Müslüman Şaire Ramazan Ne Söyler?
Müslüman şair, ödevli olduğunu bilen, her sözün, her kelimenin etkileyici unsurlarını düşünen, şuur ekseninde bir idrak, bilinç ve muştu taşıyıcısı bir eylem adamıdır. Bilmelidir ki yaşanan ve yaşanılması muhtemel olan bütün olayların mazisini, şimdi ve gelecek zaman kavramı içerisinde tahlil edici, aydınlatıcı, ufku geniş bir kalem ve kelam adamıdır. Mısralara sahip olan şairin kaleminden süzülen, ağzından dökülen her kelimenin bir bedeli vardır. Bedel kimi zaman dünya merkezli kimi zamansa ahirete müteallik olur. Buna sebeptir ki sözün sihri şiirde toplanır. Şiir etkindir, etkileyicidir.
Bereketlerle gelen her günün, bizlere sunduğu türlü yemişlerin de şiirin damarına, kanına, nefesine, canına sirayet ettiği bilinmelidir. An an değişen kalbin durumu bireyi nasıl şekilden şekle, atmosferden atmosfere götürüyorsa günlerin de, ayların da, zamanların da bu anlamda değişken olduğunu pekâlâ ifade edebiliriz.
Aylar içerisinde Ramazan, günler içinde Cuma, kandiller içinde Kadir Gecesi’nin önemi de bunu ifade eder. Bayramlardan bize düşen Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Tıpkı şehirlerin, evlerin, ülkelerin önemi gibi önem arz ediyor. Kâbe yeryüzündeki ilk ev ve Mekke’nin kalbidir. Mekke şehirlerin anasıdır. Medine, Mescidi Aksa (Filistin), İstanbul, Bağdat, Endülüs, Buhara, Konya, Diyarbakır, Semerkant gibi şehirler de bizim için kutludur. Demek oluyor ki hayatı ciddiye alarak yaşamak ve hakkını vererek ebedi âleme yola çıkmak icap ediyor. Hazırlıklar bu merkezli sürmelidir.
Evet, birkaç gün sonra bereket ve rahmet ayı Ramazanı şerif geliyor. Orucun diriltici iklimiyle yeniden muştulanacak, yenilenecek, yepyeni metafizik bir alanla oruçlarımızı, namazlarımızı, teravihlerimizi, iftarlarımızı, sahurlarımızı yapmış olacağız. Şimdi derlenip toparlanalım. Hayatımızı yeniden düzene koyalım. On bir ayın sultanı Ramazanı karşılamak için evlerimiz, sokaklarımız, şehirlerimiz süslensin. Gönüllerimiz hazır hale dönüşsün. Şiirin dilinde Ramazan, Ramazan’ın kalbinde şiirimiz demlensin. Kuran hayatı, doğayı, evleri, ocakları, semtleri, mahalleleri, şehirleri ülkeleri süslesin. Ruhlarımız Kur’an’la şenlensin, yepyeni elbiseler giysin. Yıl boyu yapıp ettiğimiz yanlışlıklardan, kusurlardan, hatalardan, günahlardan, bilerek bilmeyerek yaptığımız her türlü eylemden arınarak yenilenme kapısıdır Ramazanı şerif.
Oruç gelir şenlenir
Kuran ile demlenir
Beş vakit namaz bize
Ömrümüze aşk verir
Aşkın ile kıl namaz
İftar vaktidir niyaz
Sahurun bereketi
Evimize aşk verir
Hoş geldin ramazanım
Oruçtadır fermanım
Dinle Kuran ne diyor
Kardeşliği aşk verir
“Elinden ve dilinden herkesin emin olduğu insan” diye tarif etmiş peygamberimiz. Müslümanın tanımı buysa eğer, öyle olmakla da ödevlidir Müslüman şair, Müslüman yazar ve Müslüman sanatkâr dahası bütün Müslümanlar. Yalansız, sahtesiz, çıkarsız, riyakârsız adil, güvenilir, yardımsever insanlar olmaktır bizim işimiz. Böyle bir tanımlama, aynı anlamda farklı sorumlulukları da yüklemektedir. Sorumludur yaşadığı çağdan, yaşadığı cemiyetten ve yaşadığı uygarlıktan. Bu nedenle olan biten her şeyden de sorumluluk payının olduğunu bilir, bilmelidir Müslüman.
Savaşlar çağın var oluşundan bu yana sürmektedir. Habil ve Kabil olayı işin sadece gözüken tarafıdır ve bu günkü savaşların da gözüken yönlerine işaret eder. Dolayısıyla savaş ve barış Müslüman şairleri, yazarları, düşünürleri elbette ki ilgilendirmenin ötesinde onların sözü, sazı, yazısı, tarihi, coğrafyası, gözcüsü, sözcüsü olma ödeviyle de yükümlüdürler. Şiirin varlığı, Rahmanın bir ikramıysa eğer –ki öyledir buna iman etmişiz- bu ikramla insanları uyarmaya, uyandırmaya, sulamaya memurdurlar, mecburdurlar. Peygamberin şairleri nasıl ki hakkı haykırmışlarsa, Müslümanların en güçlü silahı şeklinde yerini almışlarsa her şaire düşen ödev de hakkın yanında, hayrın yanında mısralarıyla aynı ödevle yükümlüdürler.
“O sabah ezan sesi gelmedi camimizden Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına” diyen Cahit Zarifoğlu, bu yolu sürdürmüştür. Bu nedenledir ki şiir aynı zamanda bir savaş, aynı zamanda bir barış aracıdır da. İnsanlık adına umudu olan şair, Müslümanca düşünür ve Müslümanların acısını hissettiği kadar, insanlığın acısını da duyar. Müslüman sanatkâr, Müslümanca hayat yaşayan bir topluluğun insanıdır.
Şartlar ne olursa olsun adaletin terazisi hakla tartmalıdır.
Hak, Allah’ın ve Peygamberinin koyduğu ölçüdür. Bu ölçüdür hayatı anlamlı kılan. Bu çizdiğimiz çerçeve genel anlaşmayla böyledir, böyle olmalıdır. Ne var ki çağın getirdiği karmaşa, emperyalistlerin, kapitalistlerin oyunlarıdır. Bu oyunlar insanın hafızasını, anlayışını, hayata bakışını da etkilemiş hatta değiştirmiştir. Bu zafiyetle yeryüzünde var olan olumsuzluklara, kapitalizmin oyunlarına karşı yazarlar, şairler yeterince ödevlerini yapmamış, yapamamışlardır. Çağın bulanıklığıyla ruhlar bulanmıştır. Muhafazakârlık algısı Müslümana has bir algı olmanın ötesinde kapitalizmin eli, ayağı, reklamlarla tüketimin cazip hale getirilmesiyle her şeyle ve herkesle uyumlu yaşama, inançsız yaşama alanına, terbiyenin, edebin, hassasiyetin, inancın ihmaline neden olmuştur. Doğal bir anlayış oluşturarak inançlar, yani Kuran ve Sünnetin ihyası ötelenmiş, hırpalanmıştır. Bunu oluşturan algının muhafazakârlık çerçevesi içerisinde kapitalizmin tüketiciliği, israfı ayyuka çıkarılarak doğal bir anlayış üretilmektedir ki bu insanın kendisini imhasından başka bir şey değildir. İnsan yaratılışına uygun bir fıtratın yaşantısıyla hayatı süslemek durumundadır. Fıtrata uygun yaşamak İslam’ı doğru anlamakla mümkündür. Kelimeler insanı ele verir.
Kelimelerle insan kimlik sahibi olur. Dolayısıyla kelimeler üzerinden çağın problemlerini tespit etmek aydınların işidir. Aydın, çağına tanıklık etmekle kalmaz çağın problemlerini de çözmek için seferber olur. Ödevi de budur. Aydın kimliğine yakışan şairliğin de böyle bir ödevi vardır. Çağın Müslümanlarının dertleriyle dertlenmek ve onların dertlerine çareler aramak aydınların ödevidir. Yeterince çağa tanıklık ediliyor mu, bir şair olarak yeterince mücadele, yeterince mücahede edebiliyor muyuz? Ettiğimiz kanaatince değilim. Yine de çağında olan bitenlere karşı en duyarlı kişilerin de yine şairler olduğunu ifade edebilirim.
Yahya Kemal, Muhammet İkbal, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Arif Nihat Asya gibi isimlere Erdem Bayazıt, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören gibi isimleri de ifade etmek gerekiyor. Yine Turan Koç, Arif Ay, Metin Önal Mengüşoğlu, Osman Sarı, Nurettin Durman, Sadettin Kaplan, Ahmet Efe, Murat Kapkıner, Şeref Akbaba, Mevlüt Ceylan, Rahmetli Sedat Yenigün, Şakir Kurtulmuş, Hüseyin Akın gibi yazabileceğim isimler uzayıp gidiyor.
Mübarek Ramazan 2015’in Ülkemize birlik ve berberlik, İslam coğrafyasına huzur ve barış, insanlığa saadetler getirmesini diliyorum.
“Kurşuni Şafaklarda Bekleyen Rüzgâr” şiirimden kısa bir bölümle
Şimdi, şu dağa yaslanmalıyım
Kırk gün beklenen düğünler yapmalıyım
Türküler yakmalıyım gurbete inat
Türkü türkü yayılan dağın şarkısını dinlemeliyim
Halaylar çekmeliyim yedi düvele karşı
Billurdan bir anıt gibi göğe yükselmeliyim
“İte çakala karşı” haykırmalıyım
Durup dinlenmeden bulmalıyım arzın kalbini
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.