Kürt Aşkınlığından Bir Fikir Kurmak
PKK’nın Türk ordusuna gücü yeter mi?
Elbette yetmez.
Aslında hiçbir silahlı gücün Türk ordusuna gücü yetmez.
Bunu cümle âlem bilmiyor mu?
Biliyor elbet.
Son açıklamasıyla PKK da zaten TSK hedefimiz değil açıklamasında bulundu mecburen, mecburiyetten.
Bir Kürt aşkınlığının yaşandığı bir çağda yaşıyoruz.
Bir Arap Baharı’ndan da bahsediyordu ama çabuk söndü.
Belki bir müddet kendi kozunda kendini estetik yönden tamamlar da yeniden mevsimi gelir insanlığa kim bilir?
Fakat bu Kürt aşkınlığının heder edildiği gün gibi ortada…
Terör belasından kurtulup da hem Kürtler, hem İslâm âlemi, hem de insanlık için bir kültür ve medeniyet hamlesine soyunabilir mi bilmiyorum ama ne yazık ki bugünkü hoyratça çıkışlarının istikbâle dair hiçbir ümid vermediğini söyleyebiliriz.
Bin yıl evvel Türkmen-Oğuz boyları dalgalar halinde Anadolu’ya geldiklerinde zaten çok daha eski atalarına atıfta bulunarak bu topraklarda bir terkibe giriştiler.
Fakat buralarda yer tutmuş kavimlerin hiçbirini dışlamadıkları gibi ortak bir geleceğe ve adalet duygusu içinde ortak bir siyasal alanda yani devlet bünyesinde yaşama ve yaşatma cehdi gösterdiler.
Bunda Horasan erenlerinin büyük katkısı oldu. İnsanı yaşattılar. Hatta Hacı Bayram’ın dediği gibi yeniden yarattılar.
Bir Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, bir Hacı Bektaş, bir Hacı Bayram, Somuncu Baba, Emir Sultan, Niyazi Mısrî ve daha nice erenler-alperenler yani adım adım taş taş mülkü tapulayanların gönüllerinden fışkıran yaratıcı entelektüalizm ile insan ve Hak tabiatına en uygun estetik hayat biçimi yıkıcı değil yapıcı bir toplum inşa etmişlerdi.
Kürtlerden geçen dönemde iki büyük şahsiyet handiyse Türklerin en azılı(!) olanlarının bir bölümünü kendine ram etmeyi bilmişlerdi. Biri Said-i Nursi, diğeri Adıyaman şeyhimiz…
Said-i Nursi’in risaleleri vardı en azından. Diğerinin o da yoktu. Hele hele bu azılı Türklerin en azılısı olan ülkücüler bile müridan olmuştu. Sırf güzel simasından…
Demek ki ağzı laf yapan bin yıllık terkibin izini süren Yunus gibi, Mevlana gibi kuşatıcı olabilen dil ilmine sahip olan birkaç alperen yetiştirse bu aşkınlıktan bir medeniyet ibdasına gidilebilecek…
Kürt aşkınlığı keşke böylesi bir adanmışlığa yönelip Ortadoğu’da emperyalizmin yeni Haçlı seferlerini bertaraf edebilse…
İşte o zaman Salahaddin Eyyubi’nin askeri olmayan bir Türk’ü Türk saymama karakterimiz depreşebilir ve Oğuz modelimiz vuzuha tekrar kavuşur.
Yoksa olacakları söyleyeyim: İstediği kadar arkasında İngiliz Yahudi medeniyeti bulunsun Haçlı sürüsüne taşeron olanların akıbeti tarihte olandan farklı olmayacaktır.
Emeklinin ve Memurun Hali Ne Olacak
Kamu Görevlileri 2016 ve 2017 Yıllarına Yönelik Toplu Sözleşme Görüşmeleri başladı. Bu vesileyle memur sendikalarının en köklüsü Türkiye Kamu Sen’den bir dostumuzu ağırladık. Dostumuz Ahmet Demirci Türkiye Kamu Sen Genel Dış İlişkiler Sekreteri ve Türk Tarım Orman Sen Genel Başkanı. Hemen sordum. Ne olacak bu memurun ve benim gibi emeklinin hali?
DEMİRCİ: Maalasef memur ve emeklinin biraz daha dişini sıkması gerekiyor. Çünkü kanunen ikinci defa toplu sözleşme dönemi yaşayacağız; ilki dikkate alındığında perşembenin gelişi çarşambadan belli olur mucibince, bir de netleşmeyen hükümet formülü göz önüne alındığında öncekine göre beklentiler fazla yüksek tutulmamalı.
Bir de sarı sendikal yapılar önümüzde engel…
Hükümet yok ortada. Daha doğrusu istifa etmiş bir hükümet var. Bu çerçevede toplu sözleşmeden ne bekliyorsunuz?
DEMİRCİ: Kamu Görevlileri Toplu Sözleşme ve Grev hakkını Düzenleyen 4688 Sayılı Kanunun 15-16 maddesi çerçevesinde her iki yıllık dönemleri kapsayacak Toplu sözleşme periyodu, ağustos ayının 1’i ile 31’i arasında yapılmak zorundadır. Kanunda hükümet krizi, vb konularda bu süre açısından bir esneklik yoktur. Bu nedenle bu dönemde yapılması zorunlu görülmektedir. Ancak Toplu sözleşme masa heyetinin uygun görmesi halinde alınabilecek bir karar ile bu dönem bir müddet, bütçe görüşmeleri öncesi bir tarihe ertelenebilme ihtimali var olmasına rağmen, süre kısıtı ve bu süre içerisinde yeni bir hükümet yapısının teşekkül edebileceği de açık değildir. Dolayısı ile zorunlu olarak bu dönem kullanılmak zorundadır.
Diğer yandan hükümetlerin her halükarda, her dönemde gerek çalışanlar ve gerekse emekliler ile ilgili olumlu karar alabilme ve uygulayabilme iradeleri mevcuttur. Yeter ki, kullanmak istesinler.
Milletin ortaya koyduğu iradeye saygılı, son yıllarda ortaya çıkmış kutuplaşmayı önleyebilecek, farklı fikirlerin içinde barındırıldığı bir koalisyon ülkemizin geleceği ve demokrasimiz anlamında şart görülmektedir.
Türkiye Kamu-Sen Geçmişte Yetkili konfederasyon iken, bugün neden yetki noktasında ikinci sıradadır. Bu anlamda üyeniz mi azaldı?
DEMİRCİ: 2001 yılında yürürlüğe girmiş olan Kamu Görevlileri sendikaları Kanunu ile beraber 2009 yılına kadar, mevcut siyasi iktidarın faaliyet yıllarının dahil olduğu 8 yıl Türkiye Kamu-sen, Konfederasyon olarak, ve yetkili sendika sayısı fazlalığı ile kamu görevlilerini temsil ediyorken, üye sayısını 317 binlerden 2015, 15 Mayıs itibarı ile 448 bine çıkarmıştır. Bu sayı her yıl düzenli artarak bu rakama ulaşmıştır. Ancak 2003 yılında toplam sayısı 37 bin olan bir başka sendika, doğrudan mevcut hükümet yapısına da kendini dayayarak, şu anda sayısal anlamda 800’lere dayamış ve bir nevi hükümet ve hükümetin siyasi yetkilileri ile hükümetin atadığı bürokratlar tarafından hormonlanarak, kamu görevlilerini temsil edecek seviyeye atanmıştır. Ancak bu sonuç en son 2013 yılında yapılan toplu sözleşmelerde kamu çalışanları ve emeklileri, hükümetin verdiği ilk teklifin bile altında bir hak edişe imza atan bu malum sendikacılar sayesinde yıkım haline dönüşmüştür.
Kafes Filmine Türkiye Kamu-sen olarak katkı sundunuz ve bizi memnun ettiniz, sebebi?
Kafes Filmi, içerik olarak Ülkemizin 12 Eylül 1980 öncesi yaşadığı siyasi çatışmaların sağduyulu ve vatanperver bir göz ile irdelenmesi ve gerçeklerin ortaya konulması anlamı taşıyordu. Bu güne kadar bu konuda yapılan dizi, film ya da belgeseller hep sol gözlükle bakılan ve olayları gerçek görüş alanından kaçırarak farklılaştıran senaryolar üzerine yapılmıştı. Burada Anadolu gençliğinin, Türk Milliyetçilerinin yaşadıkları ortaya konulmaya çalışılmakta ve yalan söyleyen tarihe bir doğru gözlük takma çabası görülmektedir. Türkiye Kamu-Sen olaylara, geçmiş ve geleceği ile Türkçe bakmakta, milli hassasiyetle yaklaşmakta ve bu anlamda bu filmin içeriği, sendikal ilkelerimiz ile doğrudan uyuşmaktadır. O nedenle destekledik. Bu anlamda bir katkımız olmuş ise bundan fazlası ile gurur duyuyoruz.
Ahmet benim aynı zamanda meslektaşım. O da ziraat mühendisi… Toprağa bağlı fikrin, ülkünün ve mesleğin adamı yani… Film seti ekibinden onlarca arkadaşımızı Ankara’da ağırladı. Sağ olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.