Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Bayır Bucak Türkmen Dağı Derneği Başkanı Mehmet Ali Öztürk İle Söyleşi

Bayır Bucak Türkmen Dağı Derneği Başkanı Mehmet Ali Öztürk İle Söyleşi

-Türkmen Dağının, Rus, İran ve Esed kuvvetleri için önemi nedir? Neden DAİŞ ile mücadele etmek yerine Türkmen Dağını vuruyorlar?

-Türkmen Dağının en büyük özelliği stratejik bir yer olmasıdır. Türkmen Dağının hemen güneyinde Lazkiye, Tartus ve limanları, hemen aşağı doğru inince Şam bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgeler Nusayri nüfusun ağırlıkta olduğu stratejik bölgelerdir. Türkmen Dağı da Suriye sahasının rakımı en yüksek olan bölgesidir. Türkmen Dağı, Esed, İran ve Rus üçlüsü haricinde birilerinin elinde olduğunda söz konusu Nusayri bölgelerin güvenliği tehlikeye düşmektedir. Türkmen Dağının Türk hududunda bulunması, nüfusunun Türkmenlerden müteşekkil olması ve Rus uçağının düşürülmesi meseleyi gündeme oturtmuştur. Mücahidleri destekleyen, sınırda uçuşa yasak güvenli bölge tesis etmek isteyen Türkiye’ye, Türkmen Dağını bombalayarak bir mesaj verilmek istenmektedir.

mehmet-ali-ozturk.jpg-Halep, Hama ve Şam gibi şehirlerde Türkmen Dağında çok daha fazla sayıda Türkmen yaşıyor ve senelerdir katliamlara maruz kalıyorlar. Neden bu bölgeler Bayır Bucak Türkmen Dağı kadar gündeme gelemedi?

-Türkmen Dağı, Yayla Dağının hemen bitişiğidir, tel örgünün öte yanı Türkmen Dağıdır. Hâlbuki Halep, İdlip, Hama gibi Türkmenlerin yaşadığı yerler ile Türkiye arasında onlarca km mesafe vardır. Etkenlerden birisi budur. İkinicisi psikolojik bir şeydir. Türkmen Dağı mukaddes bir yer haline gelmiştir. Düşmanın oraya daha çok vurması direnişin daha sert olması bunda bir etkendir. Halep ile alâkalı olarak ise şunları diyebiliriz: Halep, kadim Türk şehridir. Anadolu’ya Türklerin girişinin %70’i Halep üzerinden olmuştur. Bu tarihî hakikati Diriliş dizisi de son zamanlarda vurgulamaya başlamıştır. Şuanda da Halep’te 450 bin sivil vardır. Bunların da yaklaşık 90 bini net olarak Türkmenlerdir. Bunlar Türkçeyi konuşabilenler olup, Araplaşmış Türkmenler bu sayıya dâhil değildir. Türkmen kökenli olduğunun şuurunda olup anadillerini unutanlarla bu sayı çok daha fazla artabilir. Hama, Humus gibi şehirler de Halep gibi kadim Türk şehirleridir. Bu şehirlerde büyük katliamlar meydana gelmekte olup basına pek yansımamaktadır. Hâlbuki bunların sürekli gündemde tutulması gerekir. Hatta yaklaşık 30 sene önceki Hama Katliamı, basit bir şekilde ihvancılara karşı yapılmış bir katliam olarak bilinmektedir. Lakin Hama’daki nüfusun %75’i Türkmen’dir. Yani o katliamda da en büyük zararı Türkmenler görmüştür.

-Bayır Bucak Türkmen Dağının böylesine gündeme gelişinin tesirli bir semeresi oluyor mu yoksa gündeme geldiği ile mi kalıyor?

-Yardımlar anlamında semeresi oldu, daha da çoğaldı. Anadolu insanı geçmişte Bosna, Çeçenistan’da olduğu gibi mazlumun yanında olduğunu gösterdi. Sahadaki mücahidlere, Türkiye içindeki çadır kentlerde yaşayanlara yardım akışı çoğaldı. Yine birkaç sene evvel MİT tırları vesilesiyle gündeme gelen Türkmenler daha çok telaffuz edilemeye başlandı. Böylelikle kamuoyunda bir bilinçlenmeye vesile oldu.

-Cephedeki mücahidin en büyük sıkıntısı nedir? Gıda mı, silah mı, ailesinden uzak kalmak mı?

-Cephedeki mücahidlerin en büyük sıkıntısı havadan gelen düşmana karşı çaresiz kalmalarıdır. Mücahidlerin gerek ganimet olarak gerekse MİT üzerinden gelen ellerindeki uçaksavarlar 2500 metre menzillidir. Ama uçaklar, 5000 metreden bombalamaktadır ve Mücahidler bu bombardımana karşı çaresiz kalmaktadır. Gıda anlamında ise Mücahidler bugüne kadar hiçbir zaman Türkiye’den açız diyerek gıda istememişlerdir. Sahadaki insanların büyük bir çoğunluğu günde bir öğün yemek yiyerek ve günde bir öğün yedikleri için de oruç tutarak mücadelelerini sürdürmektedirler. Onlar Anadolu insanından ve bütün Müslümanlardan tek bir isteği vardır, o da zafer için Allah’a dua etmeleridir.

 

-Kafkasya’da büyük hizmetler yapan Şamil Basayev’in yanında yetişmiş komutanlardan olan Müslim Şişani’nin Türkmen Dağında bulunması bizleri sevindiriyor. Bize biraz Türkmen Dağındaki mücahidlerden bahseder misiniz?

-Emir Müslim Şişani, yaklaşık üç buçuk senedir Suriye sahasında, Çeçen kökenli arkadaşları ve Türkistan’dan gelenler ile Türkmen ve Araplardan oluşan Cünudus-Şam diye birliği var. Kendisi ve yakın çevresinin büyük bir savaş tecrübesi vardır. Bölgede cihad okulu açarak, yaklaşık 20 senelik cihad birikimini yeni yetişen mücahidlere aktarmaktadır. Halep, İdlib, Türkmen Dağı ve daha birçok yerde Esed ve destekçilerinin vurduğu mazlumlara yardım için kendisi en başta olmak üzere birliği ile beraber giderek müdahale etmiştir. İdlib’in ele geçirilişinde şehre sızma hareketi yaparak Esed kuvvetlerini bozguna uğramasında büyük pay sahibi olmuşlardır. Müslim Şişani, bugün Suriye’de bir efsanedir. Allah ondan razı olsun.

-Türkmen Dağında, Türkistan’dan, Kafkasya’dan ve birçok yerden mücahid, İran, Esed ve Haçlı ittifakına karşı mücadele ediyor ve arkalarında sadece Türkiye var. Bayır Bucak Türkmen Dağı bölgesinin, Büyük Türkiye yolunda emperyalistlerle aramızda geçen mücadelenin en şiddetli sahası olduğunu söyleyebilir miyiz?

 -Türkmen Dağı bir kırılma noktasıdır. Hem Türkiye basını hem de Arap basınında geniş yer bulmuştur. Sahadaki mücahidlerin araçlarında Türkçe yahud Arapça “Yeni Osmanlı” yazıları yer almaktadır. Osmanlı coğrafyasına sahip çıkma gayretindeki Yeni Türkiye ana hedeftir. Birkaç Arap ülkesi hariç bunu kimse fark etmemiştir. Şer cephesinin karşısında Türkiye vardır. 90 senelik “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyalektiği ile bugünlere geldik. Yalnızca Kore’ye ve Kıbrıs’a gittik. Birinde NATO’nun menfaatleri için gittik. Diğerinde ise stratejik bir yer olan ve muhakkak tutulması gereken Kıbrıs’ta yaşayanların Türkiye’ye bakışı, kültürel yapıları düşünüldüğünde gidişimizin bu anlamda pek faydalı olmadığını gördük. Bu anlamda Türkiye’nin Suriye cephesini sıkı tutması gerekmektedir. Saflar netleşmeye başlamıştır. Dünyanın her yerinde İslâm yükselmektedir ve bunun öncü kuvveti de Türkiye olacaktır.

-Günümüzdeki sınırlar bir asır evvelki galip devletlerin çizdiği sun’î hududlar. Maraş ve Antep sancaklarının Halep vilayetine bağlı olduğunu düşünürsek, Bayır Bucak bölgesinin de Misak-ı Millî sınırları içinde olduğunu göz önüne alırsak bugün Halep’in Türkiye hududları dışında kalması asla düşünülemez. Bu manada zaferden sonraki dönemin hesapları yapılıyor mu? Çünkü sahada kazanılan zaferi siyasetle taçlandırmaktan sonra bir mana ifade etmez.

-İki buçuk sene evvel bombardıman altındaki Halep’e yardım götürmek için ilk girdiğimizde 82 Halep dedik. Bizim gönlümüzden geçen budur ve inşallah olacaktır. Buna 83, 84 diyerek farklı yerleri de ekleyebilmemiz lazım. Müslüman dünyası harp meydanındaki çoğu zaferini siyaset masasında devam ettirememiştir. İstiklâl Harbinde dahi aynı şey söz konusudur. Muhakkak zaferin siyasetle desteklenmesi lazımdır.

-Sun’î sınırları bir kenara atarsak, Bayır Bucak’tan Süleymaniye’ye kadar Türkmeneli devleti gündeme gelebilir mi? Selçuklu’nun, Osmanlı’nın bin sene hüküm sürdüğü topraklarda tarih tekerrür eder mi?

-60’lardan beri Türkmenlerin ufak kalkışmalarının Türkiye tarafından desteklenmemesi ve bunun neticesinde Türkmenlerin kitlece kıyıma maruz kalmaları bir yerde sahanın İran’a kaymasına yol açmıştır. Irak’taki Türkmenlerin %70’i şiidir. Türkiye’nin tavır alamaması bunların İran eksenine kaymasına yol açmıştır. İran’ın kurduğu 5000 kişilik Bedir Tugaylarında 2000 tane Şii Türkmen mevcuttur ve bunların bin kadarı ne yazık ki Halep’in güneyinde Türkmenlerle çatışmaktadır. Türkmeneli’ni Irak’taki mezhep dengelerini göz ardı etmeden düşünmeliyiz. Golon’dan Humus, Hama, Azez Bayırbucak, Halep ve Kerkük’e, Samarra’ya kadar uzanan Türkmen yurdundan bahsedebiliriz.

-Yardım kuruluşu olarak karşılaştığınız zorluklar nelerdir? Yeterince destek sağlayabiliyor musunuz?

-Resmî rakamlara göre 1.8 milyon bizim tespitlerimize göre ise 2.5 milyonun üzerinde bir muhacir nüfus söz konusu. Bazı siyasîlerin propagandası ile muhacirlere karşı önyargı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunların aşıları yok hastalık getirecekler, yahud ekmeğimizi elimizden alıyorlar, affedersiniz kadınları fuhuşa bulaşıyor gibi iftiralar atıyorlar. Buna rağmen Türkiye’de islâmî hassasiyetleri yüksek insanımız hem çadırkentlerdeki, hem diğer yerlerdeki hem de Suriye’deki mazlumlara yardımını devam ettirdi. Özellikle Ramazan ayında yardımlar kat be kat arttı. Buna rağmen yardımların aksadığı zamanlar da oldu. Ama şükür de Müslümanların bir özelliğidir. Oradaki insanlar da şükrediyorlar. İnsanlar azla yetinmesini biliyorlar ama yeter ki istikrarlı olsun. Türkmen Dağı özelinde ise altı ay yetecek şekilde yardımlar mevcuttur. Tabiî ki bu yardımların kesilmeden devam etmesi lazımdır.

-Türkmen Dağı meselesini iç siyaset malzemesi haline getirmeye çalışanlar sizce samimi mi?

-MİT tırları meselesinde kopardıkları fırtınaya bakarsak samimi değillerdir. En son şimdi tutuklanan Can Dündar, olayın üzerinden bir sene geçmesine rağmen 7 Haziran seçimlerinden önce MİT tırları vidyosunu gazetesinin sitesinden yayınlamıştır, yeniden algı operasyonu yapmak için. MHP vekilleri de Türkmen Dağı hadisesi gündeme gelene kadar Suriye’deki Türkmen mücahidleri hakkında tek bir müspet kelime etmemişlerdir. Kendi içerisindeki Caferi olan milletvekilleri üzerinden Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu bölgesi dile getirilmiştir. Muhakkak gündeme getirilmelidir, fakat Türkmen meselesini mezhebe göre ayrıştırmadan topyekûn gündeme getirmek doğru olandır. Hatta zaman zaman Suriye Türkmen mücahidlerini Selefi, Vehhabî olarak yaftalamaya kalkmışlardır. Biz kendilerini sahaya davet ettik bizzat gelin siz görün Vehhabi olmadıklarını dedik, ama bu noktada soğuk kalmışlardır. Zaten ana muhalefet partisinin son Rusya ile alakalı beyanatı ortadadır, Suriye’ye bakış açıları bellidir. Meseleye daha çok mazlumlara sahip çıkmak niyetiyle değil, mezhep açısından yaklaşıyorlar. İç politikada malzeme olarak kullanıyorlar.

-DHKP-C’nin Suriye’deki rolü nedir? Bu teröristlerin Banyas Katliamının uygulayıcıları olduğu ifade ediliyor. Bu konu hakkında ne demek istersiniz?

-DHKP-C acilciler gurubunun lideri Mihraç Ural, Antakya nüfusuna kayıtlı Türkiye Cumhuriyeti orijinli bir vatandaştır. 80 döneminde o zamanki ismiyle THKP-C elebaşı olarak yurtdışına kaçmıştır. Bir müddet Fransa’da kalmış, sonra Suriye’ye gelmiştir. Esed’in istihabrat subayının kızıyla evlenerek iktidarla akrabalık bağı kurmuştur. Lazkiye bölgesinde ticari faaliyetler sürdürmüştür. Devletin işlerinin takipçiliğini yapmıştır. Bu arada Türkiye karşıtı menfi propagandalarını sürdürmüştür. Suriye cihadı başladıktan sonra da Mukaveme-i Suriye diyerekten bir örgüt kurmuştur. Rejimin desteğiyle kurduğu bu örgütün dört bine yakın silahlı militanı mevcuttur. Bunların 1500 tanesi Samandağı, İskenderun, Tarsus ve Mersin’deki sol örgütlere mensup Nusayri Araplardan meydana gelmektedir. Türkiye’den sol militanları eğitmek için kamp kurmuştur. Eli kanlı bir katildir, acımasızdır. Türkiye’nin sosyo-politik yapısını çok iyi bilen zeki birisidir. Hiçbir muhalif gurubun olmadığı, Türkmen sahil kasabası Banyas’ta iki sene evvel bine yakın çocuk ve kadını katletmiştir. Sabaha karşı Banyas’a girerek yaptıkları bu katliamı kameralara da çekmişlerdir. MİT’in araştırmasına göre terörist Mihraç Ural ve örgütü Reyhanlı katliamının da azmettiricisi ve tetikçisidir. Mersin Samandağı hattındaki Nusayri Araplar üzerinde büyük tesiri vardır. Bu kitle Atatürkçü-Kemalist olmakla beraber özellikle gençlerinden Suriye tarafına Ural’ın yanına gidenler çoktur.    

-Son olarak Şehid Kumandan Abdülkadir Salih’den bahsedebilir misiniz?

-Şehid Abdülkadir Salih, savaş öncesi Halep’in tüccarlarındandı. Benim arkadaşımdı, Türkmen birisidir. Türkçeyi anlardı ama çok konuşamazdı. Hububat işi yapardı, Mersin’e gider gelirdi. Esed rejimine karşı direnişi ilk başlatanlardan birisidir. Bütün dünyalık sermayesini kurmuş olduğu Liva-üt Tevhid tugayına akıtmıştır. Türkmenler başta olmak üzere Araplardan da geniş bir kitleyi çevresinde toplamıştır. Şehid olduğu son güne kadar o tevazusuyla, hep tebessüm eden yüzüyle, direniş azmiyle mücadelesini sürdürmüştür. Ben ona Suriye cihadının Ebubekir’i derim. Nasıl ki Ebubekir Efendimiz bütün servetini cihad için harcamışsa, Abdülkadir Salih de varını yoğunu harcamıştır. Şehadetine yakın hiç parası da kalmamıştı. Çok samimi, ihlaslı birisiydi. Türkiye’nin, Anadolu insanının hayranıydı. Mekânı cennet olsun, Rabbim şehadetini kabul etsin inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmed Gürkan Arşivi