Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Muzır bir seremoni: Andımız

Muzır bir seremoni: Andımız

Bir grup öğretmenin okullarda çocuklara zorla söyletilen ‘Andımız’ın değiştirilmesini veya kaldırılmasını talep ettiğini bir gazetede okuyunca şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Şaşırdım; çünkü, bugüne kadar öğretmen camiası hakkında edindiğim izlenim, onların içinden, okulları kışlalaştıran bu uygulamadan rahatsız olan ve üstelik buna itiraz etme cesareti gösteren birilerinin çıkma ihtimalinin olmadığıydı. Anlaşılıyor ki bu konuda yanılmışım ve yanılmış olduğuma seviniyorum. Ve dilerim ki, bu gibi değerli ilgileri olan cesur öğretmenlerin sayısı çoğalsın.

Buna karşılık, bu öğretmenler hakkında ceza davası açılmış olmasını öğrenmek ise beni hiç şaşırtmadı. Olay üzücü olsa da, durum bu. Davanın Ceza Kanunu’nun hangi hükmüne veya hükümlerine göre açıldığını bilmiyorum, ama bunun pek bir önemi yok. Çünkü, Kanun’da açıkca bu eyleme karşılık gelen bir suç tipi olmasa bile, içinde ‘hukuk-mukuk dinlemeyen’ savcı ve yargıçların hatırı sayılır bir yer tuttuğu yargı camiamız bunu ‘kitabına uydurma’nın bir yolunu nasılsa bulmuştur.

Bu ‘Andımız’ meselesi gerçekten de can yakıcı bir mesele. Biz okullarda böyle bir uygulamanın olduğunu çoktandır unutmuşken, çocuklarımızın ilköğretime başlamasıyla bu acı gerçekle yüzyüze geldik. Medeni -ve çağdaş- bir insanın tüylerini diken diken etmeye yetecek -açıkca faşizan- ifadeler içeren bu metnin zararlarından çocuklarımızı korumak da hiç kolay değil. Bizim ailece bulduğumuz kısmi çözüm, çocukları okula ‘Andımız’ seremonisi bittikten sonra ulaştırmak oldu, ama bunda da her zaman başarılı olduğumuzu söyleyemem. Malum, bu seremoniler sadece sabahları yapılmadığı için, kontrol tamamen ailelerin elinde olamıyor.

Bugün ‘Andımız’a aşağı yukarı ‘İstiklál Marşı’ muamelesi yapılıyor. Bunun devletin eğitim sisteminde bugün halá rağbet görmesi, bana ‘bir delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllının çıkaramaması’na ilişkin meşhur sözü hatırlatıyor. O kadar ki, eminim öğretmenlerin olduğu kadar velilerin de büyük çoğunluğu bunun kanuni, hatta Anayasal bir zorunluluk olduğunu sanıyordur. Gerçi, bu metin yürürlükteki Anayasanın başlangıç kısmında ifadesini bulan felsefeyle çok uyuşuyor, ama yine de bu konuda hukuki bir zorunluluk yok.

Çoğu kimse bu ayıplı metnin orijinalinin tek-parti döneminin bir Milli Eğitim Bakanının uydurması olduğunu bilmiyor. Gerçi, tek-parti diktatörlüğünün ‘siyasi felsefesi’yle uyum sorunu olmayanlar için bu hiç de önemli değil. Ama hür ve medeni bir toplum idealine bağlı olanların bu meseleyi ciddiye almaları gerekiyor. Biliyorum, böyle netameli bir meselenin halihazırdaki Bakanı tarafından kendi inisiyatifiyle gündeme getirilmesi -hepimizin bildiği nedenlerle- imkánsız gibidir.

Onun için, bu konuda girişimin velilerden ve sivil örgütlerden gelmesi gerekiyor. İstenecek olan şey açıktır: Tez elden ‘Andımız’ın -düzeltilmesi değil- okul mekánlarından tamamen kapı dışarı edilmesi. Bu poşetlik ‘muzır neşriyat’ın ve onun seremonik icrasının çocuklarımızın kamusal ahlákını bozmasına ve zihinlerini tutsak almasına daha fazla seyirci kalmamalıyız.

Böyle bir girişimin çok ihtiyaç duyacağı medya desteğini temin etmesinin maalesef zor olduğunun elbette farkındayım. Ama öyle de olsa, bu konuda aktif bir tutum takınmak ve bu çabamızı yılmadan sürdürmek zorundayız. Çünkü, bu, hem çocuklarımıza karşı olan sorumluluğumuzun bir gereğidir, hem de bir yurttaşlık görevidir. Bu bir yurttaşlık görevidir; çünkü, bu metin ve onun icra ediliş tarzı demokratik bir cumhuriyet için elzem olan kamusal erdemlerin yeşermesinin önündeki en ciddi engellerden biridir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16