Başkanlık Sistemi üzerinden tehlikeli beklenti
AK Parti’nin “Yeni Türkiye” için önerdiği “hükümet etme biçimi”nin“Başkanlık” olduğunu biliyorsunuz. Kurucusuna sadık AK Parti’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerdiği “Meksika Tipi Başkanlık Sistemi”ni getirmeye çalışacağından kuşkunuz olmasın.
Meksika tipi başkanlık sisteminde Başkan, idarede/hükümette “tek adam”; yardımcısı bile yok. Tüm yetkileri üzerinde toplayan Başkan, Meclisten geçen yasaları, hatta bütçeyi veto edebiliyor, yasa tasarısı sunabiliyor,bakanları, anayasa mahkemesi yargıçlarını, başsavcıyı, emniyet genel müdürünü, kuvvet komutanlarını ve büyükelçileri atıyor. Savaşa ve barışa karar veriyor, milletlerarası anlaşmaları müzakere ediyor. Atamaları yapıyor. Partisinin milletvekillerini de kendisi belirliyor.
Güçlü Başkanlık, “ciddi ve köklü bir değişim”e ihtiyaç duyan ülkemizde,“karar alma ve uygulama mekanizmasının hızlanması” için isteniyor. “Yanlış kullanıma müsait” olsa da, “köklü değişikliklerin hızlı bir şekilde yapılabilmesi için” böyle bir sistem gerekli görülüyor. Yani sistemi isteyenlerin amacı, “ülkemiz için elzem olan değişimi yapabilecek bir mekanizma”yı hazırlamak.
Ancak, AK Parti’nin müspet endişesinin farkına varamayan bazı kişiler, Başkanlık sistemi üzerinden “farklı ve tehlikeli beklentiler” içine girmiş görünüyor. “Şovenistçe, diktatörce bir Başkanlık modeli” hayal edenler uluorta konuşmaktan çekinmiyorlar. Bunlar, başkanlık sistemi üzerinden“astığı astık, kestiği kestik bir diktatör” hayal ediyorlar. Onlara göre Başkanlık Sistemi, “hukukun olmadığı, tek bir adamın ağzından çıkanın yasa haline geldiği, verdiği kararların mahkeme kararı yerine geçtiği ve mahkemelerin tek adamın arzularına ve plânlarına uygun karar verdiği/verebildiği, yasama faaliyetlerinin kmış gibi “tek tip” hale geleceğini ve gelmesi gerektiğini düşünüyorlar. Tıpkı “28 Şubat Cuntası”nın, “tek tip vatandaş” projesi gibi. Bu sistemde farklı kültürlere, düşüncelere, yaşam biçimlerine, özellikle de “iktidara/başkana karşı muhalefete yer olmayacağı”nı düşünüyorlar; olmaması gerektiğini tasavvur ediyorlar. Bu yüzden de karşı grupları tümüyle tasfiye ederek “tek tip itaatkâr sürü toplumu” oluşturmayı ve bunun üzerine bir iktidar biçimlendirmeyi hayal ediyorlar.
Bunlar “Başkanlık Sistemi” değil, “Şovenist Diktatörlük” arzuluyorlar. Mensubu oldukları grubu ve siyasi ekolü öylesine aşırı bir taraftarlıkla önceliyorlar ki, bu taraftarlıkları, “rakip gruplara/ekollere karşı mutlak ve ezici bir üstünlük iddiası”na kadar varıyor. Haliyle söylemleri ve eylemleri kinle, nefretle biçimlenip “rakip gördüklerini ezip geçme, yok etme” gibi duygulara kapılmalarına yol açıyor. Başkalarına karşı hiçbir hoşgörü taşımıyor, hiçbir müsamaha göstermiyorlar. Rakiplerini ezip geçmek için her yolu meşru sayıyorlar. Hiçbir farklılığa, özellikle de muhalefete tahammül edemiyorlar.
Her ne kadar AK Parti’nin getirmek istediği model bu değilse de, sistemi böyle isteyenler türemiş durumda. Güncel örnek olarak bir yazıdan alıntı yapayım: “Başkanlık olsaydı, şüphelendiğimiz bildiğimiz kanıtı olduğumuz herkesin bir kere kellesi daha çabuk uçardı.”
Görüyorsunuz değil mi? İsteniler Başkanlık değil, “farklılıkları ezip geçecek, başkalarına yaşama hakkı tanımayacak bir diktatörlük!”
“Rejimin de düzeltilmesi” kaydıyla “Başkanlık”a itirazımız yok da, muhalefeti yok eden bir sistem asla kabul edilemez; böyle bir mantığın esası belirlemesine imkân tanınamaz. Tamamen “hükümet etme biçimi”yle alakalı olan bir sistemi, “şovenist bir diktatör üretmek” amacıyla veya beklentisiyle isteyen zihniyetin genel kabul görmesine, “hayatı berbat etme”sine izin verilemez. “Başkanlık”ı hukukun da üzerinde “diktatörlük” gibi algılayan, “Başkan”ı ise “intikam memuru” olarak gören zihniyete itibar edilemez.
AK Parti de, “amigo zihniyetli tipler”in “şovenist arzular”ına hizmet eden bir “Başkanlık Sistemi” istemiyordur, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.