Âlimin Ölümü Âlemin Ölümü Gibidir
Bu topraklar mübarek topraklardır. Bu mübarek Anadolu toprakları bağrında yüzbinlerce şehid ve evliyayı barındırır.
İstiklâl Marşımızda Mehmed Âkif Ersoy dedemiz, “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” diyerek bu tespiti veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Resûl-i Zîşan (aleyhisselâm) Efendimizin “büyük cihad” olarak isimlendirdiği “nefisle cihad”ı en güzeliyle yapan velilerin, mürşidlerin yanında, Efendimizin “küçük cihad” olarak ifade buyurduğu zahirî düşman ile kefereyle yapılan cihadda şehid düşen şüheda ecdadımız koyun koyuna bu topraklarda yatmaktadır.
Bu topraklar mübarek topraklardır. Müslüman Türk milletini “irşad eden” Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri yetiştirmiş olduğu halifelerine, Gazi-Dervişlerine hep bu toprakları, Diyâr-ı Rûm’u hedef göstermiştir.
Pir-i Türkistan Yesevî Hazretlerinin manevî işaretiyle Diyâr-ı Rûm’a akın eden Hacı Bektaş-ı Veliler, Saru Saltuklar, Gül Babalar ve daha nice Horasan erenleri bu topraklara o mübarek mayayı çalmış ve Diyâr-ı Rûm’u mânâ ikliminde yoğurarak Anadolu haline getirmişlerdir.
Bu mübarek Anadolu ikliminde yetişenler İslâm’ın ihya ve inkişafına vesile olmuşlar, zahirî ve batınî terakkiyatlarının semereleri ile garbı uyandırıp aydınlatmışlar, çağ kapayıp çağ açmışlardır.
Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselam) mazharına nail olan o mübarek nesillerin üzerinde Maide Sûresi, 54. âyeti tecelli etmiştir:
“Ey iman edenler!
Sizden kim dininden dönerse Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki,
Allah onları sever, onlarda Allah’ı sever,
Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet ve vakar sahibidirler,
Allah yolunda cihad ederler,
Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar,
İşte bu Allah’ın bir fazlıdır, bunu murad ettiğine verir,
Allah Vâsi’dir (ihsanı boldur), Alîm’dir (her şeyi en iyi bilendir)”
Sahabe-i Kiram’dan (radiyallahu anhüm) i’lâ-yı kelimatullah sancağını alan muhterem ecdadımız o sancağı asırlarca dalgalandırarak günümüze kadar ulaştırmışlardır.
Bu kudsî sancak, bu kudsî emanet her şeye rağmen bugün hâlâ Türkiye’dedir.
Bu kudsî emanet Osmanlı’yı kuran “kurucu mürşid” Şeyh Edebâli Hazretlerinden intikal ederek “emaneti ehline veriniz” hadisince emin ellerden emin ellere günümüze kadar ulaşmıştır.
Günümüzde de hakiki-Rabbanî âlimler bu emanetin ana mihenk taşlarıdır.
Bu ana mihenk taşlarından, Kur’ân-ı Hakîm’in hâdimi Mütefekkir İsmet Akçal geçtiğimiz günlerde dâr-ı bekâya irtihal eylemiştir.
Yukarıda saydığımız büyüklerin izi üzere giden Mütefekkir İsmet Akçal birçok kıymetli çalışmaya imza atmıştır.
Ömrünü “İstiklâl ve İstikbal Dâvâmız”a adayan Mütefekkir İsmet Akçal İstiklâl Marşımız ve Esrarı eseriyle millî marşımızın derin mânâsını açıklamış ve aynı isimle kurmuş olduğu dernekle milletimizin idrakinin İstiklâl Marşımıza çevrilmesine çaba harcamıştır.
İstiklâl Marşımızın kabul edildiği ilk günki gibi her sene meclisimizde okunması fikrini milletimize sunan Mütefekkir İsmet Akçal böyle bir faaliyetin Müslüman Türk milletinin manevî dirilişine vesile olabileceğini ifade etmiştir.
III. Dünya Savaşının açlıktan çıkabileceğini söyleyen Mütefekkir İsmet Akçal, verimli, ziraî tarım arazilerinin imara açılmaması ve milli zevkimize uygun yüksek katlı binaların inşa edilerek tarım arazilerimizdeki yatay yapılaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Hakiki-Rabbanî âlimler sadece kendi zamanlarını değil geleceği de hesaba katarak olası tehlikelere karşı ümmeti, insanlığı muhafaza gayretinde olmuşlardır. Bunların yolunu devam ettiren Mütefekkir İsmet Akçal da tarım arazilerinin yok olması ve nüfus artışı neticesinde açlık tehlikesinin baş göstereceğini ifade etmiş; yatay eksenli yapılaşma ile tarım arazilerinin heder olmaması için ümmet-i Muhammed’i ve bütün insanlığı kurtaracak yüksek binalar projesini milletimizin idraklerine sunmuştur.
“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.” kavlince hareket eden Mütefekkir İsmet Akçal, yüksek binaların Nur Sûresi 36. âyetinde geçen, Rabbimizin buyurduğu bir Kur’ân emri olduğunu ifade etmiştir.
Hayatı Kur’ân-ı Kerim’i ve Kitabullahı anlamaya götüren geçmiş din büyüklerimizin, eslaf-ı izamın kıymetli eserlerini okuyarak geçen Mütefekkir İsmet Akçal, bu eserlerden damıtarak, tefekkür süzgecinden geçirerek binlerce sayfa tutan sohbetler kaleme almıştır.
Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselâm) “İslâm sohbet ile kaimdir (kıyam eder, ayakta kalır)” hadîs-i şerifini kendisine düstur edinen Mütefekkir İsmet Akçal zaruri ihtiyaçları haricinde zamanının tamamını sohbetle geçirmiştir. Kur’ân-ı Kerim’i anlamaya, idrak etmeye, vesile olan bu sohbetlerle Mütefekkir İsmet Akçal Kur’ânî bir hayat yaşamış ve yaşatmıştır.
Aleyhisselatu Vesselâm Efendimiz sohbet arkadaşları manasındaki Sahabe-i Kiram’ı (radiyallahu anhüm) mübarek sohbetleri ile yetiştirmiş, sohbet vesilesiyle Ashab din-i Mübin-i İslâm’ı öğrenip âyetleri hâl edinmiştir. Geçmiş din büyüklerimizin de takip ettiği bu usulü ayniyle tatbik eden Mütefekkir İsmet Akçal İslâm’ın ihya ve inkişafına vesile olacak yeni neslin bu şekilde Kur’ânî-Resûlî sohbet ile yetişebileceğini söylemiştir.
Bu sohbetlerle herkese farz olan “emr-i bil ma’ruf - nehy-i an’il münker” emri mucibince amel olunarak, “din nasihattir” hadisinde buyrulan nasihat vazifesi icra edilmiş ve böylece Mütefekkir İsmet Akçal tebliğ ve temsil vazifesini en güzeliyle yapmıştır.
Ülkemizdeki onlarca şehirdeki İstiklâl Marşımız ve Esrarı Derneği şubelerinde haftada iki gün bu sohbetler yapılmaktadır.
Hayırlı eser bırakanın amel defteri kapanmaz. Mütefekkir İsmet Akçal’ın kaleme aldığı bu sohbetler vasıtası ile İslâm’a hizmeti dâr-ı bekaya irtihalinden sonra da devam edecektir.
Türk milletine, İslâm ümmetine, muhterem ecdadımıza ve bu vatana aşkla sevdalı Mütefekkir İsmet Akçal’ın hayatını vakfettiği hedefler, yetişmeleri için çok çaba sarf ettiği, ayrı bir kıymet verdiği, kendi yolundan gitme gayretindeki “Âsım’ın Nesli” olmaya namzed Müslüman Türk Gençliği tarafından -biiznillah- gerçekleştirilecektir.
“Nasrun minallâhi ve fethun karîb ve beşşiril mû'minîn.” (Saff / 13)
“Allah’tan gelecek nusrat (yardım) ile yakın bir fetih vardır, mü’minleri müjdeleyiniz.”
“Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!”
Bizi yoktan halk eden, sayısız nimetler lütfeden, mevcudiyetimizi devam ettiren Yüce Rabbimize hamd olsun. Şanlı Peygamberimiz ve O’nun nur yolu üzere giden âlimleri için el-Fâtiha…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.