Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Kurtuluşa dair

Kurtuluşa dair

Ey Aziz: şüphe yok ki kurtuluşun üç yolu vardır. Bunları sana söyleyeyim de aklında tut!

Birincisi Tanrı’dan korkmak, ikincisi helâl rızık aramaktır. Üçüncüsü de doğru yolda yürümektir. Bu üç meziyete sahip olan kendini kurtarmıştır. Ey delikanlı, alçak gönüllülüğü âdet edinirsen bütün cihan seni sever. Zenginlerin ve kuvvetlilerin önünde baş eğme, eğer onlara kulluk edersen şüphesiz dinin elden gider.

Para için zengine meddahlık yapma! Bu murdarı ne yapacaksın? Zamane zenginleri ölü insanlardır. Ey oğul, ölülerle ne işin var? Sayısız mal ve altın topla, sonra kabirde bunların hasretini çek!...”

Kurtuluşa Dair bahsinde böyle diyor Feridüttin Attar.

Pendname her evde bulunması gereken bir kitap.

Bugünlerin hay huyundan kurtulmak isteyenler bu kitabı başucu kaynağı yapsınlar, ikide bir açıp okusunlar.

Gerçek bir kurtuluşa ereceklerdir.

Bugünkü gençler ne hazin ki, kahramanlık sanatından bir miktar uzaklaşmışlar gibi.

Oysa ki bizim bin yıllık mayamızın burçlarından en önemlisi kahramanlıktır.

Kurtuluşun üç yolunu ne güzel ifade etmiş Attar. Kahramanlar ancak bu üç yolu hakkıyla kat ederler.

Allah’tan korkmak, helâl rızık peşinde olmak ve doğru yoldan ilerlemek.

Demek ki zenginlerin dalkavukluğunu yapmak helal rızık kazanmalardan biri değil.

Alçak gönüllü olacaksın ama asla zenginlerin ve kuvvetlilerin önünde baş eğmeyeceksin.

Millî Eğitim Bakanlığımız muhtemel ezberci ve test tekniğine mahkûm bugünkü düzenden kurtulmak istiyor ama elinden bir şey gelmiyor.

İşte yapılacak işlerin başında bize ait klasiklerin ders olarak okutulmasıdır. Öyle baştan sağma değil. Uygulamalı ve içselleştirici tabiri caizse…

Mesela Mesnevi dersleri... Mesela Safahat dersleri... Mesela Pendname dersleri…

Şair Nabi’nin Hayriyye adlı eseri Osmanlı müfredatında önemli bir yere sahipti. Biz şimdi yakın ecdadımızın okuduğu kitapları okumuyor ve onlardan feyz almıyoruz. Ondan sonra da Osmanlı olmaya özeniyoruz. Bu mümkün olabilir mi?

Pendname’deki her biri bir sayfayı bile aşmayan öğütlerin bugünkü gençliğimize tek tek benimsetilmesi, hıfzedilmesi ve nesillerden nesillere aktarılması gerekmiyor mu?

Zengin ve kuvvetlilere sürekli temenna gösteren bir gençlikten nasıl kahramanlar ortaya çıkarabiliriz ki?

SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA SAVAŞI

(Sustainable World War)

Uluslararası kuruluşlar dünyanın ortak meseleleri etrafında bazı projeler geliştiriyorlar.

Bunların başında çevre geliyor. Sonra iklim değişikliği, su ve toprak kaynaklarını muhafaza ve geliştirme, kadına yönelik ve kadın girişimciliğini öne çıkaran projeler…  Göç meselesi de öyle…

FAO açlıkla mücadele ediyor. Dünya Gıda Günü 16 Ekim. Her 16 Ekim’de evrensel bir konu etrafında küresel politikalar üretiliyor.

UNDP, GEF, UNESCO, BM’e bağlı birçok kuruluş dünya yüzünde nerede bir kuraklık, geri kalmışlık, açlık, yoksulluk, kirlilik, çevre felaketleri, erozyon ve daha birçok meselede çözüm yolları arıyor. Sürdürülebilir kalkınma projeleri üretiyorlar.

Sürdürülebilirlik önemli…

Sürdürülebilir çevre politikaları… Sürdürülebilir kırsal kalkınma… Sustainable devolopmant…

Sürdürülebilirlik sadece iyi, olumlu, faydalı şeylerde olmuyor.

Sürdürülebilir krizler, savaşlar, çatışmalar, terör de gündeme geliyor ister istemez. 

Şimdi sürdürülebilir savaşın izleri yerelde de, küreselde de o çirkin yüzünü saklayamıyor.

Ortadoğu…

Büyük Ortadoğu Projesi hayali ve sözde Arap Baharı ile yeni bir sürdürülebilir savaşın ortamını teşkil ediyor. 

Otuz yıldır Türkiye’yi tehdit eden terör, aslında global bir stratejinin sürdürülebilir savaş taktiğidir.

Bir projedir yani…

Bölgedeki savaş görünen yüzüyle Suriye’deki iç savaşın yansıması, Türkiye’de de iç savaş provası havasında Suriye ve Irak politikalarının paralel yapısındaki global statükonun dikey ve yatay izdüşümlerinin iç gıcıklayıcı frekansıdır.

Türkiye PKK ile otuz yılı aşkın bir süredir mücadele ediyor.

İşin garibi bir terör örgütü ile mücadele ederken arkasındaki destekçi ülkeler üzerinde ise hiçbir yaptırıma gitmemesi tuhaf…

Otuz yıldır sadece bir terör örgütü ile mücadele mi var?

Elbette ki hayır!

Aslında olan bir dünya savaşıdır.

İşin içinde Rusya var. Çin var. ABD var. AB var. Bütün Ortadoğu ve mağrip ülkeleri var.

Türkiye sürdürdüğü mücadeleyi HDP yahut PYD – PKK çerçevesinde ele alamaz. PYD – PKK ile mücadele ederken yahut IŞİD(DAEŞ, DEAŞ, DAİŞ) ile çarpışırken arkasındaki güçleri ihmal edemez.

Eğer ederse nereden geldiği belli olmayan yan, iç, ön ve arka darbelerinden etkilenerek sürdürdüğü savaşı zaman zaman entropi olarak kendinde bulur.

Suriye konusunda Vahdet’te ilk köşemde bir uyarı yapmıştım. Rusya’nın devreye gireceğini, ABD ile Rusya arasında Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelik küresel yaptırımların karşılıklı pazarlıkların yeni bir politik ve askerî projelere gebe olduğunu ifade etmiştim. ABD, Rusya ile İran ile hatta Çin ile daha derin stratejik paralel kararlara imza atabilecektir. Bu yeni imzaların bir kısmı ne yazık ki Türkiye’yi pivot ülke olmaktan hedef ülke olma durumuna sokmaktadır. 

IŞİD üzerinden bölgede yeni bir Kürt inisiyatifinin yaratıldığı açık. IŞİD nasılsa uluslararası güçler tarafından ortak düşman ilan edilmiştir ve IŞİD’in bölgede estirdiği hava yüzünden ister istemez Batılı müttefik ülkeler PYD’yi bırakınız terör örgütü olarak suçlamayı birer halk kahramanı olarak addetmektedirler. Hal böyle olunca da Türkiye karnından konuşmaya mecbur kalmıştır hayli zamandır. Zaman zaman sert çıkışları olsa da sonunda ABD ile diğer batılı müttefiklerin hilafına bölgede Türkiye bir yere kadar yerel inisiyatif kullanabilmektedir. Son PKK saldırıları gölgesinde PYD’nin de hedef seçilebilmiş olması sürdürülebilir bir taktik midir bilen varsa beri gelsin. 

Artık açıkça Rusya Esad’ın yanındadır. ABD ise Esad konusunda ikiyüzlü davranmaktadır. Batılı müttefikler de öyle…

Öyle ya Esad sonrası İsrail’in güvenliği tercihinde ya bölünmüş bir Suriye, yahut da de-stabilizasyon daha ehvendi. Ayrıca Esad sonrası sözde demokrasi gelecek diye bütün dünyanın İslâmi bir hükümete izin vermeyeceği çok açıktı. Mısır’da olanlar ortada.

Vakti gelmeden açılan çiçeklerin hafif bir esintide yapraklarını dökeceğine, ilk donda da perişan olacağına da dair kanaat sahibi olmak için illa ki profesör mü olmak lâzım?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi