Dön baba dönelim
PKK terörünün yine yeniden hortlaması ve devletin buna gösterdiği reaksiyonun ardından gündemin en çok konuşulan maddelerinden biri de malum, “90’lı yıllara dönüş” paranoyası oldu. Her ne kadar kastedilen manada 90’lı yıllara dönüş ihtimali pek olmasa da “dönüş ihtimali”, maalesef her zamanki yerinde öylece durmaktadır. Ve maalesef 7 Haziran da bu ihtimalin altını çizen bir kalın çizgi olmuştur.
Dönüş ihtimali yerli yerince duruyor evet; Türkiye’nin tarihi de, esasen bir dönüşler tarihidir, desek, sanırım abartmış olmayız. Öyle ki koca bir yüzyıl ve hatta daha da fazlası hep “90’lara dönmekle” “90’lara dönme korkusu” arasında geldi, geçti.
Daha eskileri saymazsak, ilk dönüşü savaştan hemen sonra yaşadık. “Son karakoldur” dedik, kazma kürek ne varsa bulup kükredik, harim-i ismetimize uzanan elleri kırdık ve fakat 90’lara dönerek ayrıldık masadan. Bu dönüşü daha da ağırları izledi. Devleti Ali Osmani ve hilafetin muhafaza ve müdafaası için yürüdüğümüz(ü sandığımız) yolun sonunda hiç bilmediğimiz yabancı ve karanlık istasyonlarda ve bir kez daha 90’larda açtık gözümüzü. Hilafeti korumak için çıktığımız yolda “kazandık” ancak Kur’an’dan, camiden, ezandan olduk. “Gayret ettik ve sövdük”, özgürlüğümüzden ve kellemizden olduk. Bekledik, bekledik, bekledik… Kur’an’ı, ezanı aldık ve fakat 90’lara döndük, üç güzel adam ve binlerce candan olduk.
Sonra bir daha, sonra bir daha…
Son dönüşümüz çok eski değil. Sekiz yıl kesintisiz olacak, demişlerdi, bin yıl sürecek. Balans ayarı demişlerdi, topyekün savaş…
Çok sürmedi, gittiler, yine dönme umutlarını da alarak…
Türkiye için yapılması gereken en önemli ve en acil iş, dönüş ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Yeni anayasa ve belki de başkanlık en çok da bunun için gerekli.
AK Parti’nin ve Türkiye’nin bunu başarıp başaramayacağını zaman gösterecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.