Kaçakmış...
Dün bu köşeden medyamızın göçmenlere kaçak muamelesini tenkit etmiştik.
Kaçak tabiri en büyük insanlık suçudur.
Bir Avrupalı cebinde metelik olmadan bütün dünyayı otostopla dolaşabilir de bir doğulu asla böyle bir şeyi düşünde bile göremez.
Dünya batılı için oyun alanıdır.
Bir doğulu için ise kendi memleketi de dünya da kahır deryası…
Ülkesi kan gölüne döndürülür de bir başka ülkeye göçmeye kalkarsa kaçak muamelesi görür.
Bir batılı ülkenin gümrüğünden geçen bu mankurt medya mensubu bile cebindeki para kadar konuşabilir ancak. Vize bile alamaz. Serbest dolaşamaz. Ama batının borazanlığını sürdürür.
Bu tam mankurtlara göre bir iştir.
Böyle mankurt dolu medyanın ülkesinde yöneticiler göçmen kampı yöneticisidir.
Türkiye son Suriye göçü ile tam bir göçmen kampı oldu.
Avrupa çok müteşekkir bize…
Türkiye uluslararası bir göçmen kampı ve Avrupa’ya gitmesi gereken göç dalgası Türkiye tarafından emiliyor.
Bundan daha orijinal bir güvenlik projesi olamaz.
Avrupa’nın tehdit algısı ve güvenlik stratejisinde gerçekten müttefik ötesi bir bekçilik yaptırılıyor bize…
Bu göç dalgasını hissetmiştik ve her yerde insanın seyahati önündeki engellerin kaldırılmasından dem vurmuştuk. Dün bu köşede Sezen Aksu’nun bestelemesini istediğim şiiri yayınlayacağımı söylemiştim. İşte o şiir:
Belki Sezen’in şarkısıyla insanlık bu dramın farkına varır ve ses verir…
BATININ KAÇAK GÖÇMEN SORUNU*
Kapalı kasa kamyonlara ne derler Fahrettin?
Hani durdurulup en ağır bir suçlu gibi muamele gören…
Süleymaniye’li bir Kürt’le aynı kaderi paylaşan;
Elaziz’li bir Gakkoş, ya da ne bileyim Sudan’lı Sait,
Müslüman Sait’in yanında Hıristiyan olduğunu düşünen Karim bir de…
Polis vazifesini bihakkın yerine getiriyor:
“Kıpırdamayın… dizilin şöyle şuraya… ne bu hal?”
Siren sesleri zaferler müjdeliyor;
“Amirim kaçak göçmenler yakalanmıştır,
Avrupa’ya haber verin rahat uyusunlar…”
“Görevimiz bu şek şüphe yok değil mi âmirim?
Avrupa rahat uyusun”…
Kâhin’in söylediği o gün ne zaman gelecek?
O üç milyon kara adam ya gelirse gerçekten!..
Duvarları yeniden örmeliyiz Doğu ile Batı arasına.
Ya Habil Kabil’den önce alırsa eline taşı…
Şanzelize, Kovın Gardın, Trafalgır Sıkuar, Grand Bazar
Kim kazanır bu savaşı?...
Bu tarihi kim yazar?
Kristin gözleri yaşlı, sarı saçlı başını yaslıyor omuzlarıma.
Korkma Kristin diyorum, bir şey olmaz, gerçekten…
Kristin korkuyor, kalbinin atışları göğsüme değiyor.
Korkma Kristin ben tanırım bu kara adamları…
Ben varım yanında, yanıbaşında; bakıyor Kristin;
“Üzgünüm” diyor gerçekten “üzgünüm, bilseydim…”
“Şimdi lanet okuyorum 11 Eylül’ü yapan soydaşlarıma…”
Kristin gözleri yaşlı, sarı saçlı başını gömüyor omuzlarıma…
* Çırağan Sarayı’nda TRT kuruluş yıldönümü yemeğindeyiz. Bir ara Kristin’le tanıştırdılar. Kristin zannederim ajandı. Ya da kocası… Onunla paylaştık 11 Eylül’ü. Itiraf etti o ve ben üzerine gittim. Ağladı… Aynı günlerde Avrupa Konseyi Avrupa için en önemli meselesinin Türkiye’nin üyeliği olmadığını, kaçak göçmen sorunu olduğunu duyurdu. Gerçekten de esas mesele buydu ve bizim de en büyük kozumuz yine bu.. Nostrodamus’tan beri böyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.