Aksiyonumuza Yön Veren 3 Hadîs-i Şerif
Türkmen Dağı yanıyor; Halep, Hama, Humus, Şam kan ağlıyor.
Yüreğimizin yangını büyük, lâkin asıl belimizi büken o kardaşlarımızdan, dindaşlarımızdan, soydaşlarımızdan yüzlerce kilometre uzakta çaresiz bir şekilde bu yangını seyretmek…
Tek dayanağımız dua… Tazarru ve niyazla mü’minlerin velisi olan “Rabb’ül Âlemîn”e dua etmek…
Aslında yapabileceğimiz dua ile sınırlı değil… Hangi işteysek, hangi meslekteysek, hangi vazifedeysek o işimizi en güzel, gayretli, muntazam, muazzam bir şekilde yaparak millî dâvâya hizmet edebiliriz.
İlimde inkişaf ederek, zahirde ve maneviyatta ilerleyerek yeni Türkmen Dağı facialarının önüne geçebiliriz. Aksi takdirde bırakın Bayır Bucak’ı, Halep’i, elimizdeki güneydoğumuzu dahi kripto ermenilere kaptırırız.
Bir evvelki yazımızda “Garbı uyandırıp aydınlatanlar”dan bahsetmiştik.
Biliyorum ki zahiren bakıldığında bu işlediğimiz konunun gündemle alâkası bulunmamakta. Bize göre ise bu mevzu yaşadığımız hadislerle bire bir alâkalı…
Ne zaman biz Garbı uyandırıp aydınlatan İslâm âlimlerinin, çağ kapayıp çağ açan Türk Hakanlarının yolunu, usûlünü tahkik edip, onların gayretlerinden, azimlerinden nasipdar olursak içinde bulunduğumuz bu zulûmattan, bu ateş çemberinden kurtulur felaha ereriz. Hatta çevremizde bize bel bağlayan Türk devletlerini ve bütün bir İslâm âlemini de felaha erdiririz.
Bizi bu azîm mefkûremize, bu büyük ülkümüze erdirecek, Büyük Türkiye’ye, Uluğ Türkistan’a ve en nihayetinde İslâm Birliği’ne götürecek usûl üç Hadîs-i Şerif’te mevcuttur.
Sizden istirhamım bu Hadîs-i Şeriflerin yazılı olduğu bir kâğıdı her gün görebileceğiniz bir yere asmanız ve bunları bir hayat düsturu hâline getirmenizdir.
1- İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslüman’a farzdır
İlim tektir. İlimlerin dallara ayrılması ve tasnife tâbi tutulması sonraları ortaya çıkmıştır. O ilmî zahiri ve bâtıniyle en güzel şekilde öğrenmek kadın olsun, erkek olsun her Müslüman’a farzdır.
Müslüman bu farzı tahfif edemez, hafife alamaz!
Müslüman bu farzın icabını en güzeliyle yerine getirmekle mükelleftir!
Yerine getirmediği takdirde Aziz Allah’ın “şefkat tokadı”nı yer. O şefkat tokadı da daha çok keferenin üzerimize çullanması ile olur. Bugün Müslümanlar olarak yaşadığımız umumî sıkıntı da bununla alâkalıdır.
Misal vermek gerekirse Çanakkale’de bizim toplarımız düşman gemilerinin toplarından daha kısa menzilliydi. İngiliz, Fransız gemileri uzaktan bataryalarımızı döverken biz karşı saldırı için o gemilerin menzilimize girene kadar yaklaşmasını bekliyorduk. Haliyle o gemiler menzile girene kadar toplarımızın çoğunu kullanılamaz hâle getirmişlerdi.
Biz bu Hadîs’e kulak verip, o ilme sahip olup, uzun menzile sahip topları yapsaydık Çanakkale’de bu kadar zor duruma düşmez, çok ağır kayıplar vermezdik.
Bugüne geldiğimizde ise Rus keferesi Hazar denizindeki gemisinden 1500 km uzaktaki Suriye’yi füze ile vururken biz daha yeni yeni 100 km’yi aşan füze üretimine başladık.
Bugün bize hasım olan Batılı ülkelerin, Çin’in, Rusya’nın, Hindistan’ın, hatta halkı aç olan Kuzey Kore’nin nükleer silahı varken bizim kamuoyunda hâlâ enerji amaçlı nükleer santral kuralım mı kurmayalım mı diye tartışılması büyük bir gafletin ürünü değilse düpedüz ihanettir.
Çin geçenlerde ürettiği füze ile fezadaki uyduları vurabilecek seviyeye yükselirken biz hâlâ NATO’dan gelecek Patriot füze sistemi ile hava savunma kalkanı oluşturmaya çalışıyoruz.
Son senelerde Savunma Sanayii’ndeki millî üretimin teşvik edilmesi takdire şayan lâkin daha yolun başındayız. Nükleer bombayı patlatana kadar, Nükleer denizaltına, uçak gemisine sahip olana kadar durmak haram bize.
Muhakkak ilim öğrenmenin, ilimde derinleşmenin farz olduğunun şuuru ile hareket etmeli, hususen fen, teknik, mühendislik sahalarında Batılı ve Doğulu rakiplerimizi aşacak seviyeye gelmeliyiz.
İçtimaî alanda ise yani hukuk, ilahiyat, ruhiyat gibi sahalarda ise dünyada öncü olabilmeliyiz.
Hem fennî, hem de içtimaî alanda ilerlerken mutlaka İslâmî ilimleri talim etmeli, bütün bunları o İslâmî ilimlerin üzerine bina etmeliyiz.
Yani Mehmed Âkif Ersoy dedemiz gibi hem İslâm âlimi, Kur’an hâfızı, müfessir, hem de devrin en ileri fen mektebi olan Halkalı Baytar Mektebi’ni birinci olarak bitiren ve bütün bunların yanında dört lisana da hâkim olan ve bedenen de sağlam olan millî şuur sahibi nesiller yetiştirebilmeliyiz.
Elbette ki bu idealdir; bu ideale yaklaşabildiğimiz ölçüde muvaffak oluruz.
Roketsan’da çalışan bir mühendisin seher vakti Hacı Bayram Camii’nde, gündüz işinde, akşam ise zikir ve sohbet halkalarında olduğunu bir hayal edin. Böyle birinin ihlası varsa aldığı her nefes ibadettir.
Hadîs’te de buyrulduğu üzere ilim sadece erkeğe değil kadına da farzdır.
Hanımların, erkeklerin, Allah’ın hududunu ihlal etmeyecek şekilde ayrı ayrı tedrisat göreceği müesseseler ne elzemdir.
Şuan ki orta ve yüksek mekteplerimiz istisnalar olmakla beraber gençliğin şehvetini tatmin ettiği bir arenadan öteye gidememektedir.
Mevcut mekteplerden Dilşad Hatunların, Devlet Hatunların, Yıldırımların, Fatihlerin yetişmesini beklemek ahmaklıktır.
Allah izin verirse diğer iki Hadîs-i Şerif’i bir sonraki yazımızda aktaracağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.