Kişinin ‘hata yapma hakkı’ engellenemez..
Roma hukuku’nda 2500 yıl öncelerde bir prensip ‘Errare humanum est..’/Hata insanlar içindir..’ diye formüle edilmişti..
‘Hatasızlık, mâsûmiyet’ hali, ‘ismet’ sıfatı, ancak hata yapmaktan, Allah tarafından özel olarak korunmuş olduğuna inanılanlar için geçerlidir.. Bu bakımdan rahatlıkla denilebilir ki, hata yapmak, aynı zamanda bir haktır.. Kişinin elinden ‘hata yapma hakkı’ alınınca, hiçbir şey yapmamasının beklenmesi gibi bir durum ortaya çıkar..
Tayyîb Erdoğan’la ‘Doğan Medya Grubu’ arasındaki yüksek gerilimli ve ‘şeref, utanmak, iftira..’ gibi kelimelerin havada uçuştuğu kapışmada, Doğan Medya’nın kendi dışındaki herkes için, kamuoyunda yerleştirmeye çalıştığı bir ‘yandaş medya’ nitelemesinden kurtulmak istercesine, niceleri, Tayyîb Bey’i yeni yeni ve hattâ dozu yükselen mikdarda eleştirmeye başladılar..
Halbuki, Tayyîb Bey o konuyu kapatalı, bir hafta oluyor..
Birileri galiba onu yeniden ağız dalaşına çekmek istiyorlar ve böylece yıpratabileceklerini umuyorlar.. Umarım, o tartışmalara tekrar dönmez.. Bu sütunda, o konuya ilk anda 8 Eylûl günü, ‘İlk planda rahatsızlık verici.. Çünkü ülkenin Başbakan’ı, direkt olarak, ülkenin en büyük/iri medya patronuyla cedelleşmeye girmiş durumda.. Kılıçlar çekilmiş.. Ancak, A. Doğan’ın, Başbakan’ı siyaseten yıpratmak için, eline geçen her fırsatı, bir ahlâkî sınır gözetip gözetmediği sorgulanmayı gerektiren bir yayın anlayışıyla hareket ettiği de, açık..’ diye değinmiştim.. 18 Eylûl günü de, ‘Tayyîb Erdoğan’a bir hatırlatma: Üzerinize bir cîfe sıçratılmak istendiği ve onun ardındaki oyunları bildiğiniz için, oyunu bozmak ve kurulan fesad sofrasını sahiblerinin üzerine devirme hamleniz, yeterince anlaşılmış olmalıdır.. Malûm tartışmalar içinde, siz söyleyeceğinizi söylediniz.. Anlama kabiliyeti olanlar anlamışlardır.. Anlamak istemeyenler, birilerini sizin paçalarınıza saldırtmaktan ayrı bir zevk almaya devam edeceklerdir.. Ama, siz onlara da söz yetiştiremezsiniz. Bundan daha fazlası, size yakışmaz / yakışmıyor da.. Şirretlikten meded umanlara verilecek karşılık, size uzak olmalıdır.’ diye yazmış, ‘Size yapılan saldırıları Başbakan olarak değil, Tayyîb Erdoğan olarak karşılamaya dikkat gösteriniz. Başbakanlık makam ve sıfatı, geçmişten bugüne kadar öylesine pörsümüştür ki, onu cilâlayamazsınız.. Ve kitleler sizi, Başbakan olduğunuz için değil, ‘Tayyîb’ olduğunuz ve orada da kendinizi unutmadığınız için kendinden biliyor..’ demiştim..
Niceleri ise, şimdi, televizyonlarda, yeni yeni koroya katılıyorlar..
Böylece de, yandaş medya suçlamasından ‘temiz’e çıkabileceklerini sanıyorlar.. Suçlama merkezi ise, tek güç odağından değişik sesler çıkaran ama, aynı hedefi vurmaya çalışan ve yine de kendilerinin kalemlerinin hürr olduğunu iddia eden bir ‘Doğan Medya Grubu..’
Ve onların içinden bu mücadeleye katılmamayı tercih edenler olduysa da; Aydın Doğan’a, birtakım dedikodu mekanlarında değil, sütunlarında açıkça eleştiri yapabilen tek kişi oldu mu? Yani, ‘yandaş medya’ diye suçladıklarının yüzde biri kadar bile olamadılar..
Yandaş denilenler ise, Erdoğan’a eleştirilerini sürdürüyorlar.. Bunda da meslekî dayanışma etkili oldu, galiba..
‘Yalan yazan gazeteleri evlerinize sokmayınız.’ diye bir boykot çağrısı yapmasına bozuluyorlar, ‘filan gazeteleri almayın!’ diye nasıl çağrı yaparmış, bir başbakan? Yani, ‘yalan yazanları almaya devam edin..’ mi desindi? Kaldı ki, bir isim yoktu, o çağrıda.. Yine de, o çağrının etkili olacağına ihtimal vermediğimi de, 20 Eylûl günlü yazımda, ‘Bu gibi temenniler 40-50 yıldır hep dile getirilmiş; ama, etkili olmamıştı.. Şimdi etkili olur mu, göreceğiz. ‘Ben öyle gazeteleri kendi evime sokmayacağım’ deseydi, belki daha etkili olurdu.. O zaman, evine götürebileceği kaç gazete kalırdı, o da ayrı..’ diye dile getirmiştim.. Hata yapmak hakkı elbette medyacıların da vardır, ama, yalancılığı meslek edinenlerle, meslekdaşlık adına dayanışma olur mu?
Dün, birtakım basın meslek kuruluşları bir bildiri yayınlayarak Tayyîb Bey’i kınadılar.. Bildiride, Tayyîb Bey’in tavrı için, ‘Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ve görülmeyecek bir saldırıdır.’ deniliyordu, böyle genellemelerin kendilerini mahcub edeceğini düşünmeden..
O genellemeyi yapanlara ‘dünyanın hiçbir yerinde görülüp görülmediği’ konusuna değinmeden, kendi ülkemizden 80 yıl öncelerden bir örnek verelim..
M. Kemal’in reisicumhurluk yanında genel başkanlığını da yaptığı Cumhuriyet Halk Fırkası (Partisi)’nin resmî yayın organı olan ‘Hâkimiyet-i Milliye’ gazetesinde, 1930 yılı 29 Teşrin-i sâni (İkinci Teşrin/Kasım) günü, yâr-i vefakârı Falih Rıfkı imzasıyla yayınlanan başyazıyı bir okursanız, ‘dünyada görülmemiş’ gibi lafları belki bırakırsınız.. Falih Rıfkı, o yazısında, Serbest Fırka’ya destek veren muhalif gazeteciler için ‘-Hiç şüphe etmeyiniz, bütün bu muhalif gazeteciler, hepsi bir kelime ile alçaktır. Balkanlar’dan Amerika’nın öbür ucuna kadar böyle mahlûklar, casus ve baba katili gibi en iğrenç mücrimlerle (suçlularla) bir sıraya konulur ve şahsî hürriyetleri bile kendi ellerine teslim edilemez. Biz ise gazete denilen müesseseyi teslim etmişiz.’ diye yazıyor ve o yazıdan sadece 12 gün sonra da, üstelik M. Kemal tarafından, çocukluk arkadaşı Fethî (Okyar) Bey’e emirle/oyunla kurdurulan Serbest Fırka, kuruluşunun 99. gününde, kontrolden çıkabileceği korkusuyla feshediliyordu..
Haydi, kemalistlik adına demokratlık taslayınız, demokratik diktatörlük..
* AHMEDÎNEJAD ÖNEMLİ SÖZLER EDİYOR..
Merkezi New York’ta bulunması hasebiyle, kendisinin gidip gidemeyeceği B. Amerika’nın vize vermesine bağlı olan İran Cumhurbaşkanı Mahmûd Ahmedînejad’ın Amerika’ya gidişi nihayet gerçekleşti ve gelir gelmez de, hemen herkesin dikkati üzerine çevrildi. Kravatsız, oldukça sâde ve rengi uçmuş elbisesiyle, sanki Tahran çarşısından çıkıp gelmiş, sıradan, ortalama bir İranlı görünümüne bakıp, bazıları onu küçümsemiş bile olabilir.. O ise, nicelerinin zaaf işareti saydığı bu görüntüyü güce dönüştürüyordu.. Bu durum, Ahmedînejad’ı, kendi halkının temsilcisi durumundan, başta Filistin’in mazlûm halkı olmak üzere, dünyanın bütün ezilmiş ve ‘hakkları ellerinden gasbedildiği için zayıf bırakılmış’ mustaz’af halklarının temsilcisi durumuna bile yükseltiyordu..
Hem BM. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada dile getirdikleri ve hem de dün CNN’in ünlü proğramcısı ve nice devlet adamlarını sorularıyla, proğramında güç duruma düşürmesiyle meşhur Larry King’in onca sıkıştırmalarına rağmen, kendinden emin ve asla tökezlemeyen ve King’in atraksiyonlarına gelmeyen tavrıyla söyledikleri son derece ilginçti..
İlginç olan, siyonist odaklar onu New York’ta protestolarla karşılarken, ‘hasidik yahudileri’ denilen bir yahudi cemaatinin bile, onu sempatiyle karşılayıp, siyonistleri, ‘yahudilikle ilgisi olmayan entrikacılar güruhu’ olarak nitelemeleri..
Bu konuya, inşaallah Cumartesi günü değinmek ümidiyle, şimdilik bu kadar..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.