Yemen Krizi
Yemen Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafya; jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle, binlerce yıllık güç mücadeleleri tarihinde sürekli olarak gündemdeki önemli ve hatırı sayılır yerini korumuştur. Günümüzde ise Yemen Cumhuriyeti; önemli miktarda petrol, altın ve diğer bazı doğal kaynak rezervlerine sahip olması yönü itibariyle, hâlen küresel güç odaklarının iştahını kabartan önemli ülkelerden biridir.
Daha önce Kuzey ve Güney Yemen olmak üzere iki parça halinde yönetilmekte iken, 1990 yılında bütünlüğünü sağlayan Yemen Cumhuriyeti’ndeki nüfus; yaklaşık yüzde 60 küsurluk Sünni, yüzde 40’a yakınlık Şii Zaydi (Zeydi) ayrımı nedeniyle her zaman iç çatışma potansiyeli oluşturabilecek bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle de zaten, 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden hemen sonra Yemen’de ciddi anlamda iç karışıklıklar başlamıştı.
Dolayısıyla, özellikle 2011 yılında başlayan sözde “Arap Baharı” hareketinden sonra Yemen’deki iç karışıklıklar zaman zaman zirve yaparak nihayetinde bugünkü aşamaya kadar dayandı. Bugün itibariyle Yemen Cumhuriyeti’nin önemli bir kesimi Şii Husiler’in Ensarullah Hareketi’nin kontrolünde olmakla birlikte, diğer farklı gruplar ile ordu kuvvetlerinin de kısmen güç gösterisinde bulunabildikleri görülmektedir.
Buradan açıkça anlaşıldığına göre; gelinen son noktada Yemen de, tıpkı Irak’ta olduğu gibi, en az iki parçaya bölünebilecek bir kıvama getirilmiştir. Ancak ne acıdır ki, derin güçler bununla bile yetinme niyetinde değiller maalesef. İşte bu nedenle, özellikle bölgeyle ilgili olduğunu ilan eden tüm İslâm ülkeleri çok dikkatli davranmak zorundadırlar.
Çünkü son günlerde sıcak çatışmaların uluslararası niteliğe büründüğü Yemen iç savaşı, anlaşıldığına göre, Osmanlı coğrafyası üzerinde uygulamaya koyulması planlanan Şii-Sünni savaşının küçük bir provası niteliğindedir. Bu oyunda kullanılmak istenen Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır, diğer körfez ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri vs gibi devletler bunun farkında değiller mi?! Eğer bu devletler her şeyin farkındaysalar; niçin içinden çıkılamaz bir noktaya sürüklenen bu karışıklıklar karşısında hâlâ daha ateşe körükle gitme görüntüsü veriyorlar?! Sahiden, bu durum sizce de çok şaşırtıcı değil mi?!
Kardeşinin kanı, ırzı, malı, toprağı, dini üzerinden yürütülmeye çalışılan kirli savaşa/oyuna alet olmanın hem bu dünyada hem de ahrette büyük bedelleri/mesuliyetleri olacağını bilen herhangi bir Müslüman lider, bu fitne ortamının tahrik edici ağırlığı karşısında ezilse bile, kardeşlik/dayanışma vurgusunun dışına çıkabilir mi?! Yoksa, Yemen’de devam etmekte olan bu karışıklıkların Irak, Afganistan, Suriye, Libya, Mısır ve diğer bölge ülkelerinde yaşanmakta olan neo-emperyalizm ve neo-sömürgecilik hamlelerinin bir devamı olduğundan bu Müslüman ülkeler ile liderlerinin haberleri yok mu?! Bu ihtimal mümkün mü?!
Halbuki ortada Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve Mısır’da yaşatılanlardan çok daha farklı, kapsamlı, tehlikeli, ürkütücü ve korkunç bir plan dönüyor; ama bölge ülkelerinin hiçbirisinden gerçekçi bir değerlendirme, ihtar ve çağrı yapılmamıştır ya da yapılamamıştır. Ne dersiniz; yoksa bizim (yani milyonlarca insanın) göremediği, anlayamadığı, idrak edemediği bir profesyonellikle kısa sürede bu tufanı/fitneyi ortadan kaldırabilecek bir ‘kapsayıcı irade’ sergileniyor da biz mi hakikati kavrayamıyoruz? Hiç zannetmiyorum…
Eskiden genellikle yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları nedeniyle Batılılar’ın bu bölgeye yönelik sinsi hesaplar peşinde koşmakta oldukları fikri üzerinde yoğun bir şekilde odaklanılır ve daha ötesinin görülüp anlaşılması muhtemelen bilinçli bir şekilde örtbas edilirdi. Fakat gelinen son noktada, dünyadaki tüm Müslümanlar net bir biçimde gördüler ki; sömürgeci ve emperyalist Batıcı irade, artık sadece ekonomik zenginliklerle yetinmeyip, daha da öte hesaplar peşinde koşarak, “Müslüman” sıfatına sahip tüm insanları birbirlerine kırdırıp hemen her yönden güçsüz bir duruma düşürerek kendisinin kölesi haline getirmek istemektedir.
Dikkat edilecek olunursa; en son Yemen örneğinde bir kere daha müşahede edildiği üzere; sanki, sıradan bir Müslüman bireyin rahatlıkla kavrayıp tavır almaya mecbur hissettiği bu açık hakikati “Müslüman” devletlerin kavrayamamış oldukları gibi çok garip ve anlaşılmaz bir hakikatle karşı karşıyayız, maalesef!. Hakikaten, bu noktada bir gariplik yok mu sizce de?! İsterseniz daha hafif ve farklı bir yaklaşımla ifade edelim… Yoksa, sahiden de İslam ülkeleri, böylesine önemli bölgesel konuları kardeşlik hukuku ve anlayışı içerisinde ‘kendi aralarında konuşarak’ çözüme kavuşturabilecek bir olgunluk ve birikime sahip değiller midir?!
Pek tabii olarak, Yemen krizi gibi ‘bölgesel bir iç savaş potansiyelini içerisinde barındırmakta olan bir hadise’ karşısında çözüm üretmesini beklediğimiz bu İslâm ülkeleri ile bu ülkelerin üyesi olduğu İslâm İşbirliği Örgütü gibi uluslararası örgütlerin “Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve Yemen işgalleri” karşısında hiçbir çözüm iradesi ortaya koyamamış olmaları nedeniyle, Yemen’de hâlen prova edilmeye çalışılan bölgesel nitelikteki Şii-Sünni savaş girişimleri karşısında belirgin bir varlık göstermeleri mümkün görünmemektedir. Niçin acaba böylesine bir acizlik, çaresizlik ve bilinçsizlik içerisine mahkum olmaya kendimizi mecbur hissediyoruz?!
Kuşkusuz ki; özellikle Arap ülkelerindeki devlet yönetimleri ile bu ülkelerdeki halkların aynı dili konuş(a)maması, aynı idealler peşinde koş(a)maması, aynı heyecanı paylaş(a)mamaları aslında her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Öyle ise, Arap ülkeleri dışında kalan bilinçli bir Müslüman liderden beklenen; ne yaptıkları ve kime hizmet ettikleri belirsiz olan bu gibi devletlerin kukla (?!) yöneticilerinin ‘şahsi emelleri/mecburiyetleri uğruna’ ortamı kızıştırarak bölgeyi ateş topuna dönüştürme girişimleri karşısında olabildiğince dikkatli, itidalli ve kucaklayıcı bir şekilde davranarak farklılığını ortaya koyması ve hatta mümkünse bu fitne ateşini söndürme başarısını göstermesidir. İşte tam da bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın ne yapacağını merakla bekliyorum, tıpkı 1 Mart 2003 günkü tezkere oylamasında yapılan manevrada öncesinde olduğu gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.