İran’a haddini bildirmek lazım
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin davetiyle, “Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi”nin ikinci toplantısı için İran’da. Erdoğan, İran’ın dini lideri Hamaney ile de görüşecek.
İran’da, Yemen hakkındaki ikazları sebebiyle Erdoğan’a tepkiler var. Entelektüeller ve kimi devlet görevlileri tepki açıklamaları yapmışlardı. Bunlara ilaveten, ziyaretin hemen öncesinde, 65 milletvekili, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye bir mektup yazarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sert bir şekilde uyarmasını istemiş. Öyle “diplomatik uyarı” falan değil; “sert bir şekilde uyarı...” Bununla da yetinmeyen İranlı milletvekilleri, mesela Suriye’deki katliama alenen destek veren ve hatta fiilen iştirak eden İran sanki herhangi bir özür beyanında bulunmuş gibi, “İran halkına yaptığı hakaretlerden dolayı resmen özür dilemesi için Erdoğan’a baskı yapılması”nı istemişler.
Erdoğan’ın, İranlı vekilleri bu kadar rahatsız eden sözleri neydi, hatırlayalım: “İran bölgeyi adeta domine etmeye çalışmaktadır. Bu durum bizi, Körfez ülkelerini rahatsız etmeye başlamıştır. Buna gerçekten tahammül etmek mümkün değil.”
Görüldüğü gibi, İranlı milletvekillerinin iddia ettiği gibi İran halkına hakaret falan yok; Erdoğan’ın sözleri, “İran’ın yayılmacı politikaları”nın bölgede oluşturduğu “yüksek gerilim”e işaret eden bir durum tesbiti. Hakikaten de İran, “İslam Cumhuriyeti”ne yakışmayacak politikalar izliyor.
Nitekim, hatırlarsanız, 08.02.2015’te yazdığım “Büyük Devlet Olmak ve İran’ın Kuşatma Herekâtı” başlıklı yazımda “İran’ın yayılmacı politikaları”ndan söz etmiştim. İran’ın “İslam Cumhuriyeti” olmaktan ziyade “Fars Cumhuriyeti” niteliğini taşıdığına, nerede bir “Şii varlığı” varsa orada etkinlik kurduğuna, nereye el attıysa oradaki Ehl-i Sünnet varlığının başının belaya girdiğine, üstelik İran’ın, “Tevhid inancı” olmayan “gulat Şii ekolleri”ni desteklemeyi “ehl-i sünnet” müslümanları desteklemeye tercih ettiğine, bir yandan etrafındaki ülkelerde yaşayan Şii unsurları örgütleyip kendi peyklerini oluşturduğuna, bir yandan da “İslam coğrafyasının merkez bölgesi”ni doğudan, kuzeyden ve güneyden kuşattığına dikkat çekmiştim. Detayları o yazıdan okuyabilirsiniz.
Sanki bunların hiçbiri yokmuş gibi, sanki her yere çomak sokmuyormuş gibi, sanki el attığı her yerde Ehl-i Sünnet varlığı yok edilmeye çalışılmıyormuş gibi, sanki İran başta Suriye, Afganistan ve Yemen olmak üzere bölgedeki katliamların müsebbipleri arasında değilmiş gibi, İranlı vekiller, haklı ikazına tepki gösterip, hiç de “diplomatik olmayan bir üslup”la Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uyarılmasını talep ediyorlar.
Erdoğan’ın İran’da yapacağı görüşmelerde “Türkiye-İran arasındaki ikili ilişkiler” tüm boyutlarıyla ele alınacak, bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş teatisinde bulunulacak. Bu kapsamda “Yemen, Irak, Suriye ve enerji” başlıkları masaya yatırılacak, “İran’ın politikalarının bölgede doğurabileceği tehlikeler” anlatılacak ve “mezhep savaşına karşı sorumlu davranın” mesajı verilecek.
Ancak İran’ın, verilecek mesajları çok da dikkate almayacağını düşünüyor; “sorumlu davranış”ta bulunacağına inanmıyorum. Zira “Fars diplomasisi”nin Şiilikteki “takiyye” ile buluştuğunda nasıl da “güvenemeyeceğiniz bir nitelik” kazandığını görmekteyiz. İran’ın, “masada bazı şeylere söz verse de sahada buna asla uymayacağı”na adım gibi eminim. Verdiği sözleri sizi oyalamak için kullanıp, kazandığı zaman içinde “etkinlik kurma ağları”nı öreceği artık görülmeli. “Mezhebi taassup üzerinden Fars yayılmacılığı” yapmaktan vazgeçeceğini de sanmıyorum.
Özellikle de Erdoğan’a karşı açık ettikleri tutumları malûm. İran devlet kademelerinde bulunanların açıklamaları ve kendi yönetimlerine sundukları Erdoğan taleplerine ilaveten, yayınlarında da bunu izhar etmekten geri kalmıyorlar. Onlara göre Erdoğan, “Ortadoğu’da yeniden Osmanlı devletini diriltme hayali” kuruyor. Erdoğan’ın dış siyasette, İran’la, Araplarla, Kürtlerle ve Suriye’yle yürüttüğü tüm ilişkilerinde yenildiğini ifade ediyorlar. Hatta Erdoğan’ın, “İran’ın yükselen gücü”ne katlanamadığını düşünüyorlar. “Erdoğan Türkiye iç sahasında da yenilgiye uğramıştır’’ düşüncesini seslendiren İranlı stratejistler, “Erdoğan’ın siyasi hayatı sona ermiştir” beklentisi içinde olduklarını da açıkça söylüyorlar.
Manzarasını böyle açık eden İran’la yürütülecek görüşmelerden olumlu bir sonuç beklenebilir mi? Sanmıyorum.
İran’la görüşmelerin sadece “diplomatik temel”de kalmamasını, “artık İran’ın anladığı dilden konuşma”nın zamanının geldiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İran basınına yapacağı açıklamada “İran’ı sert bir dille uyarması”; gerek Ruhani ile, gerekse Hamaney’le yapacağı görüşmelerde ise, “Suriye’den elini çekmezse, mezheb temelli çatışmalar üzerinden yayılmacı politikasını sürdürürse, Ehl-i Sünnet ve sahabe düşmanlığı yapmaktan vazgeçmezse” Türkiye’nin de gereken her türlü tedbiri alıp faaliyete geçme hakkının doğacağı açık ve net bir dille ifade edilmeli. Mesela “Azeri/Türkmen kartı” masaya sürülmeli.
İran’ın yayılmacı politikasının -sadece- diplomatik yollarla engelleneceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.