Milliyetin Şifresi: Vahdet
AKİF VE IRK ÜSTÜNE: (2)
Demirtaş, Irk değil izmihlal üstünde durmalıydı
Dün bu köşede Sayın Demirtaş’ın İstiklal Marşı’na karşı cahilane çıkışını mevzu ederken, ona karşı da bir takım yazılar yazmaya kalkanların hali pür melali üstüne değerlendirmeye başlamıştık.
Öncelikle şunu ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, Akif’in milliyet mefhumu üzerinde çalışmadan, onu idrak etmeden yapılan saldırıları göğüslemeye imkân bulunmamaktadır.
İstiklal Marşına karşı çıkanlara karşı konuşanların, bu marşın ruhunu ve toplumsal mukavele olarak milletimizin sosyal psikolojisindeki harç olma vasfını çok iyi idrak etmiş olmak icap eder.
Milliyeti ayaklar altına alarak İstiklal Marşı’nın ruhunu ve sözlerinin arkasındaki davayı anlamak ve yaşatmak mümkün değildir.
“Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz”
Bu mısraların müellifi Akif’i ümmeti sadece siyaset malzemesi olarak kullananların anlaması mümkün değildir.
Milliyet o halde nedir?
Milliyet her kültür ve medeniyet coğrafyasında değişen esneyebilen bir kavramdır. Her kavmin, her topluluğun, her ümmetin, ya da bir siyasi birlik yani devlet içindeki halkın taşıdığı veya temsil ettiği milliyet farklı farklı temellere ve güce sahiptir.
Bizim milliyetimiz birçok faktörü içinde barındırır. Mümkün olabilen en büyük birliği ve onun maddi ve manevi değerlerini, yaşama ve yaşatma iradesini temsil eder. Irk birliği, soy birliği, kültür birliği, siyasi birlik, ortak yaşama iradesi, din birliği, ülkü birliği, tarihsel birlik yani mazide meydana getirdiği federasyonlar veya konfederasyonlar ve daha birçok şey…
Bazı topluluklar bunlardan bazıları hatta sadece bir tanesine sahip olabilirler.
Ama meydana getirdiği siyasi birlik yani devlet ve pax-Ottomanica gibi bir arada yaşatma cehdi ve kabiliyeti bizim milliyetimizi en ‘flexible’ kılmıştır.
“Ki dinlemezseniz elbette mahvolur millet
Sizin felaketiniz: tarumar olan “vahdet”
…
O halde vahdete hail ne varsa çiğneyiniz
Bu ayrılık da neden? Bir değil mi her şeyiniz?
Ne fırka herzesi lazım, ne derd-i kavmiyet
Bizim diyanete sığmaz sekiz dokuz millet
..
Görünce fesli atılmak tasarlayıp bıçağı
Görünce şapkalı sinmek değiştirip sokağı
…
Nasılmış anlayınız iddiayı kavmiyet
Ne yolda mahvoluyormuş bakın ki millet”
Kavmiyetçilik, belki bugün ırkçılık karşılığı kullanılmaktadır. Akif kavmiyetçiliğe şiddetle karşıdır ve bunun milliyetimizle de bir alakası yoktur. Milliyetimiz yani onun cevheri olan vahdet kavmiyetçilikleri sadece kişinin kavmini sevmekle kınanamaz ilahi hükmünce ‘tolere’ edebilir. Kavmiyetçiliğe böylesi bir sınırlılık içinde bakmak belki toplumların gelişmesinde katkı sunabilir. Ama büyük birliği, vahdeti ortadan kaldıracak bir kavmiyetçilik emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekten ve ona çalışmaktan başka bir şey değildir.
Akif, bugün sözde kendi davasının savunucularına da ders vermektedir
Ona göre mazideki ihtişama bakıp o miras üstünde tepinmek doğru bir davranış değildir.
Yani bugünkü sözde yeni Osmanlıcılık gibi temelsiz iddialara bizzat Akif karşı çıkmaktadır. Mazi mazide kalmıştır. Bir millet maziye bakarak kendisine çeki düzen veremez yalnız. Mazi elbette değerlendirilecek, dersler çıkarılacak ama asla gelecek istikbal onun hayaliyle kurulmayacaktır.
“Gözleri maziye bakan milletin
Ömrü temadisi olur nekbetin
Karşına müstakbeli dikmiş Huda
Görmeye lakin daha yok niyyetin”
Müstakbel bize vazifeler yüklemektedir.
Sorumluluk ve samimiyet duygusu ile bu vazifeler deruhte edilecektir.
İstikbali kurgulamadan, ona hazırlanmadan maziperestlikle yaşamak zuldür.
Bugün Osmanlı haritasını yazısına malzeme yapıp, sanki kendisi Osmanlı temsilcisiymiş gibi ulu orta ahkam kesenler Ortadoğu’nun bugünkü kan deryasından sorumludur.
Yapamayacağın işlere soyunmayacaksın. Mazide elde etmiş olan ecdadını taklitle bile bir yere varamazsın. Kaldı ki sen onu taklit dahi etmiyor, ucuz gururunu yaşamaya çalışıyorsun. Hak etmediğin cevhere konmak istiyorsun.
Demirtaş burada ırk üstünde duracağına izmihlal üstünde durmalıydı.
Bizi bu zillete düşüren sebepleri tartışmalıydı.
Akif geçen asırdan bu gibilere nasıl da bizim yerimize cevap yetiştirmektedir:
“Her cemaatten beş on dinsiz zuhur eyler bu hal
Pek tabiidir. Fakat ilhadı bir kavmin muhal
Hangi millettir ki efradında yoktur hiss-i din
En büyük akvama bir bak, dini her şeyden metin
Düşme ey avare millet bunların hızlanına
Vakıfız biz hepsinin pek muhtasar irfanına
Şarka bakmaz garbı bilmez görgüden yok vayesi
Bir kızarmaz yüz yaşarmaz göz bütün sermayesi”
Görgüden nasibi olmayan, bütün sermayesi kızarmayan bir yüz olanlar onun ve elbette ki bin yıllık mayanın ruh ve tabiatını nasıl idrak etsinler?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.