­dir.’ di­ye­rek efen­di­le­ri­nin söz­cü­lü­ğü­nü yap­ma­ya baş­la­mış­tır. Ce­za­yi­r’­de As­ke­ri Cun­ta; iki yıl sü­ren si­ya­si ka­os­ta, bir mil­yon ci­va­rın­da ma­sû­mun ölü­mü­ne se­beb ol­muş­tur. Ya­şa­nan as­ke­ri dar­be­yi ‘Ce­za­yir Der­si­’ baş­lık­lı ma­ka­le­sin­de tah­lil eden Meh­med Şev­ket Ey­gi, şu tes­bit­te bu­lun­muş­tur:’ Ce­za­yir fa­ci­ası gös­ter­miş­tir ki, Müs­lü­man bir mil­let de­mok­ra­tik yol­lar­la, ser­best se­çim­ler­le İsl­yâ­m’­ı se­çer­se, en­ter­nas­yo­nel kü­für maf­ya­sı her va­sı­ta ile ön­le­me­ye ça­lı­şa­cak­tır. (..) Müs­lü­man bir ül­ke­nin hal­kı küf­rü se­çer­se de­mok­ra­si­ye uy­gun olu­yor. İs­lâ­m’­ı se­çer­se ol­mu­yor. Sö­zün kı­sa­sı bu­dur. ‘(Mil­li Ga­ze­te-16 Ocak 1992)   

ABD  ve  müt­te­fik­le­ri, Ira­k’­a 48 sa­at­te  ‘de­mok­ra­si­’ ih­raç et­mek için ha­re­ke­te geç­ti­ği ta­rih­ten iti­ba­ren, sa­yı­la­rı mil­yor­lar­la ifa­de edi­len ma­sûm in­san ha­ya­tı­nı kay­bet­ti­ği ve dört mil­yon­dan faz­la in­sa­nın mül­te­ci du­ru­mu­na düş­tü­ğü­nü unut­ma­mak­ta fay­da var­dır. Mı­sı­r’­da hal­kın rey­le­riy­le (ge­nel se­çim­le) ik­ti­da­ra ge­len Cum­hur­baş­ka­nı Mu­ham­med Mur­si­’nin ik­ti­da­rı­na son ver­mek için ku­ru­lan tu­za­ğın üze­rin­de de ABD, İn­gil­te­re ve İs­ra­il’­in dam­ga­sı­nı gör­mek müm­kün­dür.  

Gö­rü­nün odur ki, İs­lâm top­rak­la­rın­da ya­şa­nan de­mok­ra­si ma­ce­ra­sı;kan, göz­ya­şı ve zu­lüm­den baş­ka bir şey ge­tir­me­miş­tir. Ce­za­yi­r’­de Gİ­A, Ira­k’­ta IŞİD ve Su­da­n’­da ‘EŞ ŞE­BA­B’ gi­bi ör­güt­le­rin or­ta­ya çık­ma­sı , si­lah­lı mü­ca­de­le­ye baş­la­ma­la­rı ve ‘De­mok­ra­si­’nin bir kü­für re­ji­mi­’ ol­du­ğu­nu te­zi­ni ön plâ­na çı­kar­ma­la­rı­nın bir de­ğil, bir­denr faz­la se­be­bi var­dır. 

Mİ­Lİ­TA­RİST KÜL­TÜR VE VE­SA­YET REJ­Mİ

Gü­nü­müz­de mi­li­ta­rist cum­hu­ri­yet an­la­yı­şı­nı sa­vu­nan po­li­ti­ka­cı­lar ve med­ya ay­dın­la­rı; AK Par­ti ik­ti­da­rı­nın ‘si­vil ve­sâ­yet re­ji­mi­ni­’ kur­mak için ha­re­ke­te geç­ti­ği­ni ile­ri sür­mek­te­dir­ler. Bu id­di­anın ar­ka plâ­nın­da, as­ke­ri ve­sâ­yet re­ji­mi­ni sa­vun­ma ref­lek­si var­dır. Tür­ki­ye­’da ca­ri olan si­ya­si sis­tem üze­rin­de­ki as­ke­rî ve­sâ­ye­tin gi­de­rek azal­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı his­se­den bu ay­dın­lar, de­mo­go­ji­ye da­ya­nan ye­ni tar­tış­ma­la­rı gün­de­me ge­tir­mek­te­dir­ler. Bu ay­dın­la­ra gö­re, ‘si­ya­si sis­tem üze­rin­de­ki as­ke­rî ve­sa­ye­tin or­ta­dan kalk­ma­sı, si­vil dar­be­nin ger­çek­leş­me­si­ne se­beb ola­bi­lir.’ Bu tez­le­ri­ni sa­vu­nur­ken, Al­man­ya­’da Adolf Hit­le­r’­in ve­ya İtal­ya­’da Mus­so­li­ni­’nin uy­gu­la­dık­la­rı si­ya­si stra­te­ji­le­re dik­ka­ti çek­mek­te­dir­ler. Bu iki li­der, dik­ta re­jim­le­ri­ni ku­rar­ken, tem­si­li de­mok­ra­si­nin im­kân­la­rın­dan fay­da­lan­mış­lar­dır. Dik­ta re­jim­le­ri­ni kur­duk­tan son­ra, de­mok­ra­si mer­di­ve­ni­ni baş­ka­la­rı da kul­lan­ma­sın di­ye yok et­miş­ler­dir. El­bet­te na­za­ri plan­da, böy­le bir ih­ti­ma­lin var­lı­ğın­dan söz et­mek müm­kün­dür. An­cak  ni­yet oku­ma­ya da­ya­nan si­ya­si yo­rum­la­rın, il­mi bir de­ğe­ri yok­tur. Kal­dı ki bu­nun için Al­man­ya ve­ya İtal­ya­’dan mi­sal ver­me­nin bir an­la­mı yok­tur. Tür­ki­ye­’de de ay­nı si­ya­si stra­te­ji­nin uy­gu­lan­dı­ğı­nı söy­le­mek müm­kün­dür. Me­se­lâ: 23 Ni­san 1920 ta­ri­hin­de top­la­nan Bü­yük Mil­let Mec­li­si­’nin üye­le­ri ‘Hi­lâ­fe­te ve sal­ta­na­ta sa­da­kat­le bağ­lı ka­la­cak­la­rı­na, va­ta­nın ve mil­le­tin is­tih­lâ­sı (kur­tu­lu­şu) ve is­tik­lâ­li için ça­lı­şa­cak­la­rı­na­’ da­ir ‘Val­la­hi, Tal­la­hi­’ di­ye ye­min et­miş­ler­dir. Ne­ti­ce ma­lûm­dur. Hi­lâ­fet kal­dı­rıl­mış, in­san­la­rın seç­me ve se­çil­me hak­la­rı­nı ‘res­mi ide­olo­ji­yi tas­dik et­mek­le sı­nır­lan­dı­ra­n’ Tür­ki­ye­’ye mah­sus bir as­ke­ri ve­sâ­yet re­ji­mi ku­rul­muş­tur.  

Ga­ze­te­ci-ya­zar Hen­ri J. Ber­key, Ta­raf Ga­ze­te­si­’n­de ya­yın­la­nan ‘Tür­ki­ye­’nin Si­ya­si Dev­ri­mi­’ baş­lık­lı ma­ka­le­sin­de; as­ke­ri ve­sâ­yet re­ji­mi­nin zaa­fa uğ­ra­ma­sı­nı ve  ya­şa­nan de­ği­şi­mi ifa­de eder­ken şu tes­bit­te bu­lun­muş­tur: ‘Türk or­du­su­nun üst dü­zey ko­mu­tan­la­rı da­hil ba­zı men­sup­la­rı, AK­P’­nin 2002 ya­pı­lan se­çim­ler­de­ki ba­şa­rı­sın­dan kı­sa bir sü­re son­ra, bu par­ti­nin ‘A­ta­tür­k’­ten mi­ras ka­lan la­ik cum­hu­ri­ye­ti da­ha di­nî ve oto­ri­ter bir dev­le­te dö­nüş­tü­re­cek­le­rin­de­n’ en­di­şe et­me­ye baş­la­dı­lar. Bu­gün bi­li­yo­ruz ki ba­zı­la­rı, hü­kü­me­te kar­şı kum­pas­lar kur­du­lar. 

As­ker­le­rin kork­tuk­la­rı, de­ği­şik bir açı­dan baş­la­rı­na gel­di. An­cak bu AK Par­ti­’nin Tür­ki­ye­’yi bir din dev­le­ti­ne dö­nüş­tür­dü­ğü için de­ğil­dir. 

Dö­nüş­tür­me­di ve pek de dö­nüş­tü­re­ce­ğe ben­ze­mi­yor. As­ker­le­rin kor­ku­su AK Par­ti­’nin si­ya­set­te as­ke­rin ro­lü­nü azalt­mak ko­nu­sun­da ol­duk­ça ile­ri git­ti­ği için doğ­ru çık­mış­tır. Bu ol­duk­ça sı­ra­dı­şı bir ba­şa­rı 
gi­bi gö­rü­ne­bi­lir. Ger­çi sa­de­ce AK­P’­nin ba­şa­rı­sı de­ğil­dir. 

Da­ha de­rin ve uzun za­man­dır sü­ren top­lum­sal bir de­ği­şi­min ya­ni mu­ha­fa­za­kâr ve din­dar or­ta sı­nı­fın or­ta­ya çı­kı­şı­nın bir so­nu­cu­dur.’ (23.03.2010) Kül­tür an­la­yı­şı açı­sın­dan mu­ha­fa­za­kâr, si­ya­si de­ği­şi­me ön­cü­lük et­me nok­ta­sın­da ra­di­kal ve ik­ti­sa­di ter­cih­le­rin­de ser­best pi­ya­sa­cı-li­be­ral olan AK Par­ti­’nin ik­ti­da­rı­nı on üç yıl­dır de­vam et­tir­me­si, Tür­ki­ye­’de­ki si­ya­si den­ge­le­rin de­ğiş­me­si­ne se­beb ol­muş­tur.  

Son yıl­lar­da po­li­ti­ka çar­şı­sı­nın gün­de­mi­ni meş­gul eden ‘Es­ki Tür­ki­ye/Ye­ni Tür­ki­ye­’ tar­tış­ma­la­rı, si­ya­si de­ği­şi­min bo­yut­la­rı­nı ifa­de açı­sın­dan önem­li­dir..

MO­DERN HU­RA­FE­LER

Tür­ki­ye­’de ya­şa­nan si­ya­si mü­ca­de­le­de; baş­ta Fran­sa ol­mak üze­re, ba­tı­dan it­hal edi­len po­li­ti­ka kül­tü­rü­nün önem­li bir ye­ri var­dır. Ay­dın­lan­ma fel­se­fe­si­ni sa­vu­nan ba­zı fi­lo­zof­la­ra gö­re dev­let, ken­di­le­ri­ni mut­lak an­lam­da hü­küm ko­yu­cu (ilâh) ola­rak gö­ren in­san­la­rın, bir­bir­le­ri­ne ve­kâ­let ver­mek su­re­tiy­le ger­çek­leş­tir­dik­le­ri bir üst ku­rum­dur. Tür­ki­ye­’de yıl­lar­dır ca­ri olan as­ke­ri ve­sa­yet re­ji­mi­ni ter­cih eden, bu­na mu­ka­bil de­mok­ra­si­yi de red­det­me­yen ay­dın­la­rın, Ro­us­se­au’­nun si­ya­set fel­se­fe­si­ni (bi­le­rek ve­ya bil­me­ye­rek) sa­vun­duk­la­rı­nı söy­le­mek müm­kün­dür. 

Çün­kü, Ro­us­se­au’­nun si­ya­set fel­se­fe­si; as­ke­ri ve­sâ­yet sis­te­mi­ni ve­ya to­ta­li­ter si­ya­set an­la­yı­şı­nı sa­vu­nan kim­se­le­re, ay­nı za­man­da ‘de­mok­rat ol­ma­’ im­ka­nı­nı sağ­la­mak­ta­dır. Ro­us­se­au’­ya gö­re, ‘Si­vil top­lum ha­lin­de ya­şa­mak için söz­le­şen hal­kın; söz­leş­me ku­ral­la­rı­na uyu­lup-uyul­ma­dı­ğı­nı de­net­len­me me­s’­uli­ye­ti ile il­gi­li ola­rak dev­le­te ih­ti­yaç duy­du­ğu­nu ile­ri sür­müş­tür. Dev­let var ol­du­ğu için top­lum var de­ğil­dir. Ak­si­ne top­lum var ol­du­ğu için dev­let var­dır. Do­la­yı­sıy­la ik­ti­da­rın ye­ga­ne kay­na­ğı halk­tır. “E­ge­men­lik ka­yıt­sız şart­sız hal­kın­dır.” Fi­lo­zof J. J. Ro­us­se­au, hal­kın ege­men­li­ği ko­nu­sun­da o ka­dar has­sas­tır ki, O’­na gö­re “hal­kın se­si hak­kın se­si­di­r” ve mec­li­sin ha­zır­la­dı­ğı her ka­nu­nun, ay­rı­ca re­fe­ran­du­ma su­nul­ma­sı şart­tır. 

Yir­min­ci yüz­yı­lın ilk yıl­la­rın­da li­be­ral, mu­ha­fa­za­kar, sos­yal de­mok­rat ve  ko­mü­nizm gi­bi dün­ya gö­rüş­le­ri­ni sa­vu­nan si­ya­si par­ti­ler, si­ya­si he­def­le­ri­ni ‘ik­ti­da­rı na­sıl ele ge­çi­re­bi­li­riz?’ su­ali­ne ver­dik­le­ri ce­vap­la sı­nır­lı ha­le ge­tir­miş­ler­dir. Bü­yük Fran­sız Dev­ri­mi­’nin si­hir­li slo­ga­nı olan “e­şit­lik, öz­gür­lük, kar­deş­li­k” üç­lü­sün­den sa­de­ce ‘e­şit­li­ği­’ esas alan kim­se­le­rin sol­cu, ‘öz­gür­lü­ğü­’  ön plâ­na çı­ka­ran­la­rın sağ­cı ka­bul edil­di­ği yıl­lar­da, de­ği­şik mo­dern hu­ra­fe­ler pi­ya­sa­ya sü­rül­müş­tür. Bu mo­dern hu­ra­fe­ler uğ­ru­na mil­yon­lar­ca in­san öl­dü­rül­dü­ğü­nü unut­ma­mak ge­re­kir. Me­se­le­nin özü bu­dur.  (Mi­sak Der­gi­si-295)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüsnü Aktaş Arşivi