Milletin Kaybolan Hassasiyetleri ya da Suçlu Kim?
Biz çocukken, yere düşen ekmeği yerden alır, bir büyüğümüzün elini öper gibi öper alnımıza koyar, sonra da yerdik. Yenmeyecek durumda ise, öpüp alnımıza koyduktan sonra ayak basılmasın, kuşlar, böcekler yesin diye yüksek bir yere koyardık.
Biz çocukken, devlete, kurumlarına, öğretmenlerimize, memurlara fevkalade saygı gösterirdik. Birileri, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” demişler ama biz Anadolu’da bu namussuz adamların kötü sözlerini hiç duymamıştık. Devlet malı, Milletin, “Tüyü bitmemiş yetimlerin” malıydı. Kendi malımızdan daha değerli ve kutsaldı.
Biz çocukken, Kıbrıs’ta savaş çıkmıştı. Anadolu’nun Edirne’den Hakkâri’ye her yerinden insanlar Askerlik Şubelerine gitmişti, “Askere alın bizi” demek için. Tüm Anadolu ayağa kalkmıştı.
Biz çocukken, aileler büyük ailelerdi. Dedeler, babaanneler hep birlikte yaşanırdı. Evde herkesin oturacağı yer belliydi. Büyükler adet olmuş sünnetleri öğretirler ve yaşarlardı evlerde bir zamanlar. Besmele ile hareket etmeyi, helaya sol ayakla girmeyi, sağ elle yemeyi, ayakta su içmemeyi, yemekten sonra dua etmeyi.. Hatta yemek dualarını günahsız diye çocuklara ettirirlerdi.
Evlerde büyükler Atalarımızın kahramanlıklarını anlatırlardı. Pazarlarda, yerel şairlerin şiir kitapları, destanlar, Battal Gazi, Hz. Ali cenkleri satılırdı biz çocukken.
İnsanlar birbirine gidip gelirdi. Komşuluk vardı, yardımlaşma vardı.
Biz çocukken sınırlarını tam bilemediğimiz ama çok kutsal bir VATAN vardı. Sınırlarını nasıl bilmezdik ki! Şöyle, ismi Ahmed, Hasan, Fatma, Ayşe vb. olan herkesin yaşadığı yerdi vatan o zamanlar. Çünkü dedelerimiz ajansı (haberleri) dinlerken böyle tepki verirlerdi. Bir yerde Ahmedler, Fatmalar öldü ise üzülürlerdi. Onların yaşadığı yerlerde iyi bir şey olduysa sevinirlerdi. Vatan, Millet, Ezan, Bayrak, Kuran, Devlet aynı kümenin içindeydi. Kutsaldılar bir zamanlar. Jandarma Kuran Kursu mu basmış, ne gam! Devlet değildi yapan içindeki kendini bilmezlerdi.
O zamanlar bu değerlerle kavgalı bir sistem ve sistemin koruyucuları statükocular da vardı.
Sonra ne mi oldu?
Bu geleneklerine bağlı çoğunluk ailelerin çocukları okudu.
Sonra… sonra “Adam oldular, olduk..”
Şimdi gelinen noktaya bakın.
Önce sağ sol deyip birbirimizi öldürdük. 28 Şubat sürecinde kamplara bölündük. Ama “At izi ile it izi” birbirine karışmamıştı. Kim dost, kim düşman kestirebiliyorduk. Ya şimdi? Şimdi, cemaat yapılanmaları, siyaset yapılanmaları, Bölücülük, her türlü ötekileştirme derken Camii Cemaati yaşlı emmileri bile böldük. Bu kadar mı? Hükümetçi, Cemaatçi diye boşanan karıkocalar duyuyoruz. Birbirine küsen kardeşler, ebeveyn ve evlatlar duyuyoruz. Kim menfaat temin ediyor bu fitneden? Elbette Milletimizin düşmanları..
Peki, nasıl bu noktaya gelindi? Sebebi çok açık. Biz yukarıdaki önceliklerimizi toplum olarak kaybettik.
Şimdi İmam Hatip Lisesine gönderdiğimiz çocuklarımız bile çoklukla düzenli namaz kılmıyor. Bizim çocuklukta öğrendiğimiz hiçbir hassasiyet şimdi yok. Çünkü ortak Milli ve Manevi değerler umurumuzda değil ki! Vatan mı? Biz büyüğümüz emrederse, asker ya da polis bile olsak bölücülüğü destekleriz. Vardır bir haklı sebebi çünkü. İftira ederiz bizden biri bir yere gelsin diye. Yalan da söyleriz. Tedbir gerek değil mi? gözümüzü kırpmadan adaletsizlik yaparız. “Adalet” de ne? Komşunun pasaklı kızı Adalet!
Evet! “At izi ile it izi birbirine karıştı.” Yetmedi! Milletimizin tertemiz Anadolu çocukları birbirine güvenmiyor, birbirinin kuyusunu kazıyor. Doğru ne peki? Kim doğruyu söylüyor ve kim haklı? Bölen ve fitneyi körükleyen herkes haksız.. Peki, inatla kördöğüşü oynayan Hâkimler, savcılar, polislere ne demeli? Allah için söyleyin, “Allah rızası için haksızlık yapılır mı? Kul hakkı yenir mi? Soru çalınır mı? Liyakatsiz ve ehliyetsiz adamlara sırf bizden diye görev, yetki ve sorumluluk verilir mi? Adaletsizliği soruşturma adına, adalet arayan adaleti tesis ederler diye ümit arayan yığınların peşine düşmek ne kadar doğru ve vicdani? Kendin pekâlâ biliyorsun hırsızlık olduğunu. Yapanlar ve çanak tutanlar itaat ettiğin insanlar. Ama ben yapmadım yapmıyorum, emeğimle buradayım demek acaba seni vicdanen kurtarır mı? Ya Allah’ın huzurunda?
“Milli Görüşten Silivri’ye Bir General” kitabında diyor ya Nogaylaroğlu Paşam; Kitabın girişinden…
“Hâkim üzgün, mübaşir üzgün, savcı üzgün, avukat üzgün, gardiyan üzgün. Başbakan üzgün, Bülent Arınç üzgün ve gözü yaşlı, Adalet Bakanı en üzgün. Genelkurmay Başkanı üzgün, Kuvvet komutanları üzgün, herkes sana üzgün.
Üzgün olması gereken millet üzgün değil. Millet bilmiyor. Milleti kandırıyorlar, yalan söylüyorlar, iftira atıyorlar, bunların–bunlar kimse-vicdanı, merhameti, Allah korkusu yok. Ama benim temiz, saf, samimi Anadolu’ma yalan söylüyorlar. Beni asıl kahreden bu. Bütün bunlar aslında bana değil onlara yapıldı, ben sadece bir sembolüm, esas hedefte güzel yurdumun güzel insanları var. Korktukça sindikçe bana bir şey olmuyor dedikçe yavaş yavaş onlara sıra gelecek ama çok geç olacak farkında değiller. Nasıl olsun ki bu Allah korkusu bilmez vicdansız yaratıklar öyle hin ki her türlü surete girebiliyorlar. Bir bakıyorsun camide yanında saf tutmuş beraber secdeye varıyor. Bir bakıyorsun zom olmuş rakı masasında en şen şakrak o grubun merkezinde, bir bakıyorsun Türk Dünyası için kahramanlık destanlarının söyleyicisi, tüylerin diken diken. Kılıcı kapıp küffara yürüyesin gelir. Bir bakıyorsun Yurt Dışı uçuşlarda Türk ekonomisi için elde çanta diyar diyar dolaşıp Türk Malını yedi düvele satma peşinde.
Bir bakıyorsun cübbe giymiş hâkim olmuş savcı olmuş yine temiz yüzlü sevecen. Asla hiçbir kötülük beklemezsin, adalet dağıtacak, eminsin namusunu bile gözü kapalı teslim edersin öyle masum, öyle sevecen öyle nurlu yüzleri, tevekkül eder her şeyini açar kendini teslim edersin. Bir bakıyorsun Polis olmuş kelepçeden kurdele, vurduğu yerden gül biter dersin. Ruhunu, bedenini teslim edersin.”
Ne için böyle? Ne için tedbir diye haram işler bile Allah Rızası için yapılır? Bu kadar şahsiyet, karakter ve İmandan taviz verilir?
Peki, Kimin vicdanı kanayacak? Kim “Yaptıklarımız ülkeyi nereye götürüyor?” diyecek?
Bir seçim geçti. Herkesin ders almasını beklerdik. Milletçe. Ama ne gam!.. Bakıyorum İngiltere, ABD, Almanya ve geleneksel düşmanlarımız, TÜSİAD gibi Beyaz Türkler CHP+MHP+HDP diyor. Maalesef yıllarca kardeşimiz, kardeşlerimiz dediğimiz kişilerde, kesimlerde kanallarında bangır bangır bunu tavsiye ediyor.
Haber; “Türkiye'nin en zenginlerinin yaşadığı Etiler, Bebek, Nişantaşı ve Bağdat Caddesi gibi semtler şaşırttı. HDP söz konusu semtlerdeki seçim sandıklarından birinci ve ikinci parti olarak çıktı. HDP, İstanbul Boğazı'nın en önemli semti olan Bebek'te yüzde 45 rekorunu kırdı.” Bunu anlayabiliyorum. Adı tepki değil bunun. Emrinde oldukları dış güç böyle istedi de ondan.
Yine haber; “ŞIRNAK’TA POLİS VE ASKER LOJMANLARINDAN ‘HDP’ ÇIKTI. Şırnak’ta; polislerin kaldığı 2 lojmandan da HDP birinci parti çıktı. Polis ve memur lojmanlarında kalan memurlar, Yeni Mahalle İmam Hatip Lisesi ile Nazmiye Demirel Kız Meslek Lisesi’nde oy kullandı. Yeni Mahalle İmam Hatip Lisesi’nde oy kullanan polislerin yüzde 75.71’i; Nazmiye Demirel Kız Meslek Lisesi’nde oy kullanan polislerin yüzde 74.84’iHDP’ye oy verdi. Şırnak’ta tugay ve tümende kalan askerler, Şehrinuh Mahallesi’nde bulunan Şükrü Geliş İlköğretim Okulu, Vakıfkent İstiklal İlköğretim Okulu, Yeşilyurt Edip Başer İlköğretim Okulu’nda oy kullandı. Askerlerin oy kullandığı 2 sandıktan da HDP çıktı. Şükrü Geliş İlköğretim Okulu’nda oy kullanan subay ve astsubayların yüzde 67.15’i; Vakıfkent İstiklal İlköğretim Okulu oy kullanan askerlerin yüzde 69.54’ü HDP’yi tercih etti.” Örnekleri diğer illerde de maalesef çok.
20 yıl gibi kısa bir zamanda Şanlı Ordumuz ne hale geldi? Polisimiz ne hale geldi? Birbirine silah çekecek asker ve polislerimiz var artık. Yıllarca PKK denen terör örgütü ile mücadele edip şehit olan silah arkadaşlarının, gözü yaşlı ailelerinin yüreklerini yakamadığı taş yürekli asker ve polisler.. Tabii bu sözlerimin muhatabı PKK’nın dağdan aleni olarak yönettiği ve Marksist, ateist Türklerin, Beyaz Türklerin destek verdiği bir siyasi harekete destek verecek kadar kendilerini kaybeden sözde Devlet Memurları…
Milletimize yazık oluyor. İşin kötüsü Anadolu’dan başka gidebileceğimiz bir Yurt da yok. Hükümet edenler ise ateşe yıllarca göz yumdular, destek oldular. Şimdi yangın ayyuka çıkmış. Tedbir mi? Lafta bence. Olan samimi Vatansever insanlara oluyor yine. Hayırlısı deyip dua etmekten başka bir şeye gücümüz yetmez. Ancak harcanan ömürlerin sorumlularına Allah hesabını sorsun inşaAllah. Harcanan ömürler, enerjiler, kıyımlar, ihanetler, çıkartılan fitne ve düşmanlıklar için Allah hesap soracaktır elbet.
TBMM’nde yemin edildi. Vukuat yok. HDP bölücü söylem ve davranışlardan kaçındı, CHP seküler, laikçi tutumundan. Yemin huzurla edildi. Dileriz sonu da hayırlı olur.
Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ yeni dönemde daha fedakâr ve dikkatli olmak durumunda. Bu arada, MHP ile kurulacak bir Hükümet Kürt seçmenden daha fazla oy kaybettirmez. Giden gitti zaten. Kalanlar PKK ve HDP taşkınlığından rahatsız olan kesimler. Halkımız düşmanlık ve husumet istemiyor. Yeni dönemde, Kürt’ün fıtri hakları korunurken, Türk’ün de ezilen izzet ve fedakârlığı iade edilmelidir.
BENİM ÖNERİM TÜM KESİMLER, ÖZELLİKLE DE KIBLEYE DÖNEN, ALLAH’TAN KORKAN İNSANLARIMIZ BİR KEZ DAHA “BİZ NE YAPIYORUZ?” DEYİP GELİNEN NOKTAYI SORGULAMALI, HELALLEŞME İÇİN FIRSAT OLUŞTURMALIDIR. HESAP RABB’İMİZİN HUZURUNA BIRAKILIRSA HERKES İÇİN ZOR OLUR.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.