PYD’ye Akıl Verenler
Akşam akşam iki farklı yaklaşım
Öteden beri Irak’taki de-facto Kürt devleti oluşumunu Suriye’de de isteyen basın mensuplarımız var.
ABD’nin bölge stratejisine uygun kalem oynatıyorlar.
Bazılarını anlarım. Mesela Soli Özel bunlardan biri. Bilerek ve isteyerek bu cürmü işliyor.
Fakat İslamcı basının, yandaş medyanın yere göğe koyamadığı eski Maocu bir bayan var. Onunla aynı gazetede yazanlar da tam tersini savunabiliyorlar.
Kürt havzası yeniden mümkün hale gelebilir mi?
Kurtuluş Tayiz köşesinde “Türkiye bön bön izler mi” diye sorarken bir önceki yaprakta bayan gazeteci, tam tersine bir sonucu özlercesine soruyor: “Kürt havzası yeniden mümkün hale gelebilir mi?”
“Peki Türkiye ne yaptı? Yanı başında yaşanan gelişmelere müdahil olabildi mi? Doğrusunu isterseniz hükümet Suriye’de hep sahada oldu. Güney sınırındaki gelişmeleri yakından izledi; ancak Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri yönlendiremedi, bu konudaki etki ve nüfuz gücü sınırlıydı. Nüfuzu demesi yetmemiş nüfuz gücü diye güçlendirmiş olmalı…
Türkiye’nin kırmızı çizgisi, ‘Kürt Kuşağı’nın tamamlanmasına bir adım kala belirlenebildi. Tel Abyad Esed rejimi İran PYD ve IŞİD arasındaki anlaşma sonucu PYD’ye verildikten sonra Türkiye, yanı başında gerçekleşen büyük tehdide karşı somut ve ciddi tedbirler almaya başladı. PYD’nin Fırat’ın batısına yani Cerablus ve Azez arasında kalan 110 km’lik alana geçmesi yasaklandı. Daha doğrusu müdahale gerekçesi sayıldı.
PKK’nın terörü tırmandırması, haziran ayında Tel Abyad’ın PYD’ye geçmesinin ardından başladı. Türkiye’yi içeride baskı altına alarak sınırımızda ‘Kürt Kuşağı’nı tamamlamayı planlıyorlardı. Demirtaşın “PYD, Fırat’ın batısına geçecek. Başbakan Davutoğlu da bunu mal mal izleyecek” diye öfke dolu açıklaması, Türkiye’nin bu planı geç de olsa aslında bozmasından kaynaklanıyor. Esed rejimi ve İran’ın arkasında olduğu ‘Kürt Kuşağı’ projesine Türkiye geçit veremez. Türkiye bu dayatmayı kabul ederse kendi toprakları üzerindeki iradesini kaybeder ve topraklarının bir kısmını ipotek altına vermiş olur.” (Akşam, 31 Ekim 2015)
Bu yazı iktidarın ve arkasındaki devlet aklının açıkça bir itirafıdır. Ortadoğu Su Barışı kitabımızı yazdıran gelecek okuması da işte bu sebepleydi. Devlet aklının idrak gecikmesine işaret mahiyeti taşıyordu. Korktuğumuz başımıza geldi. İleriyi kestiremeyen yöneticiler ve onların akıldaneleri ne yazık ki, bölgede meydana gelen gelişmeleri önceden sezemediler. Irak’ta de-facto bir Kürt devletinin oluşumunu tetikleyen süreç ve ardından Türkiye’nin böylesi bir kaçınılmaz oluşuma hami rolü için ikna edilmesi, Suriye’nin karıştırılmasından sonra da Kürt Kuşağı’nın tamamlanmasına fırsat aralayacağının emareleriydi.
Her şeye rağmen yani idrak gecikmesine - jetonun geç düşmesine rağmen Tel Abyad Olayı, bu kuşağın ne manaya geldiğini Türkiye’ye geç de olsa hatırlattı…
Akşam gazetesindeki köşesinde Kurtuluş Tayiz, iktidarın moda aklının millî tavrına sözcülük yapmaya çalışırken, aynı gazetede bir başka yazar Gülay Göktürk ise aynı gün, global statükonun bölgedeki inisiyatifine düşünce zemini oluşturmak adına tam tersi bir gayretkeşliğin içine giriyordu.
“Suriye’nin geleceğinde Esad yoksa, Esad’ın Suriyeli Kürtlere verdiği özerklik sözünün de bir anlamı yok; PYD’nin Esad’la işbirliğini sürdürmesinin de bir anlamı yok.”
Yazarımız PYD’ye taktikler veriyor Akşam’daki köşesinde…
PYD’nin Türkiye’yi karşısına almaması gerektiğini öğütleyen yazarımız ABD’nin planını destekliyor açıkça…
Türkiye’nin yeni bir politikaya yönelmesi gerektiğinin altını çizen yazar, PYD ile anlaşmanın yollarını gösteriyor; bir yandan PYD’ye akıl verirken Türkiye’ye de yol haritası hazırlıyor aklınca…
Tayiz’in kuşak dediğine hanım yazarımız havza diyerek çevreci bir yaklaşım sergiliyor.
Bir ‘Kürt Havzası’ hayali kuran yazar böylece aynı gazete yazarı Tayiz ile çelişiyor. Tayiz, Kürt kuşağına Türkiye’nin asla müsaade etmeyeceğini söylerken; Göktürk, tam tersine, bu kuşağın hayalini kuruyor.
Esad’ın özerklik vaadi ile PYD’yi yanına çektiğini ve bu geçici durumun düzeleceğini iddia ediyor Göktürk…
Böyle bir havzanın tehdit değil, hatta güvenlik koridoru olacağını ileri sürüyor.
“Böyle bir politika değişikliği ile çözüm süreci, Türkiye’yi ehlileştirilmiş bir stratejik müttefik haline getirmek isteyen dış güçlerin elinde bir şantaj silahına dönüşmekten çıkarıp yeniden Türkiye’nin bölge Kürtleri ile birlikte kotaracağı yerli bir projeye dönüştürülemez mi?
Dört yıllık geçmişi olan Suriye sorununda olaya müdahil olan bütün ülkeler politikalarını revize ede ede yol aldılar. Türkiye de kendi politikalarında çeşitli revizyonlar yaptı.
Şimdi karşımıza yeni bir revizyon imkanı ve ihtiyacı görünüyor ve ben bu fırsatı kaçırmamalıyız diye düşünüyorum.”
‘Merdi kıpti sirkatin söylermiş’ derler ya…
Her şey ayan beyan açık…
Ve akşam akşam aynı gazetede iki farklı tez Türkiye’nin aklının ne kadar karışık olduğunun ispatı aslında…
Daha doğrusu Türkiye’yi yöneten derin bürokrasi aklının…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Başbakan’ın; ihanet olarak vasıflandırdığı bu kuşak veya havza meselesini, cemaat medyasında ya da Doğan medyasında arama alışkanlıkları var. Oysa yandaş medyanın içinden de ne sesler yükseliyor üslubu dairesince…
Ama ne olur ne olmaz…
Bakarsınız Çözüm Süreci adına yeni hükümetin işlevi; Türkiye’den bu malum kuşağa ya da havzaya Kürt unsurlarını transfer etmek olur, kim bilir?...
Hani daha önce de sözde Suriye muhalefetine yardım için Türkiye’deki PKK’lılar transfer edilmişti…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.