Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Kozmografiyle karışık, Ramazan ve Bayram düşünceleri..

Kozmografiyle karışık, Ramazan ve Bayram düşünceleri..

Dünyaca ünlü rasadhanelerin (herhangi bir müslüman kişi veya kitlenin ihtiyaçlarını göze alarak değil, özellikle de denizlerdeki med-cezir hareketlerini kendi fonksiyonel gözlemleri gereği) yaptıkları ve internetlerde yayınlanan kozmografik çizelgeler gösteriyor ki, yeni ay’ın (Şevval hilâlinin) yeryüzünden çıplak gözle görülmesi (yani, ru’yet-i hilâl hadisesi) ancak (Salı akşamı) Güney Amerika’nın en güney noktasından olabilecekmiş.. Başka yerden görülmesi, imkansızmış.. Bunun 50 yıl önceki rasad ve iletişim imkanları açısından, dünyanın diğer yerlerindekilere ulaştırılması bile mümkün değildi..
Bu konu, müslümanları her zaman meşgul ediyor.. ‘Niye falan ülke önce, filan ülke sonra?. Niye bütün müslümanlar bir günde başlayamıyor Ramazan veya bayrama.. Müslümanlar bu gibi günlerde olsun, bir birlik oluşturamaz mı? Ve böyle bir birliktelik, ümmetin birliğini göstermek açısından güzel bir fırsat ve daha başka olumlu gelişmelerin yeni adımlarının atılmasına vesile olmaz mı?’ gibi yakınma ve temenniler hep duyulur.
Bugünkü mantıkla, bu durum daha da devam edeceğe benziyor..
Çünkü, ancak Güney Amerika’nın güney ucundan görüldügü akşam üzere, Endonezya ve Malezya’da sabah vakti oluyor.. Keza, Norveç’in kuzeyindeki müslüman ile, Mekke’deki veya Afrika’nın güney ucundaki müslümanın, hilâli aynı günde görmesi mümkün değil, dünyanın yapısına göre.. Yer kürenin birbirine en uzak mekanları arasındaki zaman farkı 24 saat olduğuna ve de, kuzey ve güney kutublarının güneşe ve ay’a karşı konumları farklı olacağına göre, bu farklılık hep olacak.. Nasıl ki, güneşin hareketlerine göre düzenlenen namaz vakitleri, güneşin doğumundaki farklılıklara göre, her yerde farklı farklı oluyorsa, ay’ın hareketlerine göre düzenlenen ibadetlerde de, zaman farklılığı kaçınılmazdır.. Ve herhalde, herkes kendi bulunduğu coğrafyanın ‘ru’yet veya hesab’ durumuna göre hareket etmek durumundadır.. Resul-i Ekrem (S)’den gelen, ‘ru’yet-i hilal esastır..’ şeklindeki rivayetin siyaq ve sibaqındaki ifadeler de esasen, onun gerekçesini ortaya koymaktadır. Çünkü, sözkonusu hadîs rivayetinde, bunun gerekçesi, ‘Biz ümmî (okuma-yazması olmayan) bir toplumuz, hesab bilmeyiz, ru’yet esastır..’ şeklinde gösterilmektedir.. ‘Ru’yet-i hilal olmazsa, o zaman hesaba riayet olunacağı belirtilmiştir.. Çünkü, qamerî ayların 30 günü aşamıyacağı da bir gerçektir.. Ve ‘ru’yet’i esas aldıklarını söyleyenler de sonucu dünyanın başka yerlerine, teknolojinin imkanlarına göre ulaştırıyorlar..
¥
Bir diğer konu.. Tayyîb Erdoğan’ın, Ramazan Bayramı’nın mânasını çarpıtmaya âlet olan bir isimlendirmeye tepki gösterip, ‘Ne demek şeker bayramı, bunun adı Ramazan Bayramıdır..’ demesini, ‘taife-i laicus’, bu gibi konuların başbakanın vazife alanına dahil olmadığını düşünerek kıyasıya eleştirdiler..
Alışılmış başbakan figurleri gözönüne getirilirse, evet, öyle.. Öyle ya, bu bayramın adından, hem de laik bir rejimin başbakanına ne? Ama, problem de işte orada başlıyor..
‘Taife-i laicus’, oruç tutmayıp, iftar sofrasına sıra gelince, yerini heyecanla alan ve,‘Erenler, oruçta yoktunuz, ama, maşaallah iftarda varsınız!’ denildiğinde, ‘A efendim, farzı (farz olan orucu) tutmadık diye, sünneti de mi terkedelim?’ diyen ayyaş kişiyi andırıyor.
Ve onlar, kendi mantıklarınca tutarlı olmak için midir, her nedense, ‘bayram’ı Ramazan’ın ruh ve mânasından soyutlamaya çalışıyorlar.. Bayramı, bir eğlence, sebebini bilmedikleri bir sevinç gösterisi veya bir gelenek, örf, folklorik bir olgu olarak algılıyorlar.. Onun için de, 40-50 yıldır, giderek artan bir ısrarla, ‘Ramazan Bayramı’ için ‘şeker bayramı’ isimlendirmesini yaygınlaştırmaya ve bunu tutturmaya çalışıyorlar. O çevrenin bu bayramı bir de likör gibi alkollü içkilerle ‘kutlama’yı yaygınlaştırma çabaları da bir ayrı ve Ramazan’ın ruhuna ihanet niyetini ve riyakârlıklarını yansıtıyor..
İnancında dikkatli, mütedeyyin müslümanlar bu durumu ızdırabla seyrediyor ve onyıllardır, ‘Ne şeker bayramı, bu Ramazan Bayramı’dır.. Buna şeker, Kurban Bayramı’na da et bayramı mı diyeceğiz?’ diye yakınıyorlardı ve bunun mantıkî cevabı yoktu.
Bu bayrama dünya müslümanları genelde, ‘Iyd-i Fıtr’ / Fitr Bayramı’ derler; Ramazan sonunda, ihtiyaç sahiblerine verilen ‘fitre’yi de içeren ve hatırlatan bir isimlendirmeyle.. Ama, ‘şeker’ isimlendirmesini bizden başka bir yerde duymadım ben..
O halde, Tayyîb Bey’in, başbakan olmanın ötesinde, halktan bir kimse olarak bu tutarsızlığı dile getirmesinde ne zarar var? O söz, mantıken doğru mu, eğri mi; ona bakalım. Tayyîb Bey, böylece, milyonların bamteline dokunmuş, onların duygu ve düşüncelerini de yansıtmıştır.
*ORUÇ TUTANLAR, ORUÇ TARAFINDAN NE KADAR TUTULACAKLAR?
Oruç, gerçekte, başkalarını düşünmek ve öncelemek demek olan ‘digergâm’lığı, dünya çapında yaygınlaştırmayı hedef alan bir ibadet mahiyetindedir de.. Bizi, ‘hodgâm, bencil, egoist’ olmaktan kurtarır.. ‘Öteki, yani cehennem..’ diyen ve insanı, insanın kurdu olarak gören materyalist anlayışın, sadece kendisini düşünen/ düşündürtmek isteyen genel çerçevesine bir başkaldırıdır, oruç ve Ramazan.. Bir insanî medeniyetin başkaldırısı..
Bizim medeniyetimiz, aslında, kapitalistiyle/ komünistiyle, materyalist bir temele oturmuş olan ‘egoist’ bir anlayışa karşı bir başkaldırıdır, ‘digergâmlık medeniyeti..’
Bu temel çerçeveye uygun hareket edebildik mi, Ramazan’da?
Bu açıdan da kendimizi bir hesaba çekmeliyiz.. Midelerimizi, yaşamak için gerekli olan ihtiyacımızı karşılamanın ötesine götüren yiyip içmelere kapatabildik ve fazlalıklarımızı atabildik mi? Gerçekten de ihtiyaç içinde olanların halleriyle ne kadar aynîleşebildik ve onların derdine ne kadar merhem olmaya daha bir yönelebildik?
Materyalist bir dünyada şu veya bu şekilde bizi kuşatan egoizmin hisarlarını ne kadar kırabildik ve nefsimizin arzularını ne kadar frenleyebildik ve bunu bir yeni ve kutlu yaşayış tarzına dönüştürebildik? Eğer böyle yapabildiysek, oruç ibadetinin hedefine yaklaşmışız demektir.. Yoksa, Rabbimizin bizim aç kalmamıza ihtiyacı yoktur.. Ramazan bize bir ruh ve beden disiplini vermeyi de hedeflemektedir.. Bizim insanlık ihtiyacımızı karşılar oruç..
Ramazan’da eğer Rabbimizin övdüğü faziletleri, güzellikleri bir yaşayış tarzı ve disiplini halinde nefsimize hâkim kılabilmiş ve bunu gelecek Ramazan’larda ulaştırmak irademizi geliştirebilmiş isek, oruç tutmaktan öteye, orucun bizi tutması merhalesine ulaşmış ve nefsimize karşı verilen çetin savaşta zafer kazanmışız demektir. Asıl bayram yapmak hakkını da, bu savaştan bu idrakle zafer kazanmış olarak çıktıklarına inananlar kazanmışlardır elbette..
Bu duygular içinde, kendisini o zaferin bir parçası bilen ve onu sahiblenmeyi hakettiklerine inanan ve bunun sevincini yaşayıp bayram yapan herkese tebriklerimi sunuyorum..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi