Eşkıya Hayranlığı
Ragıp Akyavaş’ın Tarih Meşheri diye toparlanan yazılarının birinde Eşkıya Hayranlığı başlıklı bir yazı var.
Değerli Beynun Akyavaş’ın babası Ragıp Bey, birçok sadrazama yaverlik yapmış bir Osmanlı askeri. Cephelerde de savaşmışlığı var. Sonra Harp Okulu’nda öğretmen ve sonra da gazeteci…
Eşkıya dediği de Çakırcalı Mehmet Efe. Gerçek bir eşkıya... Elbette ki şimdiki eşkıyalar eline su dökemez. Rajon kesmede de üstüne yok. Hayır, hasenat da yapmış bir efe…
Nazilli’de Çakırcalı Mehmet Efe diye heykel dikeceklermiş anısına…
“Ben Nazilli Kaymakamı olsam buna izin vermezdim” diyor Akyavaş.
Zira kim olursa olsun böylelerinin toplumda taltif görmesi hoş değildir. Cellatlar öldükleri zaman kimsenin bilmediği bir yere gömülür ve mezar taşlarına da isimleri yazılmazdı diye de hatırlatıyor.
Bu utanç verici haber(heykel dikilmesi) garip bir mucip sebeple de süsleniyor: Çakırcalı mertmiş, hayır hasenat severmiş, fakir kızlara çeyizler, mescitler yaptırırmış… Pusu kurup adam öldürmek mertlik midir? Bu yamaçtaki köyü soy beriki yamaçtaki fakir kıza çeyiz yap, Ahmed’i öldür, gaspettiğin altınlarıyla mescit yaptır. Bizim bildiğimiz Allah katında insandan daha muhterem, daha aziz bina yoktur. Bu sebepten insan binaullah’tır. Sen Kabe’den bile daha kutsi olan insanı yık öldür, elinin kanıyla öte yanda git cami yap ve sonra Efe’nin ciltler dolduran bu facialarını iki çeyiz ve bir mescit aşkına taziz ve tebcil et.”*
Sonra ecdadın bu konudaki hassasiyetini anlatıyor Akyavaş ve yazısını şöyle tamamlıyor:
Haydutların adına destan yazılmaz. Haramiler için türkü düzülmez. Vazgeçelim artık bu eşkıya hayranlığından.”
Hani Apo’nun heykelini dikeceklerdi ya. Eşkıyaya duyulan hayranlık Türkiye’nin neredeyse bütün akil adamlarını ve örtülü örtüsüz kadınlarını kuşatmıştı ya…
Hatırlatayım dedim.
*A.Ragıp Akyavaş, Tarih Meşheri cilt:1, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2007, s.412
EŞKIYA’NIN MEZARI
Eşkıyayı resmi olarak devletin en üst makamlarıyla görüştüren eşkıya hayranlığının ecdadımızın usulüyle bir alakası olmadığını anlamayan yarı aydınların biraz daha tarih okuması icap ediyor.
Devlet eşkıya ile pazarlığa oturursa meşruiyeti ortadan kalkar.
Devlet ahlak üzerine kurulur, adanmışlıkla yaşar ve adaletle hükmünü sürdürür.
Bu üç faziletten nasipsiz devletin batması haktır.
Ya devlet başa ya kuzgun leşe…
Türk devletini eşkıya ile pazarlığa oturtan global statükonun iki ajan provokatörü Davit Phillips ile Henri Barkey’i üstad zanneden devlet aklının içine tükürmek dururken sanat eserinin içine tüküren ve kendini sözde devlet adamı sanan gafillerin yönettiği bir devletin batması mukadderdir.
Umulur ki devlet-i ebed müddet ruhu depreşir de bugün yaşanan kahtı ricalin üstesinden gelir.
Yoksa ceviz kabuğundan daha küçük beyinlerin yönettiği bir devletin ve saltanat için kan emiciliğin ve eşkiya ile her türlü gizli pazarlıkların hesabını yapanların Oğuzun mirasına, emanetine sahip çıkması düşünülemez.
Çakırcalı Mehmet Efe gerçek bir eşkıya idi, tamam. Belki hayır hasenat da yapmıştır. Şimdi onun kadar yüreği olmayanların bile eşkıya tafrası atıp resmi-özel(resmi derken devleti soyanları, özel derken Apo ve şürekasını kastediyorum) ondan sonra da sanki hayır hasenata imza atıyorlarmış, barışı tesis ediyorlarmış gibi sunulması aklını yitirmiş bir devlet ve cemiyetin yapacağı iştir.
Evet, devlette bir kahtı rical var.
Türkiye binlerce ilim sahibi, binlerce yönetici, binlerce adanmış, binlerce siyaseti sırf Allah rızası için yapacak insan potansiyeline sahipken; siyaset sahnesinde nedense kifayetsizlerin, korkakların, vicdansızların, merhametsizlerin, sadakatsizlerin, vefasızların, ehliyetsizlerin, tamahkârların, cahillerin, eblehlerin, resmi ve özel eşkıyaların cirit atması karşısında titanik gibi batmayı kendine daha yakıştıracaktır bence…
Mezar taşına da -eşkıyanın ve celladın yazı yazılmazmış ya- şöyle yazılacakmış:
“İçimizdeki bazı ahmaklar yüzünden bizi de helak edecek misin Rabbim?” Ayetini okuyup anlayamayan bir ülke yatıyor burada…”
APO MİLLİ, DEMİRTAŞ BRÜKSELCİ, KANDİL MOSSADCI
Bugünlerde devlet aklında böyle bir tasnif kabiliyeti görüyorum.
Mükemmel bir çözüm ürettiğini düşünüyor devlete bu aklı veren aklı evvel de…
O yüzden bugünkü belalar karşısında devlet aklı ne yapacağını şaşırmış durumda…
Gördünüz çözüm süreci saçmalığı sırasında döşenmiş bütün o askerlerimizi şehit eden mayınlar…
Üstüne üstlük bu devlet aklı o kadar beceriksiz ki, yeniden mücadeleye başlayacağı zaman da önüne bir provokasyon lakırdı zinciri döşendi…
Neymiş efendim aslında saray heves etmiş bu kan dökücülüğe…
“Baktığınız zaman…” diye konuşup duran kekeme yandaş ve yanaşma medyanın yorumcuları var ya, sarayın hoşuna gidecek çözümlemeler yapmak istiyorlar ama daha kötü duruma sokuyorlar haberleri yok.
Global statüko ve onun payandası ulusal ötesine uzanıp artık bölgesel olabilen(bölge bütün Ortadoğu’yu bile kapsayabilir) terör örgütleri hem görüşme yaptırırken hem de ileriki bir hesaplaşma için cephane yığmışlar, mayın yerleştirmişler… Aynı zamanda psikolojik harekâtı da hazırlamışlar.
Türkiye’nin yarısından fazlası bütün bu olan bitenin HDP’yi barajın altında bırakma ameliyesi olduğu kanaatini paylaşıyor.
Bu bahsettiğim psikolojik harekâtın ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
Saray ve çevresi ise bu harekâta karşı donanımlı değil. Saçma sapan savunmalar yapıyorlar.
Abdülhamit sendromu hemen bütün siyasilerimizi kuşatmış durumda.
Sadece bunla kalsa iyi…
Yine benzer bir şekilde çaresizlik ve eylemsizlik söz konusu…
Bekleyeceğiz ve göreceğiz uykusunda devlet aklı…
Yahut da bugünküleri 12 Eylül öncesi gibi silmiş defterinden de bizim haberimiz yok.
Başlıktaki çelişkiler yumağını ve kafa karışıklığını hemen bütün meselelere de yansıtabilmişiz.
Güya ABD’de iki akıl varmış da, birisi bizdenmiş, diğeri kuyumuzu kazıyormuş gibisinden…
Bu kafa konforu ile ülke yönetilebilir mi?
Apo’ya yaslanan devlet aklı çuvalladı. Bilemedi ki, bunların arasında sadece teröristin anlayabileceği bir transandantal dil var. Kandil Apo ve HDP üçgeninde olup biten bir oyundan ibaret…
Sayın Cumhurbaşkanı maziye dönüp “kim itti lan beni bu çukura” diye sormalı…
Hani “idamlar geri gelsin” dediği gün var ya, o güne dönsün. O günün akşamı ne oldu bir hatırlasın. Sayın Öneş’in TV ekranlarına çıkıp yaptığı uyarıdan sonra neler değişti bir çözümlesin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.