Strateji merkezleri ne üretir?

Strateji merkezleri ne üretir?

Ankara dün hareketliydi. Siyasi partilerin yeni dönemdeki ilk grup toplantıları yapıldı.

Ancak asıl dikkat çekici gelişme, Genelkurmay Karargahı’na bazı strateji ve düşünce kuruluşlarından temsilciler çağrılmasıydı.

* * *

Önce uzun zamandır yazmak isteyip fırsat bulamadığım bir soruna dikkat çekmek istiyorum.

İlk ciddi örneği ASAM olmak üzere, son 10 yılda pekçok strateji merkezi ya da düşünce kuruluşu ortaya çıktı.

Kuşkusuz bu önemli bir gelişmeydi. Ancak ortaya çıkan ürünlere bakınca aynı iyimserliği korumak mümkün değil.

Bu tür kuruluşlar, başta ABD ve İngiltere’deki örnekler olmak üzere, siyasetin, ihtiyaç sahibi devlet kurumlarının ya da genel anlamda kamuoyunun önüne olup bitenle ilgili analizler ve öngörüler koyarlar.

Kendi ülkenizi ya da dünyayı ilgilendiren önemli gelişmelerde bu merkezlerin ne söylediğine bakarsınız. Hele ülkeyi yönetenlerin bu tür çalışmalara ihtiyacı herkesten daha fazladır.

ABD Başkanı’nı her platformda güçlü kılan, belki de yüzlerce strateji merkezinden süzülüp gelen bilgi ve öngörülerin her zaman masasında olmasıdır.

* * *

Şimdi birkaç ay öncesine dönelim.

Ülkeyi yöneten iktidar partisine kapatma davası açılmış. Toplum gelişmeleri endişeyle izliyor, ekonomide tedirginlik had safhada.

Sözün özü, burnumuzun ucunu görmekte zorlanıyoruz.

Dönüp bakıyoruz strateji kuruluşlarına. Acaba bu konuda kapsamlı bir araştırma, en azından ciddi birkaç makale var mı diye.

Sonuç; hayal kırıklığı.

SETA’nın yayınladığı birkaç makale dışında bu konuda kimseden ses yok.

Kapatma davası, Türkiye’yi, siyaseti, ekonomiyi, bölgemizi, hatta dünyayı nasıl etkiler; hangi karar, hangi sonuçları üretir.

Bunları herhangi bir düşünce kuruluşumuzdan okuyan, dinleyen var mı?

Maalesef yok.

O zaman çevir gözünü Washington’a, Londra’ya. Oradaki raporlara, öngörülere bak; sonra yoluna devam et.

Özeti bu.

* * *

Dün siyasi partilerin grup toplantılarına bu gözle baktım. Muhalefetin önerilerini dinlemeye çalıştım.

Hiçbirinde sağlam bir stratejik çalışmaya dayanan, soruna yeni bir yaklaşım getiren bir ufuk göremedim.

Elbette işin arz-talep dengesini de unutmamak gerekiyor.

Siyaset bunu talep etmiyorsa, ortaya böyle ürünler de çıkmıyor.

* * *

Genelkurmay karargahına hangi kuruluşlar ve temsilciler çağrıldı, bilmiyorum.

Ancak toplantının gündemi hakkında bir parça fikrim var.

Aktütün saldırısının ardından ortaya çıkan manzaranın en ürkütücü yanı, bu işi analiz etmesi beklenen pekçok ismin soğukkanlılığı bir kenara bırakıp, adeta toplumu tahrik yarışına girmesiydi.

Bunlar arasında ilk sırayı ne yazık ki bazı emekli askerler alıyor. Elbette herkes onların kendi görev dönemlerindeki tecrübelerine saygı duyuyor. Ancak terörün geldiği nokta, kazandığı boyutlar ve uluslararası dengelerle ilgili yeterli donanıma sahip olmadan konuşmak; hele bunu kişiselleştirmek son derece tehlikeli sonuçlar üretiyor.

Elbette bu yanlışlar emekli askerlerle sınırlı değil. Kendi bulunduğu ideolojik duruşu yansıtan pekçok araştırmacı ya da akademisyen de aynı tehlikeyi besleyen değerlendirmelerde bulunuyor.

İşte Genelkurmay’daki toplantı bu yönüyle, nelerin konuşulacağının değil, konuşulmaması gerektiğinin ele alınacağı bir özellik taşıyor. Nitekim bu konularda duyulan rahatsızlık, Genelkurmay tarafından verilen son brifingte ifade edilmişti.

Tekrar vurgulayalım. Bu dönem ne söylediğimize ve nasıl söyleyeceğimize çok dikkat etmemiz gereken özellikler taşıyor.

Bilmiyorsak, susmayı da öğrenelim artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi