Kantarın topuzu
Sandıktan hükümete bir uyarı çıkacağı apaçık ortadaydı ancak bu kadarını sanırım kimse beklemiyordu.
Seçim sürecindeki yazılarımda ben de birçokları gibi AK Partili seçmenin partisini uyaracağını yazmıştım. Başlangıçta 5-6 puan olduğunu düşündüğüm bu “uyarı”nın kampanyanın son günlerinde yapılan ataklarla daha makul bir seviyeye çekildiğini düşünüyor, tüm parlatma ve şişirme çabalarına rağmen HDP’nin de barajı aşabileceğine inanmıyordum. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Başta CHP ve paralel yapı olmak üzere uluslararası şer güçler, onların yerli ve yabancı işbirlikçileri ve Doğan medyası, HDP’nin barajı geçmesi için elbirliğiyle çalıştı ve kazandı. Ancak dediğim gibi bu kadarını sanırım onlar da beklemiyordu.
Bir dostum, CHP’li iki arkadaşının ortaya çıkan tablonun ardından pişmanlık duyduklarını ve “böyle olacağını bilseydik asla HDP’ye oy vermezdik” dediklerini aktardı. Aynı pişmanlığı yaşayan birçok seçmenin olduğunu tahmin etmek de hiç zor değil. O yüzden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Seçmen, biraz oylarını azaltmak suretiyle AK Parti’ye “küçük” bir uyarıda bulunmak istedi ancak HDP’nin bu kadar yükselebileceğini ya da daha doğru bir deyişle daha düne kadar AK Parti’yi terör örgütüyle birlik yapmakla suçlayanların bu kadar alçalabileceğini tahmin edemedi.
Sonuçta hep birlikte, kin ve öfkenin insanı nerelere sürükleyebileceğini bir kez daha görmüş olduk. Paralel örgütün hiçbir sınırının ve “örgüt”ten başka hiçbir kutsalının olmadığını da. Daha düne kadar çözüm sürecinin karşısında duran, Oslo görüşmelerini diline dolayan ve “dershaneler kapanırsa terör azar!” diye bas bas bağıran bir yapının HDP ile işbirliği yapması, bu örgütün gözünü kırpmadan şeytanla bile işbirliği yapmaktan kaçınmayacağının ibret dolu vesikasıdır.
Gelelim AK Parti’ye. Evet hala AK Parti birinci partidir. Evet iç-dış tüm şer güçler HDP’nin meclise girmesi yönünde seferber olmuştur, kabul. Ancak tüm bunlar AK Parti’nin başarısızlığını ve oy kaybı olduğu gerçeğini de gölgelememelidir.
Bu sonuçların ardından AK Parti’nin ilk ve acilen yapması gereken şey, her geçen gün daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanan “kibir” afetinin terk edilmesidir. En az onun kadar acil bir diğer madde de “eleştiri”lere kulak verme inceliğinin “yeniden” kazanılmasıdır.
En tepeden en alttaki üyeye kadar her partilinin kolayca yaptığı farklı düşünen, farklı şeyler söyleyen ve iyi niyetle uyarıda bulunan herkesi dışlamaktan, ötekileştirmekten ve “hain, paralel” yaftası yapıştırmaktan vazgeçmeli. Hükümet ve parti, ağızlarından çıkan her lafa “yaşa, var ol” ve “sen çok yaşa padişahım”la mukabele eden goygoycularından acilen kurtulmalı ve gerektiğinde “yanlış yapıyoruz” diye uyaran yeni yol arkadaşları edinmeli. Bunu en çok da bürokraside yapmalı.
Ehliyet, liyakat çok iyi değerlendirilmeli, “kapının danası öküz olmaz” anlayışı terkedilmeli. Ben, bir vatandaşın yazdığı masum bir dilekçeyi geri iade edip “bu dilekçe, diplomatik sorun yaratır” diyen bir komik adamın önemli bir görevle çok önemli bir dış merkeze atandığını biliyorum.
Seçim sonucunda ortaya çıkan bir diğer gerçek de tamamen maksatlı ve çarpıtma haberler üzerine kurulu Mercedes ve saray tartışmalarının küçük de olsa belli bir seçmen kitlesi üzerinde etkili olduğudur. Bu tartışmalara “çerez parası” yaklaşımıyla tepki gösterilmesi de maalesef haberleri formatlayanların ekmeğine yağ sürmüştür. Bunların maksatlı olduğu anlaşılabilir bir şeydir fakat kulaktan kulağa her yerde konuşulan ve partinin önemli isimlerinden Burhan Kuzu’nun da işaret ettiği israf ve savurganlığı anlamak zordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.