Recep Garip

Recep Garip

Gitme denemeleri

Gitme denemeleri

Bir yerden bir yere, bir şeyden bir şeye, bir unsurdan başka bir unsura, bir yandan başka bir yana, bir kişiden başka bir yöne-kişiye doğru yönelmek, çekip gitmek, bir yerden ya da bir işten ayrılmak, bir ödevle-görevle gitmek anlamına geliyor. Örnek olsun kabilinden; hacca gitmek, bir şehirden başka bir şehre, bir yönden başka bir yöne doğru gitmek anlamlarını da peşi sıra getirir.

 Gitmek, kalmanın diğer yanıdır. Aslında gitme eylemiyle, kalma eyleminin mecazen birbirinin yerinde kullanıldığı da bilinir.  “Aha ben gidiyorum” denildiğinde, dur gitme denilmesi beklenen bir nidadır. Ya da bir kızgınlık anındaki daha çok annelerin dilinde mevcuttur bu durum; “canın cehennem, cehenneme kadar git” intizar hükmü de mecazidir. Hiçbir anne, evladının cehenneme gitmesine, cehennemde yanmasına gönlü razı olmaz. Gitme, yapma, sözümü dinle, aklını başına al gibi emir kiplerinin yerine getirilmemesiyle söylenen cümlelerdir.

Soru kipleri mevcut birde; Nereye, ne zaman, niçin gidiyorsun? Eve, camiye, işe, mektebe, çarşıya, pazara berbere, terziye, bakkala gidiyorum. Filistin’e, Cizre’ye, Halep’, Şam’a, Bağdat’a, Diyarbakır’a, Üsküp’e, Üsküdar’a, İstanbul’a, Başkent’e, Adana’ya, Endülüs’e, Semerkant’a, Kırım’a, Kazan’a, Türkistan’a gidiyorum. Gönülden gönüle, diyardan diyara, ufuklardan ufuklara, ülkelerden ülkelere, acılardan acılara, sürgünlerden sürgünlere, gecelerden gündüzlere gidiyorum. Dostuma, sevdiğime, ahretliğime, sırdaşıma, yoldaşıma, gönüldaşıma gidiyorum.

Peki, bu gidiş nereye, hangi diyara, hangi kapıya, hangi sınıra, hangi ülkeye gider? Bu yol beni nereye götürür? Filistin’e, Mekke’ye, Medine’ye, Afganistan’a, Bosna’ya götürür. Yuşa’ya, Eyüp Sultana, Aziz Mahmut Hüdayi’ye, Yahya Efendi’ye, Hızır’a, vezire, vüzeraya, Mevlana’ya, Yunus’a, şiire, şaire, sanata götürür.

Mecaz anlamıyla; bu işin sonu nereye gider? Bir sonuca ulaşması, bir hedefe varılması, bir işin başarılması anlamında kullanılmış olur. Bu elbise yakışmadı, gitmedi, rengi uymadı anlamları da kullanılır. Sana verdiğim para nereye gitti oğlum? Ne yaptın, ne zaman harcadın, çarçur mu ettin anlamları yüklenilmiş olur.

“Gitti gidiyor” var bir de. Satışa sunuldu, birkaç talibi var anlamındadır. Kötü haber tez ulaşır-gider, posta tireni dün sabah yola çıktı. Bisikletiyle potacılar gelip gitmiyorlar artık. Çağın bu değişimi pek hoşumuza gitmiyor. Yüzyıllar boyu oluşmuş olan değerler sistemimizden uzaklaşılması hiç kabul edilir gibi değildir, hiç hoşa gitmiyor. Şu gençlerin üslupları, konuşmaları ne kadar basit ve yüzeysel hale geldi hiç hoşumuza gitmiyor. Bırakıp gidiyorsun demek? Beni burada tek başıma mı bırakıp gideceksin? Oğlum askere gittiğinden bu yana huzurum kalmadı. Oysa askere gidenin, iç cebinde dururmuş şehitlik? Bir saat nöbette, sınırda beklemenin faziletinden bahsedilirken yetmiş yıllık nafile ibadetten üstün olduğunu okuduğumda çok hoşuma gitmişti.

Bir zamanlar tüp, şeker, pirinç, ekmek, penzin kuyrukları vardı ülkemizde. Annem bana şöyle derdi; oğlum tüpümüz, şekerimiz bitmek üzere iki üç gün ancak gider. Kömür bitti bitiyor ne zaman gidip alacaksın? Güneş gitti gidiyor (aştı, battı batacak anlamında kullanılıyor). Mal, mülk, sağlık gitti, elde avuçta hiçbir şey kalmadı. Falih Rıfkı Atay “gemiler ve saray hepsi gitti” diyor. Babam o kadar ağır sözler söyledi ki çekip gitmekten başka çarem kalmadı.

Mehmet Şevket Esendal’ın “Eline geçen paranın çoğu da İstanbul’da çoluğa çocuğa gidiyor” ifadesi de kıt kanat geçinmenin ifadesinden başka bir şey değil. Tekavüte ayrıldı ayrılalı, adam huzur görmedi, elinde ne var ne yok savrulup gitti. Aşık Veysel’in o güzel ifadesiyle; “Ben gidersem adım kalır/ Dostlar beni hatırlasın” duygusunun hangimizde böyle bir beklentinin olmadığı söylenebilir? Her bir insan gayreti, gelecekte hatırlanmak, anılmak ister, geride bıraktıklarıyla hoş sohbetlerde ismi geçsin ister.

Gitmek, aslında kalmaya, sürekli var olmaya, anılmaya da işaret eder. Her gidişin bir dönüş vardır. Her gidiş aynı zamanda dönüşe işaret eder. Gidiyorsam dönmeyeceğimi sakın düşünme, bir gün mutlaka döneceğim. Gittiğim gibi geri geleceğim anlamları iç içe kaynaşmış unsurlardır. Gidiş, aslında hasretin kavileştirilmesine, sevdanın türküleştirilmesine, hasret mektuplarının yazılmasına da işaret eder. “Gidiyorum, bak gidiyorum” cümlesinde gitme dur, ben yaptım sen etme, ne olursun kal, çok üzgünüm, özür diliyorum lütfen kal anlamlarının yüklendiğini de bilmeliyiz. Gidiş kayboluş değildir. Asla dönüştür. Asliyete, geldiğimiz menzili maksuda eriştir. “Ben topraktan bir canım” diyor ya Orhan Gencabay aynen öyledir. Topraktan yaratılmışlığın gittiği menzil asıl itibariyle “ve ileyna türceun’dur. Dönüş oraya, geldiğimiz makamadır. Mutlak gidileceğine işaret, emir, iman etme, inanmadır.  Hem bu hayatın mevcudiyeti, hem de ebedi âlemin varlığıyla gidilecek olan menzilimizdir.

Özdemir Asaf “Lavinia” şiirinde ne güzel ifade etmiş;

“Sana gitme demeyeceğim

 Üşüyorsun ceketimi al

 Günün en güzel saatleri bunlar

 Yanımda kal

 

Sana gitme demeyeceğim

 Gene de sen bilirsin

 Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,

İncinirsin”

 

Mehmet Şevket Esendal “Çolak Mehmet adında birini kapının arkasında ölmüş buldular, ancak sayılan bir adam değildi, gömdüler gitti.” diye yazıyor.

Bir de Karacaoğlan şiirinden dinlediğimiz türkü var;

“Kömür gözlüm ben bu yerden gidersem

Gülün oynan (oynayın) yaran ile eş ile” 

Peyamı Safa, “Vapur çok ağır gidiyor. Efendim bu trenler 20 kilometre bile gidemez” diyordu bir zamanların Türkiye değerlendirmesinde. Şimdilerde Türkiye çağ atladı. Hızlı trenler şehirleri biribirne yaklaştırdı. Bütün şehirlerde havalanları yapıldı. İstanbul’da Yavuz Sultan Selim 3. Boğaz köprüsüyle çağa tanıklık ettiriyor. Üçüncü Havaalanı ile Avrupanın telaşı Türkiyenin yeniden terörle sınavdan geçmesine neden oluyor. Yüz elli yıllık Cennetmekân Abdulhamit Han hazretlerinin hayalinin gerçekleştirildiği Marmaray iki kıtayı birleştiriyor.

Gözü olan gün ışımıştır.

Ali Haydar Haksal “Öykü Ağacı”nda şöyle ifade ediyor; “Bir yolcuyum, hanlardan ve duraklardan geçtim geçiyorum. Bedenim ve ruhumun taşıdığı yere kadar da gideceğim.”

3 Mart 1999 – Eminönü güncem, “Günlerin İzi”nin 247. sayfasında şöyle yer almış; “Başımı ellerimin arasına alıp çekip gitmek istiyorum. Gitmek istiyorum kimsecikler bilmeden. Dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna, kendimi bulmak için kaçıp gitmek istiyorum. Aynada kaybettiğim kendimi tekrar yeniden bulmak için çekip gitmek istiyorum. Arasatta kaldığımı hissedip dünyanın en hızlı trenine binmişcesine kaybolup gitmek istiyorum.

Rüzgârdan bir ata binip, Kaf dağının ardındaki sırları öğrenmek için gitmek istiyorum. Gitmek istiyorum; yeryüzünün en anlı, an şanlı, en muhteşem, en beğenilen ve en imrenilen mücadelesinde yerimi almak istiyorum.

Bir Cuma saatinde Kabenin kapısında, Mescidi Nebevide ve Mescidi Aksa’da secdede kalmak istiyorum.”

Can Yücel “Gitmek” şiirinde sözü tamamlıyor;

“Bu günlerde herkes gitmek istiyor

Küçük bir sahil kasabasına

Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

 

Hayatından memnun olan yok.

Kiminle konuşsam aynı sey...

Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

 

Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.

Bir kendisi

Bu yeter zaten.

Herşeyi, herkesi götürdün demektir

Keşke kendini bırakıp gidebilse insan

Ama olmuyor.”r

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi