Suudi Arabistan ve İsrail anlaşırsa
İkinci İsrail’e Giden Yolun Taşları
Suudi Arabistan ile İsrail anlaşmış.
Yani arkadan hançerlenmişiz.
Kürdistan’ın kurulması için işbirliği yapacaklarmış.
Daha evvel bölgede kurulacak bir Kürdistan’ın ‘ikinci bir İsrail’ anlamına geldiğine dair sayısız tespitler yapıldı Türk medyasında. Hatta bu konuda birçok kitap da yayınlandı. Bunlardan biri de benim ‘Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Bir Yaklaşım’ başlıklı kitabım.
İsrail’in öteden beri Kürdistan yani İkinci İsrail peşinde olması yadırganacak bir şey değil.
Bölgede ne yaparsa yapsın İsrail’in tehdit ve güvenlik algısında sıkıntılar var.
İsrail’in güvenliği ise kendinden önce bütün batılı devletlerin birinci sorunudur.
ABD için mesela İsrail’in güvenliği ABD’nin güvenliğinden önce gelir handiyse.
Onun için bütün global güçlerin İsrail’in güvenliği meselesini başat addetmeleri boşuna değildir.
İsrail’in tehdit algılarını gözden geçirmeden, İsrail’in güvenlik stratejilerine paralel düşmeden bölgedeki bütün senaryolar küresel güçler marifetiyle boşa çıkarılır. Mutlaka İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında istikbalinin ne olacağına dair beklentiler bir takım korkular yaratmakta ve bu korkular olağanüstü güvenlik programları hazırlanmasına sebebiyet vermektedir.
Abartılı tehdit algıları ve abartılı güvenlik senaryoları durduk yere Ortadoğu coğrafyasını karıştırmaya devam edeceğe benziyor.
İsrail’in bölgede Kürdistan yani İkinci İsrail kurulması projesine, kurulduğundan daha birkaç yıl geçmeden destek verdiği malumdur.
Bu projenin hayat bulması için iki sacayağına daha ihtiyaç vardı.
Bunlardan biri AB, diğeri ABD idi.
AB içinde kimi ülkeler doğrudan bu projeye destek verse de bütünüyle AET, AT ve sonrasında da AB olan üst birliğin Türkiye’yi böyle bir belaya duçar etmesi meselesi tartışmalıdır. Fakat ne zaman ki Türkiye’nin üyelik meselesi gündeme gelir yahut Batı için başkaca tehdit algısında –mesela göçlerle- öne geçerse, bu üst birliğin İsrail’e destek vermemesi düşünülemez.
ABD’nin ise bölgede Sovyetler varken Türkiye’yi güneyinde aşırı bir tehdit ile yani bir Kürdistan (İkinci İsrail) tehlikesiyle sıkıştırmak saçmalığına düşmeyeceği açıktı. Fakat şimdi Sovyetler Birliği yok ve Batı’nın tehdit algısı, komünizm yerine İslam’a döndü.
O yüzden tuhaf ve şirazesinden sapmış İslam modelleri İslam âleminde zuhur etmeye başladı. Selefi akımlar çağdaş formunda dünyayı gerçekten tehdit eden boyutlara erişti.
Şimdi bu belalardan İslam devletleri yöneticileri de nasibini almış durumdalar. Artık kimse komünizm yerine İslam(cılık) tehlikesinin konmasındaki saçmalık üzerine ahkâm kesmiyor.
Terör ve İslâm sentezi (zorlama da olsa) komünizm kadar üzerinde düşünülmesi ve güvenlik stratejileri oluşturulması gerekli bir unsur oldu maalesef. Sadece batı için değil bizzat İslam ya da halkı Müslüman olan ülkeler açısından bile bu böyle…
Şimdi ABD, AB ve İsrail Üçgeni’nde İsrail’in ya da ‘Yahudi – İngiliz Medeniyeti’nin öngördüğü tehdit algısı ve ona karşı oluşturulması gereken güvenlik stratejisi, müthiş bir ortak kanaat meydana getirmişe benziyor.
Ortak bir kanaat ve ortak askerî programlar…
Türkiye bu programlardan haberdar mı?
Stratejik ittifak saydığı bu üçlü için, en azından ABD için Türkiye’nin herhangi bir savunma cihazı, projesi, öngörüsü, senaryosu, aklı, o süper gücün iki yüzlü politikalarına karşı bir tedbiri var mı?
Bu şer ittifakı her ne kadar İkinci İsrail’i planlasa da, uygulamaya koymak için çok fazla becerikli olduklarını söyleyemeyiz.
Allah büyük ve bu şer ittifakı istediği sonuca çok kanlar dökse de bir türlü ulaşamıyor.
Allah’ın izniyle de ulaşamayacak.
Fakat son zamanlarda İslâm âleminin içinde çıkarılan fitneler ve ekilen nifak tohumları filizlenmeye başlamış gibi.
İran, Suudi Arabistan için ortadan kaldırılması gereken bir yönetim biçimine sahip. Türkiye de zaman zaman bu kanaatini paylaşıyor. Fakat bunu kendi ehl-i sünnet çizgisi için yaptığını sanıyor.
Bu zaafı, Türkiye’yi, ‘global statüko’nun payandası yapmaya yetiyor yine maalesef…
Asıl meselesinden uzaklaşan toplumlar ve devletler başkalarının asıl meselesine oyuncak edilirler. Asıl meselesini ve yönünü kaybetmiş ülkeler tâli sorunlar etrafında kendini heder eder. Entropi yaşar, enerjisini boşa harcar.
İslâm Birliği, Ortadoğu Birliği artık bir hülya oldu.
Oldu olmasına da millî devletler olarak payidar olmasının önündeki engeller kalktı mı?
Hayır.
İslam âleminde çıkarılan nifak artık milli devletleri tehdit etmeye, iç huzurunu ve yapısını bozmaya başladı. Türkiye komşuları karıştırılırken, Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı dümeni rotasını bulurken ne yazık ki istikbaline dair hiçbir hazırlığın içine giremedi.
Şimdi bir yandan kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde en az elli yıl sürebilecek bir de-stabilizasyona gidilirken ve bu ülkelerin bir daha toparlanması mümkün değilken; diğer yandan da, zihniyet meselesini, kültürünü, medeniyetini yok edecek içerden siyasal akımlar geliştirilmeye hatta devletlerden daha güçlü terör örgütleri icat edilmeye başlandı.
IŞİD midir, DAEŞ midir nedir, işte bunlardan biri…
Fakat bununla kalsa iyi…
İslâm âleminin en mübarek saydığı toprakları ve yapıyı elinde bulunduran bir ülke global statükonun senaryosunda şimdi en etkin rolü üstlenmişe benziyor.
Suudi Arabistan…
İsrail’in İkinci İsrail projesi demek olan Büyük Kürdistan hayali, böylece yeni bir müttefik bulmuş oluyor.
Türkiye içinde bir takım güçler Suudî geleneğiyle çok yakın teşrik-i mesai içindeler.
O bakımdan bu yeni tehlikeli müttefik önceki üçlünün dışında daha yıkıcı etkilere sahip bizim açımızdan.
Kürdistan’ın kurulmasına giden yolların taşları döşeniyor.
Bir bir…
Türkiye artık başını deve kuşu gibi kuma sokmaktan kurtarmalıdır.
Kendine gelmelidir.
Zihniyet ve uygulama bakımından İslâm tasavvurunda, medeniyet telakkisinde ve hatta milletlerüstü sisteminde yaratıcı bir projeyi geliştirebilmelidir.
Yarın çok geç olabilir.
Bugün alacağınız bir tedbir, belki bugün üstleneceğiniz bir risk, hatta fedakârlıkla göze alabileceğimiz kayıplar, ileriki zamanlarda vereceğimiz korkunç kayıpların telafisi için elzem olabilir.
Yeter ki Türkiye’yi yöneten akıl bunu göze alabilsin.
Hadi bakalım.
Aksi takdirde dört ülkenin İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin tam ortasına İkinci İsrail hançer gibi yerleşecektir.
Ortadoğu Su Birliği kurması gereken ve İslâm’ın gerek tarihsel, gerekse kültürel ve yönetsel olarak mihveri olan bu ülkeler işte o zaman istikballerini, istiklallerini kaybedebileceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.