Oldubitti Siyaseti
Uluslararası siyasette şahit olduğumuz birçok hadiseyi ve gelişmeyi açıklayacak başka bir kavram yok… Önce fiili durum oluşturup sonra hukukunu tesis etmek veya statükoyu dayatmak maalesef bu dünyanın el’an ‘en geçerli’ kanunu. Uluslararası örgütlerin işlevsiz kaldığı ve küresel sistemin adalet üretmediği bir zemin ‘oldubitti siyaseti’ uygulamak için en elverişli zemin.
Haklıların kuvvetli olduğu değil, kuvvetlilerin haklı olduğu bir dünya bu dünya... Altını olanın kuralı koyduğu ve galiplerin hukukunun câri olup, hukukun mazlum ve zayıfları değil, muktedir ve zalimleri koruduğu bir dünya yahut! Uluslararası ilişkilerde eskisi gibi yegane aktörler devletler olmasa da ‘sert güç’ ve gücün unsurlarından ‘ekonomik’, ‘askeri’ ve ‘teknolojik’ kapasite değerleri hâlâ en belirleyici faktörler.
Geçen hafta 70. yaşını kutlayan Birleşmiş Milletler (BM)’in önündeki en eski iki kriz olan Filistin ve Keşmir sorunları ‘oldubitti siyaseti’nin en eski iki örneği aynı zamanda. Ne Hindistan’ın Keşmir’in bir bölümünü dünyanın en kalabalık ordusu ile işgalinin ne de İsrail’in Filistin topraklarını işgalinin hiçbir hukukî gerekçesi, açıklaması ve dayanağı yok.
Kezâ Rusya’nın Kırım’ı ilhakının, Suriye’ye müdahalesinin; ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinin ‘oldubitti siyaseti’ olma dışında hiçbir izahı mevcut değil.
Aynı şekilde İsrail’in sürekli yeni yerleşim yerleri açmasının, Mescid-i Aksa’ya Müslümanlar için sınırlandırma getirmesinin, belediye kanunlarıyla Müslümanlara ait mülkleri kamulaştırmasının, Gazze’yi ablukaya alıp ambargo uygulamasının, uluslararası sularda sivil bir insani yardım filosuna baskın yapıp Türk vatandaşlarını katletmesinin, Gazze’ye hava saldırıları düzenleyip iki bini aşkın insanı katletmesinin ve hiçbir hesap sorulmamasının hangi uluslararası hukuk kuralı ile izahı mümkündür?
Mısır gibi dünyanın merkez ülkelerinden birisinde seçimleri tanımayıp darbe yapan ve on binlerce insanı tutuklatıp binlercesinin ölümüne sebep olan bir cuntanın uluslararası aktörlerce el üstünde tutulup yaptıklarının yanına kâr kalmasının ‘oldubitti siyaseti’ dışında açıklaması var mıdır?
Bu şartlar altında DAEŞ gibi örgütlerin ortaya çıkması kaçınılmaz hâle gelir. Çünkü ‘oldubitti siyaseti’ dediğimiz tarz-ı siyaset aslında ‘devlet terörü’ demektir. Hukukun rafa kaldırıldığı, sert gücün konuştuğu, ilkelerin unutulduğu, ‘değer odaklı’ değil ‘menfaat odaklı’ işbirliklerin cârî olduğu bir atmosferin uluslararası siyasete hâkim olması demektir.
Bugün maalesef ‘oldubitti siyaseti’ uygulayan uluslararası aktörlerin küresel işbirliğine şahit oluyoruz. Terör devletlerinin devlet terörlerine, devletimsi aygıtların terörleri eklenince terörize bir dünya ile karşı karşıyayız.
İki kutuplu dünyanın çökmesiyle ne tarihin sonu geldi ne de tek hegemonik güç olarak kaldığı sanılan ABD bir ‘pax Americana’ inşâ edebildi. Aksine, ABD, bu treni kaçırarak ‘oldubitti siyaseti’ne giden yolları açarak tüm dünyaya, özellikle İslam Dünyası’na zulüm tohumları ekti; bugün onları biçmekle meşgul tüm küresel aktörler...
Uluslararası sistemin ‘adalet ve zulüm’ kefelerinde ‘adalet’in ağırlığını artıracak düzenlemeler yapılana kadar ‘oldubitti siyaseti’ne kurbanlar vermeye devam edecek insanlık.
İslam Dünyası mevcut uluslararası sisteme alternatifler üretene kadar küresel ‘oldubitti siyaset ağı’nın kurbanı olmaya, bu siyasetin silahlarına laboratuvarlık yapmaya devam edecek maalesef!
‘Oldubitti siyaseti’ne karşı bazen en etkili silah misliyle mukabele etmektir. Önümüzdeki yıllarda Suriye ve Filistin krizleri başta olmak üzere bu şekilde maruz kaldığımız oldubittilere aynı şekilde müdahale ve mukabele etmek durumunda kalabiliriz.
Hazırlıklı olmakta ve enerji biriktirmekte fayda var…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.