Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

“Özgürlük Savaşçısı Pkk”

“Özgürlük Savaşçısı Pkk”

Orta Batı’nın bütün kanaat oluşturucuları, strateji merkezleri, medya, istihbarat örgütleri ve devlet akılları PKK’yı IŞİD’e karşı verdiği mücadele nedeniyle ehven-i şer görmüyorlar. Dost kuvvet sayıyorlar.

PKK’yı terör listesine sözde alan ABD bile kafa karışıklığı yaratıp dolambaçlı yollardan PKK’yı yine kendince dost kuvvet sayıyor. Her ne kadar Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti bildiğinden yarım ağız kınasa da…

BBC’de yayınlanan genç PKK militanı kadının resmi hemen bütün Avrupa kamuoyunda dost kuvvetin imajının nasıl pekiştirilmek istendiğini bize gösterdi.

Makinalı tüfekle ateş eden kadın militan IŞİD’e karşı kahramanlık sembolü oldu.

Diğer bütün batılı medyada da PKK terör örgütünün IŞİD karşısında Batı açısından vazgeçilmez olduğunun altı çiziliyor ve Türkiye’nin bütün sızlanmalarına ve şikâyetlerine karşı yine bildik savunmalar veya saldırılar yapılıyor.

Aslında IŞİD de bahane…

Batı’nın bölgede ikinci İsrail kurulmasına dair son yirmi yılda oluşan kanaatini değiştirmek pek zor. Bu kanaatin özellikle Türkiye’yi AB’ye almama ve onu uluslararası göçmen kampı yapma stratejisinin sonucu geliştiğini de söyleyemeyiz. 

AB ile ABD İsrail’in öteden beri Kürdistan hedefini tam da benimsemiş değillerdi.

İsrail’in güvenliği için etrafının bölünük ve destabil kalması, İsrail’in güvenliğini kendi güvenlikleri kadar önemseyen tüm Batı için ortak bir yaklaşımdı. Fakat İsrail dışında bir başka İsrail anlamına gelebilecek bir Kürdistan inşaası son zamanlara kadar Batı’nın ortak kanaati değildi. 

Vatikan Konsili ile Tapınak Şövalyeleri’nin bileşkesi yani topyekün İngiliz Yahudi medeniyeti İsrail’in güvenliğini temin için İslam âlemi ve Türk dünyası ile arasına hançer gibi girebilecek bir İkinci İsrail’i pişirdiler son yirmi yılda…

Artık İsrail ile Orta Batı’nın hedefleri buluşmuştu.

Türkiye’nin ABD tarafından da hizaya getirilmesi elzemdi. AB için ise üyelik taleplerinin rafa kaldırılacağı ve kendisine yönelen göçmen tehdidini emecek bir Türkiye bulunmaz nimetti.

Bu beklentiler buluşunca bütün Batı için ikinci İsrail demek olan Kürdistan’ın kurulmasına gidecek yolun taşlarını döşemekten başka ne vardı?

Terör örgütünün ve diğer bölgesel Kürt unsurlarının dayandığı maddi ve manevi moral ortamı buydu işte.

Türkiye, Kürt Sorununun Çözümü sürecinde hem askerî potansiyeli bakımından hem de yöreye yönelik hizmetleri bakımından uyutuldu.

Artık çözüm sürecinin sonunda AK Parti’nin oylarını geri almasının da pek mümkün görülmediği anlaşıldı.

Türkiye tuzağa düşürülmüştü.

Bataklıkta mikroplarla tek tek uğraşırken bataklığı görmüyordu.

Daha doğrusu iklim değişikliğine karşı tedbir geliştiremiyordu.

Şimdi artık PKK ve kuyruğundaki bütün terör örgütleri, Batı ile olan münasebetlerde operasyonel güç olarak kullanılacaktır ve belki de Türkiye terör örgütüne yardım ve yataklık eden bir ülke olarak damgalanacaktır.

IŞİD’e karşı mücadelesinde demokratik bloğun savaşçısı PKK’nın arkasında bütün Batı’yı görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye’nin yapması gerekenler o yüzden Batı ile ilgili yapması gerekenlerdir. 

AB sürecidir mesela… Elli yılı aşkın bir zamandır takip ettiği AB üyeliği için yol haritasını masaya yatırmalıdır yeniden. AB ile her alanda müzakereleri başlatmalıdır. Öyle sahte uyum politikalarıyla değil. Koz üstüne koz göstererek...

Bunlardan biri göçmen iade anlaşmasıdır. 

Hemen bu anlaşmayı iptal etmelidir.

Göçmen kampını Avrupa sınırına yapmalıdır.

Hatta bir büyük insan hakları toplantısı tertip etmeli ve insanın seyahati önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiği bütün dünya milletlerince kabul edilmelidir.

Belki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yeniden yazılmalıdır.

Üç milyonu aşkın göçmenin Avrupa ile paylaşılması yolunda stratejik düşünceler geliştirilmelidir.

O zaman birkaç bin göçmene bile tahammül edemeyen Batı pazarlığa oturur.

Kahin’in (Nostrodamus) beş yüz önce yazdığı korkutucu kehanetinin üzerine güvenlik stratejisi geliştiren Orta Batı’nın şövalyeleri o zaman hizaya gelirler.

Bakınız üç beş bin göçmene tahammülleri var mı?

O zaman niye Türkiye Avrupa’ya gitmesi gereken göçmen hücumunu emiyor. Bu kadar büyük emisyon hacmi olan hiçbir devlet yoktur. Tarihte üç milyonun üstünde göç alan bütün medeniyetler yıkılmıştır.

Siz bilmezsiniz, hayırda şer, şerde hayır vardır.

İşte bu yüzden Allah, Suriye göç olayını bize akıl fikir vermek üzere planladı.

Şer yaratan Orta Batı’yı kendi silahıyla vurmak icap eder.

En azından elini taşın altına koyma sorumluluğuna itebiliriz.

Belki o zaman terör örgütünü desteklemekten vazgeçer, belki o zaman göçmen problemlerini karşılamada destek olur. Belki o zaman fazla sıkıştırırsak eğer üyelik müzakerelerine ciddiyetle başlayabilir.

Yoksa öyle uyum politikasıyla bir yere varılamaz.

Bunun yanında Türkiye’nin NATO’yu devreye sokması icap eder.

O kadar fedakârlıklar ettiğimiz bu uluslararası kuruluşun bir işe yaraması icap eder.

Hangi başka NATO ülkesinde bu kadar evladının kanı döküldü de orada sessiz kalındı?

Türkiye gerçek bir stratejik derinliğe ihtiyaç duyuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi