Sancı -1
Sancısız bir dünya yok, acınılası hayatlarsa oldukça fazla. Nedenli ve niçinli çelişkilerle uğraşılan işler, kişiliklerle çatışsa da bireyin buna pek bir müdahalesi gözükmüyor. Hayatın içinde var olan her eşyanın, her unsurun, her bir karenin de insanı etkilediği bilinir. Etki aynı oranda tepkiyi de peşinde taşır. Etkilendiğimiz kadar da tepkiler ortaya koyarız.
İnsan ilişkileri, toplumsal hafızayı oluşturur. Ortak değerlerden oluşan bir sistem, birden bire var olmaz. Zaman içerisinde belleklere yer eder. Çatışmaysa bu bellekte var olan değerlere karşı üretilmiş olan yüzeysel hareketlilikler, kargaşalar, değişmelerdir. Toplumun hafızası, ülkenin biriktirdiği birikimlerden müteşekkildir. Hafızayı kirletmek, toplumu kirletmektir. “Sizin ağızlarınız Kur’an ağızlarıdır. Ağızlarınızı kirletmeyin” buyrulmuştu. Acının doğuşu, yalnızca bireysel bir algıyı oluşturmaz. Acı, sahiden de tatlının karşıtıdır. Huzurun karşılığı da huzursuzluk yani acıdır. Acı; acıtır, kanatır, sızlatır, ağlatır, inletir, ağıt yaktırır, türkü söyletir. Acının yürekle olan teması ise, iyileşme ihtimalini tamamıyla kaybetmek anlamına gelir. Yürekte var olan acı, çoğunlukla aşk acısıdır. Evladını kaybeden anne yüreğindeki acıyla eş değerdir. Askere giden oğlunun ardındaki ağıtı, türküsü, şehit haberinin alınması, zaman kaydı içerisinde çekilen ve unutulan bir acıdır. Gurbetteki bekleyişin acısı da böyledir. Giden, bir daha haber alınamayan kişi hakkındaki acı, yakıcı ve kavurucu olmakla birlikte, bir umudu içinde barındırdığından geçiciliği söz konusudur ve aşk acısına asla benzemez.
Sancısız insan, idealsiz, ülküsüz insandır. Sancısı yoksa bireyin, davası da, gayreti de, bereketi de, şefkati de olmaz. Sancı, yüreği pişirir, hafızayı güçlendirir, insana istikamet verir, uyanık olmasını sağlar. Hayata anlam katanlar, millete, devlete, topluma, insana, insanlığa, medeniyete anlam katanlardır. Topluluk her şeyi idrak etmeyebilir ama toplum liderleri, öncüleri anı da, geleceği de idrak etmek mecburiyetindedir. Planlamaları öyle yapmak, düşünen bir toplum yetiştirmek, aklı kullanan bireylere sahip olmak, olan bitene karşı duyarlı ve tedbirli olan ve olası muhtemel meseleleri önceden görebilen, sezebilen mürebbiyelerle mümkündür. Meselemiz, mürebbiyeler yetiştirme meselesidir. Toplumsal hafıza, bireylerin gayretleriyle, asırlar boyu oluşan hafızadır. Birikimlerin bir anda tüketilme ihtimali yoktur. Büyük emeklerle, gayretlerle, tecrübelerle elde edilmiş değerler, toplumları ayakta tutan değerlerdir. Bunlara ahlaki değerler denilebileceği gibi, etik değerler, sosyal, kültürel ve siyasal değerler de denilebilir.
Nasıl bir topluluk yetiştirmek istiyorsanız; öyle yaşamalı, öyle iddialı inanmalı ve öyle çabası olmalıdır insanın. Bunlar bireyden bireye temayüz eden, bireyden bireye temasla, davranışla, üslupla büyüyen hallerdir. İçinde bulunduğumuz haller, nasıl ki birden bire var olmamışsa, birden bire nüksetmemişse, birden bire toplumun kabulü değilse, hiçbir şey, birden bire vuku bulmaz, meydana gelmez. Elbette ki birden bire yağmur yağabilir, şimşek çakabilir, ansızın ölüm gelebilir, deprem olabilir, kaza yapılabilir. Bu ve benzeri haller insan gücünün ötesindedir. İnsan, gücünün yetmediğinden asla sorumlu tutulmaz. Bazen bireysel, bazen toplumsal ödevlere sahibiz. Her iki durumda da sorumluluklarımızdan kaçınma hakkına sahip değiliz. Bireysel ödevlerdeki ihmal, toplumsal sorumlulukları da ihmal etmeyi sağlar. Her şey, bireyin tek bir adımına bağlıdır. Çarkların dönmesi, bireylerin aynı duygu, aynı his, aynı heyecan, aynı istikamet ve aynı ülkü, aynı düşünce etrafında birleşmeleriyle sağlanır. Toplumsal hafızada, ittifakta, ittihatta böyle gerçekleşir.
Kardeş demek, paylaşmak demektir, bir olmak demektir, birlik içinde beraberce hareket etmek demektir. Kardeşlik akdi, hususi itibariyle aynı aile bireyleri olmakla beraber aynı inanç, düşünce, fikir, ülkü, dava, hedef etrafında toplananların da kardeş olduğunu birinci kardeşlikten daha güçlü olduğunu da ifade edebiliriz. İnançların, düşüncelerin, ideallerin sağladığı kardeşlik, aynı ebeveynin evlatlarının kardeşliğinden daha güçlü, daha sağlam, daha vefalı, daha anlamlıdır. Öyle olduğu her daim bilinir ve görülür. Buna rağmen aile beraberliğindeki perçinlik doğuştan elde ettiğimiz bir duygudur. Diğeriyse sonradan elde edilen ve asla kaybedilmesine yol açabilecek herhangi bir davranış beklenmeyen hususlarla, hallerle, anlarla, yaşanılanlarla beslenir ve büyütülür. Yoksullukların sağladığı kardeşlik, varlıkların sağladığından daha güçlüdür. Yoksullukta yapılan fedakârlık varlıkta yapılan fedakarlıktan daha üstündür, faziletlidir. Bir bakıma yok olanı, imkânsızı sağlamak hayat boyu kardeşlik hukukunu geliştirir. Toplumsal beraberliğin, kardeşliğin böyle güçlü bir yönü vardır. Yüzyıllar boyu et ve kemik olan bu millet; inançta, kaderde, kazada, ülküde, ülkede, bayrakta, sancakta, ezanda, namazda, kıblede, dergâhta, toplumda, toprakta, vatanda birdir. Acıda, sancıda, cephede, yerde, yurtta, varda ve yokta bir olan toplum hafızası, bir anda oluşmadığından zaman içinde pişerek gerçekleştiğinden, bu kardeşliğin, beraberliğin yok edilmesini yeryüzündeki hiçbir tuzak güç yetiremez, sağlayamaz, bozamaz. Kardeşlik hukuku, yaratıcının lütfettiği bir hukuktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.