Hüsnü Aktaş

Hüsnü Aktaş

İhlâs ve Riya Üzerine Notlar

İhlâs ve Riya Üzerine Notlar

Bütün ibadetlerin ve salih amellerin edasında, niyetin müstesnâ bir yeri vardır. 

Kalbin bir şeyi bilmesi, karar vermesi ve bir işin niçin yapıldığını idrak etmesi  anlamına gelen niyet ile ihlâsı birbirinden ayırmak kolay değildir. Bazı muteber  kaynaklarda, “Mükellefin edâ ettiği ibâdetlerde ve işlediği salih amellerde  sadece Allah’ın (cc) rızasını esas almasına ihlâs denilir” şeklinde tarif edilmiştir. 

Bazı eserlerde, kısaca; “Allah’a (cc) itaatte riyânın terkedilmesine ihlâs denilir” tarifine yer verilmiştir.

Peygamberimiz Efendimiz’in (sav), “Hardal tanesi kadar riyâ bulaşmış olan amelin kabul edilmeyeceğini’ (1) haber verdiği malûmdur. Riyâ ve ihlâsla ilgili olarak “Hayatû’l-Kûlûb” isimli eserde şöyle denilmektedir: 

“Riyânın hakikati; ibâdetlerle ve hayırlı işlerle, insanların kalplerinde mevki sahibi olmak istemektir. Riyâ kalp fiillerinin en çirkinlerindendir. Bu fiil, ibâdetlerde Allah (cc) ile alay etmek olur. Riyânın zıddı ise ihlâstır.

 İhlâs, her türlü gösterişten hâlî olarak Allah’ın rızasını kasdetmektir. Kim amelini Allah için halis kılmazsa, o kimse ameli sebebiyle günaha girmiş olur. Asla ecre ve sevaba nail olamaz.” Tasavvuf  yolunun öncülerinden Cüneyd Bağdâdî, “İhlâs, kul ile Allah arasında bir sırdır. 

Melek onu bilmez ki sevap yazsın, Şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin, hevâ onu fark edemez ki kendisine meylettirsin’ (2) diyerek bir inceliğe işaret etmiştir. 

İmam-ı Kuşeyrî, ihlâsla ilgili birkaç tanım getirmiştir: Birisi, ihlâs, amelleri onlara ârız olan manevî kirlilikten arındırmaktır ki, bu manevî kirler amelden ‘sâlih’ vasfını  kaldırır. Diğeri ise ibâdette sadece Allah’ın rızasının esas alınmasıdır ki kul taatıyla  yalnızca Allah’a kurbeti diler, asla birisine yaranmak, insanların övgüsünü kazanmak gibi şeyleri gayesi olmaz. Kısaca ihlâs ameli riyâdan arındırmaktır.

Bazı islâm âlimleri, mükellefin kalbini konu alan ilimleri “fıkh-ı bâtın” veya ‘fıkh-ı vicdanî’ gibi kavramlarla izah etmişlerdir. İmam Fahrûdîn-i Râzî “İnsanın sorumluluğu, önce kalbinin amelleriyle ilgilidir. İman ve küfür, kalbin amelidir. İnsan, kalbinde taşıdığı küfürden dolayı en büyük cezaya çarptırılır.(..) Ameller, niyetlere göre değer kazanır. Yapılan ibâdetler ve ameller, sahih bir niyete ve kalbte zuhur eden güzel duygulara bağlı değilse, onlara mükâfat verilmez (3) diyerek, kalbin önemine işaret etmiştir. Bütün ibâdetler için zaruri olan ihlâs ve ihsanın merkezi  insanoğlunun kalbidir. Bazı alimler; “İbadet ederken veya herhangi bir ameli edâ  ederken Allah’ın (cc) murakabesini kalb gözüyle müşahede etmeye ihsan denilir.’ (4)  tarifini esas almışlardır. 

Tahsil edilmesi farz olan ilimler arasında, kalbe ait  niyetlerin ve düşüncelerin önemli bir yeri vardır. İbn-i Abidin “Reddü’l Muhtar” isimli eserinde şu tesbitte bulunmuştur:”Beş farz ile ilm-i ihlâsı öğrenmenin farz olduğunda şüphe yoktur. Çünkü amelin sahih olması buna bağlıdır. Helâli, haramı ve riyâyı öğrenmek de farzdır. Zira ibâdet eden kimse riyâ yaparsa amelin sevabından mahrum olur. Hased ile ucubu öğrenmesi dahi farzdır. 

Çünkü bu iki şey ateşin odunu yediği gibi ameli yerler.’(5) İmam Celaleddin es-Suyuti, ”El-Eşbah ve’n-Nezair” isimli eserinde, kalbi ilgilendiren farz, vacip ve müstehap olan ilimlerin üzerinde durmuştur. (6) İnsanoğlunun kalbi, değişik vesveselerin mahalli, küfrün ve imanın merkezi, günahta ısrar etmenin veya tevbenin mekânıdır.

Hz. Ömer’den (ra) rivayet edilen Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz Efendimiz’in (sav); “Ameller ancak niyetlere göredir.

Herkes için ancak niyet ettiği şey vardır. 

Kimin hicreti Allah ve Rasûlüne ise, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir. 

Kimin hicreti de bir dünya (menfaati) veya bir kadınla evlenmek için ise, onun hicreti de, hicret ettiği şeyedir’ (7) buyurduğu malûmdur. Başta İmam Şafiî (rh.a) olmak üzere bazı âlimler, bu Hadisin İslâm’ın üçte birini teşkil ettiğini ve fıkhın yetmiş konusunun bu Hadis-i Şerif’le bağlantılı olduğunu söyledikleri nakledilmiştir. 

Mürsel olan bir hadis-i şerifte Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) “Mü’minin niyeti, amelinden daha hayırlıdır” buyurduğu malûmdur. Hz. Zeyd b. Sabit (r.a) niyetin önemini izah ederken, şöyle demiştir: “Müminlerden savaşa katılmayıp oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler bir değildir” (En Nisa Sûresi: 95) Ayeti inince, Rasûl-i Ekrem (sav) bunu yazmamı istedi. Tam bu esnada a’ma olan Hz. Abdullah İbn Ümmi Mektûm geldi ve üzüntü içinde; “Ey Allah’ın Resulü cihada gücüm yetseydi, ben de gider düşmanla savaşırdım” dedi. 

Bunun üzerine Allahü Teâla (cc) aynı ayetin devamında; “Özür sebebiyle savaşa katılmayanları müstesna tutan” hükmünü indirdi. (8) Buna göre özürleri sebebiyle savaşa katılamayanlar sırf niyetleri yüzünden savaşa katılanların ecrini almaktadır. 

Bir diğer hadis-i şerifte şehit olmayı samimi olarak isteyen kimsenin, evinde normal yatağında ölmesi halinde de şehitler zümresine dahil olacağı haber verilmiştir.(8) İmam Gazâlî, ihlâsı, iki kısımda mütalâa etmektedir. 

Birincisi tevhidde ihlâstır ki Yüce Allah’a uluhiyyetinde ortak koşmamaktır. İhlâsın ikinci derecesi ise, niyet ve maksatlarda sadece Allah’a teveccüh olmasıdır ki riyâsız bir ameli ifade eder. Kalbin ameli olan ihlâs, mükellefin davranışlarını kibir ve riyâdan arındırıp halis, saf hale getirmesidir. 

Hakikat şu ki, ihlâs yalnız ve yalnız Allah için ve O’nun rızasını kazanma yolunda yapılan ibâdetlerle elde edilir. 
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz (sav); ihlâsla ilgili olarak, asla unutmamamız gereken bir hakikati, şu şekilde tebliğ etmiştir: «Kıyamet gününde insanların üzerine ilk hüküm verilecek olan şehid edilen kimsedir. Bu kimse getirelecek ve ona Allahü Teâlâ (cc)’nın nimetleri tarif edilecek, o da onu tanıyacaktır. 

Kendisine “Bu nimetler için ne yaptın?” diye sorulacak!.. O Kimse: “Senin uğrunda (yolunda) savaştım, nihayet şehid edildim” diyecektir. Allahü Teâlâ (cc) “Yalan söyledin!.. Sen ‘cesur ve kahraman’ denilsin diye savaştın, gerçekten denildi de” buyuracak. 

Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzüstü sürüklenerek nihayet cehenneme atılacaktır.

Daha sonra ilim öğrenip, öğreten ve Kur’ân-ı Kerim’i okuyan kimse (alim) getirilir. Allahü Teâlâ (cc) kendisine nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır. Sonra: “Bunları elde etmek için ne yaptın?” diye sorulacaktır. O kimse: “İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızan için Kur’ân-ı Kerim’i okudum” diyecek... Allahü Teâlâ (cc) “Yalan söyledin!.. Lakin sen ‘Alim’ denilsin diye öğrendin. Kur’ân-ı Kerim’i de ‘O karidir’ (Güzel okuyucudur) denilsin diye okudun. 

Gerçekten denildi de!..” buyurucaktır. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzüstü sürüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.

Bir de Allahü Teâlâ’nın (cc) yakasını genişlettiği ve kendisine malın her  çeşidinden verdiği kimsedir. Bu kimse de getirilecek, ona nimetler tarif edilecek, o da onları tanıyacaktır. Sonra “Bunları nasıl elde ettin ve hangi gaye için kullandın? “suali sorulacaktır. O adam, “Uğrunda mal sarfedilmesini istediğin hiçbir yol bırakmadım. Mutlaka senin rızan için sarfettim” diyecek. Allahü Teâlâ (cc), “Yalan söyledin!.. Bu malları sen cömert desinler diye sarfettin.

Gerçekten denildi de!” buyuracak. Sonra onun hakkında emir verilecek ve yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacaktır.’ (9) Bu hadis-i Şerif’te canını, ilmini ve malını, değişik sebeblerle seferber eden kimselerin; eğer ihlas ile ameli dikkate almazlarsa, elde edecekleri netice haber verilmiştir. (Misak-286)

_______________________
(1) Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. İman 148,149, Ayrıca Sünen-i Ebû Davud-İst: 1401 K. Libas 26
(2) İmam-ı Kuşeyrî, er-Risale, 104; Yılmaz, H. Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s.169.
(3) İmam Fahrüddin-i Razi- Mefâtîhu’l Gayb -İst: 1308 C: 2 Sh: 560 vd. 
(4) Seyyid Şerif Çürcani- Et Ta’rifat İst: ty Kaynak yay. Sh: 12
(5) İbn-i Abidin-Reddü’l Muhtar Ale’d Dürri’l Muhtar-İst: 1982 c: 1, Sh: 41.
(6) İmam Celaleddin es-Suyuti- El-Eşbah ve’n-Nezair-Kahire: 1359 Sh: 445 vd.
 (7) Sahih-i Buhârî-İst: 1401 K. Bed’ül-Vahy, 1, İman, 41, Nikâh, 5, Talâk,ll, Menâkıbul-Ensar, 45, Itk, 6, Eymân, 23; Ayrıca Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. İmâre, 155; Sünen-i Tirmizî-Ist: 1401 K. Fazâilül Cihâd, 16.
 (8) Sahih-i Buhârî- İst: 1401 K. Cihad, 31, Tefsîru Sure, 4/18, Ayrıca Sünen-i Tirmizî- K. 
Tefsîru Sure, 4/19; İmam Ahmed b. Hanbe- El Müsned- İst: 1401 C: 5 Sh: 184 
 (9) Sahih-i Müslim - İst. 1401 K.İmare: 43 Hd.No: 152 (1905)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüsnü Aktaş Arşivi