MÜSLÜMAN TÜRK VATANINA SAHİP ÇIKMIYOR
Allahü teala“Mâlik’ül Mülk”tür.
Semavatın ve arzın mutlak maliki O’dur.
Bu vatanı Rabbimiz bize “emaneten” vermiştir.
“Emanet”e sahip çıkmak, “ihanet etmemek” “mü’minlik şiarı”dır.
Rabbimizin bize emaneten tevdi ettiği evliya, şüheda yurdu bu topraklara lâyık olmazsak, sahip çıkmazsak, üzerinde her türlü haltı işleyip, hainlere yol verip“kefensiz yatanlar”ın ruhunu incitirsek bir müddet sonra çatırdamalar başlar ve elimizden alınır. Bugün yaşadıklarımızın özeti budur.
Viyana’ya kadar “Avrupa Türkiyesi”ni, Moskova’ya kadar Karadeniz’in kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarını, bütün bir Kafkasya’yı, Fas’tan Somali’ye kadar Kuzey Afrika’yı, Irak’ı, Şam’ı, üç mukaddes mescidin bulunduğu Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kudüs-ü Şerif’i, Yemen’i, Hindistan’ı, Türkistan’ı ve daha nice toprakları kaybetmemizin temelinde yatan sebep budur.
Esefle ifade ediyorum ki Türk milleti bütün bu kayıplarından ders çıkarmayarak aynı yanlışa düşmeye devam etmektedir.
Gerileyişle dolu son üç asırlık tarihimizi okuduğumuzda göreceğimiz üç husus vardır: gaflet, dalalet ve ihanet…
Bir asır önceki meselelerimizle bugünki meselelerimiz aynıdır.
Bir asır önce Taşnak, Hınçak ve Pontus çetelerinin zulümlerini konuşuyorduk, bugün ise aynı damarı temsil eden pkk, dhkp-c ihanetinden bahsediyoruz.
Bir asır önce topraklarımızda İngiliz casusları bizi bölmek, hassas noktalarımızı tespit etmek için büyük bir faaliyet içerisindeydiler. Bugün ise yine Batı ve Fars menşeli ajanlar vatanımızda aynı icraata devam etmektedir.
Bir asır evvel İngiliz aklının mahsulü olan, “bedevî” bir anlayıştan hareket eden Vehhabî terörü Harameyn’de ve bir kısım Arap coğrafyasında Mehmetçik’in kanını akıtıyordu. Bugün ise yine İngiliz-İsrail orak yapımı olan, aynı “bedevî kodlar”a sahip DEAŞ fitnesi güney sınırlarımızdan bizi taciz etmeye devam ediyor.
Bir asır evvel Meclis-i Mebusan’da Ermeni, Rum ve bir kısım Arap mebusları Müslüman Türk milletine ve Osmanlı Devletine olan kinini meclisimizden kusarken, bugün ise aynı Ermeni tohumları, dönme-devşirme taifesi “İstiklâl Harbi”ni sevk ve idare etmiş “Gâzi Meclis”imizde kefereliğini göstermeye devam etmektedir.
Bir asır evvel Osmanlı’ya payitahtlık yapmış Edirne’yi dünki eyaletimiz olan Bulgaristan’a teslim anlaşması yapacak kadar akıl tutulması yaşayan Devletlûlerimiz bu ülkeyi yönetirken, bugün de ülkemizi, İmralı’daki kripto ermeni bir “bebek katili”nden medet uman ve her fırsatta ihanetlerini izhar eden malum terör partisiyle “çözüm” adı altında masaya oturanlar yönetmektedir.
Bir asır evvel basın ve sanayiimize gayr-ı millî unsurlar hâkim iken, o unsurların torunları bugün de basınımızda, ticarî hayatımızda hatta akademide, san’at camiasında köşe başlarını kapmış vaziyettedirler.
Bir asır evvel Müslüman Türk milletinin evlatları, bu ihanet cephesi karşısında bir ve bütün değildi. Bugün de milletimiz üzülerek ifade ediyorum ki sözde olmasa da fiiliyatta partileri din, liderlerini ise “sapmaz-sapıtmaz” kurtarıcılar olarak görmekte, parti ve lider holiganlığı ve taassubuna düşerek düşmana değil, birbirine hücum etmekte ve “vahdet”ten uzaklaşarak “tefrika”ya saplanmaktadır.
Bir asır evvel Misak-ı Millî’deki Musul’u, Kerkük’ü, Halep’i, Batı Trakya’yı, Adaları, Batum’u hakkımız olmasına rağmen sınırlarımız dışında bırakmışlardı. Bugün ise “Sivas’ın ötesi, Gazi Antep’in ötesi” diyerek Doğu Anadolumuzu ayrı bir yermiş gibi zihinlerimize yerleştirdiler ve son belediyeler kanunu ile de Belediye Başkanlarına büyük yetkiler verip, terörün şehirlerde yuvalanmasına göz yumarak, âdeta o bölgede fiilî bir özerkliğin meydana gelmesine sebep olmuşlardır.
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
“Târîh”i “tekerrür” diye ta’rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Hazret-i Âkif dedemizin bu mısralarına iyi kulak verelim. Milletçe artık tarihimizden ibret alalım. Bizim zamanımızda “tekerrür” edenler, çocuklarımız, torunlarımız büyüdüğünde “tekerrür” etmesin.
Rabbimizin bize emaneten verdiği bu vatanın kıymetini bilelim, şehvet-perest olmayalım, nefsimize, aklımıza, fikrimize hâkim olalım.
Bölen değil bütünleştiren, yük olan değil yük alan fertlerden müteşekkil bir cemiyet, millet, ümmet olmaya çalışalım.
Oluşturulan algıya değil, o algının örttüğü “hakikat”e inanalım.
Koltuk sevdasına kapılmış, nefislerinin esiri olmuş, münafıkça siyasetin tatbikçileri olan politikacılardan (poly-tick: çok yüzlü) ve parti militanlığından Allah’a sığınalım.
“Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Osman Bey Gâzi’nin dâvâsına gönül verenlerdenim” diyenler olarak şuan için birbirimizden habersiz olsak da, birbirimizi tanımasak da, “kalb ve fikir birliği”yle, “iki günü eşit olan ziyandadır” Resûlî düsturundan hareketle bilgi silahına sahip olalım ve o silahı “gayret”imizle, ihlasla, Kur’an için, vatan için en güzeliyle kullanmasını bilelim.
Uyanalım, uyandıralım.
Asla “yeis”e düşmeyelim!.. Ümitsizliğe düştüğün anda İslâm dairesinden çıkarsın haberin ola…
Şu duaya da âmin diyelim:
“Ey mülkün sahibi Rabbim, mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın, dilediğini aziz eder, dilediğini zelil kılarsın. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki Sen her şeye Kâdir’sin” (Âl-i İmrân-26)
Müslüman Türk milletinin bu yaşananları idrak etmesini nasip eyle, milletimizin gayretini, şevkini, ihlasını artır, basiretini, ferasetini ziyade eyle. Bu millete tuzak kuranların tuzaklarını kendilerine çevir. Oğuz’un Nesli olarak “tarihî vazife”mize yeniden talip olup, bir ve bütün hâlinde yoluna hizmet edebilmeyi, bu toprakların hakkını verebilmeyi bizlere nasip eyle ya Malik’ül Mülk!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.