HAZRET-İ ÂKİF, ÂSIM’IN NESLİ ve İSTİKLÂL MARŞIMIZIN ESRARI
“Allah’a ve Resûlüne itaat edin birbirinizle çekişmeyin; yoksa rüzgârınız kesilir, devletiniz, kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun, Allah sabredenlerle beraberdir.”
(ENFAL/46)
Müslümanlar olarak birlik zamanında tefrika içindeyiz. Bir araya gelemiyoruz, beraber hareket edemiyoruz. Herhangi bir hadise karşısında ortak kanaate sahip olamıyoruz. Öyle ki yekvücut olmamız gereken millî meselelerde dahi aynı tepkiyi veremiyoruz.
Bölünmüş bir toplum yapısına sahibiz. Cemiyetimiz yamalı bohça gibi… Bir şeyler yapmalı, bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırmalı, insanları ortak bir mefkûre- ideal etrafında bir araya getirmeli, asgarî değil azamî müşterekler temelinde Türk milleti, İslâm ümmeti sarsılmaz bir bütün hâlinde yükselmeli.
Peki, ama nasıl?
Milletimizi hangi müşterek etrafında bir araya toplamalıyız? Bizi yeniden birbirimize bağlayacak bağı nasıl tesis edebiliriz? İşte bütün bu suallerin cevabını İstiklâl Marşımız ve Esrarı kitabının müellifi “ilim ve gönül insanı” Mütefekkîr İsmet Akçal Beyefendi veriyor ve çözümün adresi olarak “İstiklâl Marşımızı” gösteriyor.
İstiklâl Marşımızın hem sâdayı vatan, hem sâdayı Kur’an, hem sâdayı ezan, hem sâdayı iman olduğunu ifade eden Mütefekkîr İsmet Akçal, sahip olduğumuz bütün millî ve manevî kıymetlerin, İstiklâl Marşımızın mısralarında mevcut olduğunu ifade ediyor.
Vatan, Ezan, Hakk, iman, millet, şüheda, hürriyet ve aklımıza gelebilecek, bir milleti meydana getiren bütün mefhumlar İstiklâl Marşımızın içinde derin manaları ile mevcuttur. Ve bu sebeptendir ki İstiklâl Marşımız bizim kimliğimizdir, bir nevi bizim manevî anayasamızdır ve anayasamızla da muhafaza altına alınmıştır.
Mütefekkîr İsmet Akçal, müellifi olduğu kitabın ismiyle kurmuş olduğu İstiklâl Marşımız ve Esrarı Derneği vasıtası ile bu hususları milletimizin idrakine sunmaya, milletimizin, okumuşlarımızın dikkatini İstiklâl Marşımıza, millî marşımızın derin mânâsına ve Mehmed Âkif Ersoy dedemize çekmeye çalışıyor. Herkesin üzerinde müşterek olumlu kanaatinin olduğu İstiklâl Marşımızın millî birliğin tesisi hususunda ana unsur olacağını ifade ediyor.
Kabul edildiği İstiklâl Harbi senelerinde değişik fikirdeki insanları kendi manevîyatında bir araya getiren, ortak bir kanaatin hâsıl olmasına vesile olan İstiklâl Marşımız, dün olduğu gibi bugün de aynı gayeye hizmet etmek için kendisinden istifade edilmesini bekliyor.
12 Mart 1921’deki kabul edildiği meclis oturumunda milletvekillerimiz tarafından ayakta alkışlanarak defalarca okunan İstiklâl Marşımızın sâdasını dönemin bütün mazlum, mağdur Müslümanları işitmişlerdi. İngiliz işgali altındaki Hindistan Müslümanları, Rus ve Çin işgali altındaki Türkistan Müslümanları, Afrika’nın Fransız ve İtalyan çizmeleri altında çiğnenen siyahî Müslümanları, Kafkas, Balkan ve daha nice coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar Ankara’daki Birinci Meclisin kürsüsünden haykırılan o kudsî sâdaya kulak verdiler.
O kudsî sâda, “Korkma!” diyordu. Son dergâh, son hankâh, son namazgâh sönmedikçe milletimizin yıldızı parlayacak, savaşta düşmana çiğnetilmeyen şanlı hilâl vatan semalarında ebeden dalgalanacak, ezanlar günde beş vakit dine şehadet etmeye devam edecekti. Ecdad bu sâdaya kulak verdi, Korkmadılar, -fisebilillah-, vatan için, millet için, mukaddesat için can verdiler. Kur’ân’da zafer va’dediyordu Hazret-i Yezdan ve zaferle müşerref oldular.
İman dolu kalblerin, göğüslerin karşısında İngiliz-haçlı silahları ne yapabilirdi ki? Nitekim bir şey yapamadılar. O silahlar Çanakkale’de, Kut’ül Amare’de, Galiçya’da, Filistin’de, Kafkasya’da, Medine’de, Sakarya’da Âsım’ın neslinin göğsüne çarparak, durdu. Vatan nâmustu; Âsım’ın nesli o nâmusun ehl-i salibin çizmeleriyle çiğnenip kirletilmesine müsaade etmedi.
Mütefekkîr İsmet Akçal Beyefendi yaklaşık bir asır evvel meclisimizde okunarak milletimizi etrafında bir araya getiren İstiklâl Marşımızın bugün de yine o meclis kürsüsünden gür bir şekilde okunması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Bugün millî meclisimizin kürsüsünden okunacak İstiklâl Marşımızın kudsî sesini dün olduğu gibi bütün mazlum ve mağdur dindaşlarımız, milletdaşlarımız işitecektir. Âlem-i İslâm’ın en kudretli ülkesi olan Türkiye’den yükselecek bu kudsî sâda Doğu Türkistan’dan Bosna Hersek’e, Kırım’dan, Sudan’a, Endonezya’dan Fas’a kadar bütün İslâm âleminden duyulacaktır.
Mehmed Âkif dedemiz İstiklâl Marşımızı Ankara’nın büyük mürşidlerinden Taceddîn Sultan Hazretlerinin Dergâhında yazdı. İstiklâl Harbi senelerinde o dergâhta ikamet etti. Evvela marşı yazmayacaktı, çünki bir yarışma açılmıştı ve yarışmanın neticesinde maddî bir ödül vardı. Ödül karşılığında millî marş yazımı işi Mehmed Âkif gibi bir şahsiyet âbidesinin yapacağı şey değildi.
İlk yarışmada gönderilen şiirlerden hiçbiri beğenilmedi. Bunun üzerine dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi ve Hasan Basri Çantay gibi vekillerin ısrarı ile yarışma olmaksızın ve para ödülünün Müslüman kızların eğitimine hizmet veren bir vakfa bağışlanması kaydı ile Mehmed Âkif dedemiz millî marşımızı yazmayı kabul etti.
Bu azim vazifeyi alan Mehmed Âkif dedemiz Taceddîn Dergâhında on gün oruç tuttu. Ve bir istiğrak, sanki bir cezbe halindeymiş gibi İstiklâl Marşımızı kaleme aldı. Yakın arkadaşlarından Karesi mebusu Hasan Basri Beyin ifadesiyle İstiklâl Marşımızı yazarken sanki gaipten bir ses bekler gibiydi, lâhuti bir âlemde, lâhuti bir iklimde, Taceddîn Sultan Dergâhının zikrullahla yoğrulmuş manevî atmosferinde millî marşımızı kaleme aldı.
İstiklâl Marşımız meclisimizin kürsüsünden okundu. Bütün vekiller ayakta büyük bir coşku ile dinlediler, hatta ısrarlar üzerine millî marşımız birkaç defa okundu. Tevazu ehli bir zât olan muhterem Âkif dedemiz kendi yazdığı marş ayakta alkışlanarak okunurken meclis salonundan çıkarak koridora geçti. 21 Mart 1921 meclisimiz için apayrı bir gündü. İstiklâl Marşımızın ayakta alkışlanarak kabul edildiği o günki maneviyatı meclisimiz bir daha göremedi. Millî marşımızın yazılışı ve kabul edilişinde yaşananlar İstiklâl Marşımızın maneviyatının ne kadar derin olduğunu da bizlere gösterir.
İstiklâl Marşımızdaki şu iki mısra bugünlere de seslenir gibidir;
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın... belki yarından da yakın.
Bizlere İstiklâl marşımızı ve Mehmed Âkif dedemizi sevdiren Mütefekkîr İsmet Akçal bu mısralardan yola çıkarak “İstiklâl Marşımızda İstikbal” isimli bir sohbet kaleme almıştır. O sohbette geçen şu ifadeler âdeta bize ışık tutmaktadır:
“Güneş, yarının şafaklarında doğmak için batarmış! Fakat İstiklalimizin İstikbali; İstiklalimizin bahtında mündemiçtir, saklıdır, dürülü, bükülüdür, diye inanıyoruz. İstiklalimizin bahtını, talihini; çağ kapayıp çağ açanlar gibi, garbı-batıyı uyandırıp aydınlatanlar gibi, muhkem, parlak, aydınlık, ümitler dolu olarak hazırlamak mecburiyetindeyiz. Bütün bu azim ve kazanılması mutlak hedeflere, emellere, gayelere ulaşmak; en büyük milli ülkü ve hedeflerimiz olmalıdır. Milletçe bu hedeflere, emellere ulaştığımızda ancak; milli beraberliğimi ve bütünlüğümüzü kurmuş olabileceğimizi sanıyoruz.”
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin buyurduğu gibi “Allah nurunu tamamlayacaktır”, peki “Nurullah”ın tamamlanacağı o “va’dettiği günler Hakk’ın” nasıl gelecektir? İşte burada Mütefekkîr İsmet Akçal çağ kapayıp çağ açanları yani Fâtih Sultan Mehmed Hânları, garbı uyandırıp aydınlatanları yani Ak Şemseddinleri işaret etmektedir. Eğer milletimiz Nesl-i Fâtihan’a yakışır şekilde fethin izi üzere giderse, Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselâm) vârislerimdir buyuruğu hakîki-Rabbanî âlimlerin Ak Şemseddinlerin, Hacı Bayram-ı Velilerin çizgisini devam ettirirse o va’dettiği günler Hakk’ın elbet yakındır. Ama Cenab-ı Allah ille bizden lâyık olmamızı ister.
Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn
“Gevşemeyiniz, üzülmeyiniz; eğer hakiki mü’min iseniz üstün olacak sizsiniz!”
Âl-i İmrân/139
Hakiki bir imanla, o azmimiz ve gayretimizle kendimizi Allah’a ispatlamazsak Allah bize o nimetlerini lütfetmez. Rahmet zahmetin semeresidir. Mütefekkîr Akçal’a göre Millî Eğitim Tedrisatı da bu gayeye hizmet etmeli ve bunu millî bir ülkü olarak genç dimağların idraklerine sunmalıdır. Gençler fatihane bir edâ ile o şuur, o özgüvenle yetiştirilmelidir.
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez.”
Mütefekkîr İsmet Akçal’a göre İstiklâlimizin bahtındaki saklı istikbâle ancak millî bir tesanüdle yani dayanışma ile ulaşılabilir. Tefrikanın olduğu yerde büyük mefkûrelerden söz edilemez. Orada ancak azgın nefislerin küçük hesapları vardır. Mütefekkîr İsmet Akçal “küçük hesaplardan, dar çekişmelerden uzak durarak akl-ı selim, kalb-i selim mihengi ile millî şuura, millî iradeye, millî tesanüde ulaşılabilir ancak” demektedir. Ebedlerin insanı olmaya sevk eden bir İstiklâl Marşına sahip olan bizlerin tefrikadan ayrılıktan uzak durarak her daim gözümüzü büyük ideale dikmemiz elzemdir.
İstiklâl Marşımız ve Esrârı Derneği anlatageldiğimiz bu gâyelere hizmet etmektedir. 27 Mart Cuma günü Türk Medeniyetleri ve Tarım Topluluğu ile beraber Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde “ Mehmed Âkif Ersoy, Gençlik ve İstiklâl Marşımız” konulu bir program ve Çanakkale Zaferi Fotoğraf sergisi tertip etmiştir. Vahdet Gazetesi yazarı D. Mehmet Doğan Hocanın konuşmacı olduğu programda bu düşüncelerini “Âsım’ın Nesli”nin torunları ile paylaşmıştır.
İstiklâl Marşını daha bir şuurla, idrakle okumak ve ondaki ulvî hedeflere ulaşabilmek temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.