AK Saadet
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçici seçim hükümetini kurmak için Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu görevlendirmesinin ardından gözler hem yeni kurulacak kabineye hem de 1 Kasım’da yenilenecek seçimlere çevrildi.
7 Haziran seçim sonuçlarının aradan geçen kısa süre içinde değişip değişmediği, değişti ise bu değişimin hangi yönde olduğu 1 Kasım’da ortaya çıkacak.
Birçokları gibi ben de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin stratejisini baştan beri seçimlerin yenilenmesi üzerine kurduğunu düşünüyorum.
Anlayamadığım husus, seçimin hemen ertesinden başlamak suretiyle bugüne kadar yapılan tüm anketlerde en iyimser tahminlerin AK Parti lehine 2-3 puanlık bir değişimi göstermesine rağmen neden seçimde ısrar ettikleri.
Koalisyonu da kimsenin istemediği aşikar fakat seçmenin arzu ettiği yönde radikal bir takım değişiklikler yapmadan, aşağı yukarı aynı tabloyla karşılaşma ihtimali ortada iken tekrar seçime gitmenin anlamsızlığı da apaçık değil mi?
Tüm bunları AK Partili kurmaylar da çok iyi bildiğine göre, benim ve tabii ki kamuoyunun bilmediği, AK Parti’nin seçimlerde arzu ettiği sonucu almaya yönelik atacağı ciddi adımlar var demek ki.
Biz bildiklerimizden gidelim.
Bunların en başta gelenlerinden biri sanırım, seçimden hemen sonraki günlerde yayınlanan Kantarın Topuzu başlıklı yazımda değindiğim husus olmalı.
Seçmen 7 Haziran’da AK Parti’yi yine tek başına iktidara getirmek ancak biraz da oyunu azaltarak tabiri caizse hafifçe kulağını çekmek istedi. Bu masum isteğin en talihsiz yanı, Erdoğan ve AK Parti düşmanlığıyla gözü dönmüş beyaz Türklerin ve okyanus ötesinin şeytani planıyla kesişmesi oldu ve ortaya belki de kimsenin beklemediği bir tablo çıktı.
Başbakan Davutoğlu ve AK Parti kurmayları seçimden hemen sonra yaptıkları açıklamalarda hep aynı şeyi vurguladılar, “mesaj alındı”. Seçimi izleyen günlerde yapılan kamuoyu yoklamaları, AK Parti küskünlerinin de mesajı aldığını ve yüzde 3 civarında bir oyun AK Parti’ye geri döndüğünü gösteriyordu. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin seçimde ısrar etmesinin en önemli nedeni belki de bu karşılıklı “mesaj alma” durumu. “Artık herkes mesajı aldığına göre seçime gitmekte bir beis yok.” diye düşünmüş olmalılar. Ama sadece bunun 1 Kasım’da tabloyu değiştirmeye yetmeyebileceğini ve hatta yetmeyeceğini de biliyor olmalılar.
AK Parti eğer 1 Kasım’da sandıktan tek başına iktidar olarak çıkmak istiyorsa en başta atması gereken adım, Saadet Partisi'nin kapısını çalmaktır. Bu, Saadet Partisine oy verenlerin kahir ekseriyetinin de istediği ve beklediği bir şey, emin olun.
AK Partililer artık Saadet Partisi'nin tabelayı indirip kayıtsız şartsız partilerine katılmasını istemek ve beklemekten vazgeçmeli ve Saadet Partisi'ni ne yapıp edip bu birlikteliğe ikna etmelidir. Bir dönem beraber yürüdükleri dava arkadaşlarını böyle bir birlikteliğe ikna etmek, seçimden sonra MHP ya da CHP’yi ikna etmeye çalışmaktan ve hatta HDP’ye bakanlık vermek zorunda kalmaktan daha kötü ya da daha zor olmasa gerek.
Saadet Partisi de üzerine düşeni yapmalı, oyu ile mütenasip bir vekil sayısına ikna olmalı, meclise girdikten sonra da muhalefet anlayışını gözden getirerek yapıcı bir muhalefet üslubuyla memleket yönetiminin bir ucundan tutmalıdır.
Asla bir araya gelmesi düşünülemeyen HDP’lisi, PKK’lısı, paraleli, CHP’lisi, velhasıl her telden memleket ve İslam düşmanı bir araya gelebiliyorsa bir zamanlar omuz omuza yürümüş dava arkadaşları da bir araya gelebilmelidir.
Bu, AK Parti için de, Saadet Partisi için de, Türkiye için de ve hatta Türkiye’yi bekleyen İslam dünyası için de belki de son şanstır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.