Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Kötüler ve Iyiler

Kötüler ve Iyiler

Basında çıkan yazılardan bazılarına imza atasım geliyor. Eskiden İbrahim Karagül’ün dışarıdan bilgi veren ve yorumlayan yazıları öyleydi mesela…

Vicdanının sesini dinleyen Umur Talu gibi yazarlardan da alıntı yaptığım malum. Hangi kesimden olursa olsun doğru bildiğini cesaretle açıklayan böylesi kalemleri öne çıkarmak da vicdan borcu.

Şimdilerde her kesimin en kötüleri revaçta.

Nasıl tahammül ediyor insanlar onları seyretmeye, dinlemeye ve okumaya merak ediyordum.

Yalnız değilmişim.

Levent Gültekin de bu tespiti yapmış:

“Karamsarlığa düşüyoruz. Umudumuzu kaybediyoruz. Derin bir endişeyle tüm olup biteni dizi film izler gibi izliyoruz.

Acaba yarın ne olacak? Acaba ülke nereye gidecek? Acaba kötülük daha ne kadar baskın olmaya devam edecek? Acaba çocuğum eve sağ salim dönecek mi? Acaba yarın karnımı doyuracak bir lokma ekmek bulabilecek miyim?

Bu gibi sorularla hayatımız kararıyor. Karamsarlığa düşüyoruz. Çünkü sahnede elinde mikrofon olan, sesi en çok çıkan insanlar, her kesimin en kötüleri.

El birliğiyle bu ülkeyi kötülerin elinden kurtarabiliriz

Bu ülkede her inançtan, her etnik kökenden, her ideolojiden iyi insanlar da var. Hem de tahmin ettiğimizden çok fazla. Kıymet görmese de işini iyi yapmaktan geri durmayan, kendi bulunduğu alanda ayrımcılığı ortadan kaldıran milyonlar var bu ülkede. Beraber yaşamayı, sorunları beraber çözmeyi, çoğulcu, özgürlükçü, demokrat, hukuktan yana ve barışçı, aynı zamanda başarılı olmayı yani liyakati en önemli değer kabul eden insanlar var ve onlar çoğunlukta.”

Ben de aynı kanaatteyim.

İyi insanlar gürültü patırtı çıkarmıyorlar ama şükürler olsun memleketimin aslında ekseriyetini onlar oluşturuyorlar. Bir takım kötüler ise işbirliği etmişçesine, bir takım karanlık mahfillerde buluşup planlamışçasına her siyasi yapıyı paylaşmışlar; her fikir hareketinde kendilerine bir zemin bulmuşlar, dış ve yan desteklerle oralarda palazlanmışlar. Galebe çalmışlar. İyileri sindirmişler. Sindiremezler de, ortamlardan sinsice uzaklaştırmışlar, kendi borularını öttürecek fırsatları yine o yan ve dış desteklerle kotarmışlar. 

Âli ve Fuat Paşaların dış güçlere söyledikleri gibi:

“Siz yandan ve dıştan bir takım darbelerle padişahı(devleti) bir takım reformları yapmada zorlamalısınız. Biz içerden siz dışarıdan…”

Eline mikrofon alan arkasında varsaydığı güç adına ahkâm kesiyor bu ülkede.

Sıklıkla da kendi nefsinin girdabında depreşen atıkları fikir diye yuttururlar.

Kötüler hemen her cemaatin, hemen her siyasi hareketin, hemen her fikir kulübünün zirvelerinde arz-ı endam ediyorlar.

Bu tesadüf olamaz.

Ben bunu bir üst akla bağlıyorum. Bağladıkça da oradan ses geliyor. Bu Yenimahalle’de oturduğunu sanan eski mahallenin çürük taşları…

İşbirliği etmişler. 

İyi olan her şeyi kösteklemeye devam ediyorlar.

Kötü olan her şeyde ittifak ediyorlar.

Sadece kazanma hırsı olsa neyse…

Varsın dünya malını götürsünler, nereye götüreceklerse…

Ama olan memlekete oluyor.

Memleketin istikbali kararıyor.

İstiklali tehlikeye giriyor.

Fakat ümidi hiç kesmiyorum ben de…

Bin yıl önce bu topraklara çalınan maya ve onun yapıcı gönülleri yeni ses ve nefeslerle bizi yeniden inşa ve medeniyetimizi yeniden ibda edecekler…

Hasan Cemal’in MHP Korkusu

AKP-MHP Koalisyonu diye yazmış Hasan Cemal. Bunu ben daha önce yazmıştım. Fakat Hasan Cemal kötülük girdabının yüzeysel atıklarındaki vesvese adına kalem oynatmış.

Ak Parti’nin Suriye politikasındaki iflasını MHP’yi payanda ederek topyekün bir millî stratejinin çöküşünü işaret etmek istemiş. Kürdistan’ın bölgedeki inşasında küresel güçlerin gizli ittifaklarına onay vermiş. Kaçınılmaz, mutlak bir doğru gibi göstermiş.

Öyle ya Suudi Arabistan ile İsrail bile anlaştığına göre sen niye Kürdistan’ın kurulmasına karşı çıkacaksın ki?

Genellikle Türkiye entelektüelleri yaratıcı bir zekâya sahip olamadıklarından edilgen bir duruş ve üslup sergilerler. Bu duruş ve üsluplarını da küreselleşmenin, çağdaşlaşmanın filan gereği sanırlar.

Evvelce de yaptıkları buydu, şimdi de bu.

Büyük Kürdistan’ın yani İkinci İsrail’in kurulmasının İslam âleminde nasıl bir kargaşaya sebep olacağını, İsrail’in güvenliği için global statükonun bölgede nasıl bir dizayn öngördüğünü güya keşfetmişlerdir ve Türkiye’yi de buna râm etmeye soyunmuşlardır. 

Yüz yıl önce de böyle basın vardı.

Değişen bir şey yok…

Mahçupyan’ın Sinyalleri

Ma’lum, Etyen Mahçupyan Başbakan başdanışmanı idi.

Bugünlerde Başbakan ve Saray milliyetçi oylara göz dikmişe benziyorlar.

Fakat yanlış yerlerde ve yanlış zeminlerde oy devşirmeye çalışıyorlar.

Hiçbir getirisi olmayan şeylerle uğraşıyorlar.

Onlara bu yönde akıl verenlerin milliyetçi camiayı tanımadıkları nasıl da belli oluyor.

Etyen ayrıldı danışmanlıktan ister istemez.

Fakat içinde ne fırtınalar var.

Seçime endekslenmiş durumda.

Eğer başarısız bir sonuç çıkarsa ben demiştim diyecek. Ben bunu Mehmet Barlas ve ailesinden de bekliyorum.

Yeni iktidarlar için yeni duruşlar lazım evvelen ve bizzat.

Şöyle yazmış Mahçupyan:

“Böylece AKP giderek kendi doğal entelektüelini kullanamayan, dışındaki entelektüel dünyaya ise ulaşamayan bir görüntü çizmeye başladı. İşin kötüsü parti içine ve çeperine yerleşmiş bir kısım aydın var olan durumu olumlamak ve meşru kılmak üzere öne çıktı. Birçoğu medyada olmak üzere AKP’yi savunmak adına kalitesizliğe sahip çıkmış oldular. Seçime iyice yaklaşıldığında ise söz konusu yaklaşımın önünde artık tabanı bir tür kalitesizlik etrafında konsolide etme alternatifi kalmıştı. 

Bu süreç AKP içindeki kalite odaklarının etkisiz kalmasına neden oldu ve seçim sonucunu doğrudan etkiledi. Şimdi yeni bir seçimin eşiğinde bu partinin yeniden kendisine bakması, kalite makasını kapatmak üzere hamle yapması gerekiyor. Yoksa diğer partilere benzemekten kurtulamayabilir.”

Aldınız mı mesajı?

Alın iyi gelir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi