Avrupa Avrupa, duy sesimizi!
AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığında kurulan geçici seçim hükümeti, Türkiye’de bir ilk olması bakımından hayli konuşuldu, tartışıldı.
Bakanlığa atanan isimler tek tek mercek altına alınıp yazıldı, çizildi ancak bana kalırsa çok önemli bir konu atlandı.
Bence bu hükümetin en anlamlı, en ilginç tercihi, AB Bakanlığına HDP’li bir ismin, Ali Haydar Konca’nın atanması oldu.
Bu atama, AK Parti’nin, 28 Şubat ve akabinde yaşanan büyük ekonomik krizin ardından 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelmesiyle birlikte en öncelikli mesele olarak ele aldığı Avrupa Birliği sürecinde geldiği noktayı göstermesi bakımından çok anlamlı.
Bu atama ile AK Parti, iktidara geldiği ilk yıllarda yaptığı atılımları hayretle izleyip övgüler yağdıran ancak Türkiye’nin geldiği yeri görünce korkup ürken, sonrasında Gezi eylemlerine ve şimdilerde de PKK’ya ciddi destek veren Avrupa Birliği’ne “İşte size ancak bu kadar değer veriyorum. Benim için Avrupa Birliği, ancak sırtını PKK’ya dayamış bir HDP’li kadar önemli!” mesajı vermiş oldu.
Şöyle de diyebiliriz; Türkiye bu atamayla kuzu sarması HDPKK ve Avrupa’ya “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” demiş oldu.
Bu vesileyle Avrupa Birliğini artık istemeyen geniş kitlelere ve daha da önemlisi her fırsatta -haklı olarak- “İslam Birliği”ni savunan İslamcı kesime de güçlü bir mesaj verilmiş olabilir mi?
Seçim hükümetinin en önemli sürprizlerinden biri de bana göre şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava arkadaşı ve BBP eski lideri Yalçın Topçu oldu. Gönül insanı ve kelimenin tam anlamıyla bir Alperen olan Yalçın Topçu, bakanlığa çok yakıştı.
Yeni kabinenin en çok konuşulan, tartışılan ismi de şüphesiz Tuğrul Türkeş oldu. MHP lideri Bahçeli’nin “her şeye karşı” tavrı, Türkiye’yi ve eminim ki birçok partiliyi de bezdirmişken ve dahası Bahçeli “AK Parti PKK ile hükümet kurdu!” alçakça söylemini dilini dolamaya hazırlanırken Türkeş’in verdiği bu sürpriz karar, Bahçeli’nin tüm kirli planlarını deşifre etti. MHP ve Bahçeli, bu tavırlarıyla şimdiden 1 Kasım’ın kaybedenleri hanesine kaydını yaptırdı desek, sanırım yanılmış olmayız. Seçmen, her şeye karşı olan ve iktidar olmamak için her yolu deneyen bir partiyi ve liderini zorla iktidar yapacak kadar saf olmasa gerek. Aynı şekilde HDP’nin “ne şart altında olursa olsun” hükümette yer alma azim ve kararlılığını da her şeye rağmen olumlu ve kendi içinde tutarlı bir davranış olarak kaydetmek gerekiyor.
MHP’nin ağır toplarından Türkeş’in ve eski BBP lideri Topçu’nun geçici hükümette yer almasının da AK Parti lehine önemli ve stratejik bir başarı olduğunu kaydetmek gerekiyor.
Seçim ittifaklarının iktidarı belirleyebileceği bir vasatta bu önemli hamleyle AK Partinin daha şimdiden MHP ve BBP’nin bir kısmıyla ittifak kurduğunu söyleyebiliriz.
Bu ittifaka dün Yeni Şafak gazetesindeki söyleşisinde AK Parti’ye sıcak mesajlar veren “CHP’nin müftüsü” ve en güçlü isimlerinden İhsan Özkes de dahil olursa şaşmamalı.
Tüm bunlar bana, AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerine -çok büyük başarılar elde ettiği daha önceki seçimlerde olduğu gibi- önemli vitrin ve sembol isimlerle gideceğinin güçlü işaretleri gibi geliyor.
Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.