Bu resmî ideolojiden elçekmezsek, daha çoook bocalarız..
Ülkelerin, toplumların çok büyük açlık felaketlerinden de kırıldığı görülmüştür, ama, bizim gibi verimli bir coğrafyada yaşayanlar için, bu, epeyce zayıf bir ihtimaldir. Toplumları, ülkeleri mahveden, tarih sahnesinden süpüren şey, adâletsizliktir.. Çünkü, zulüm, bir toplumu bir arada tutan kalbî değerleri, duyguları, akl-ı selimi, mantığı vurur..
Bu bakımdan ekonomik buhranları küçümseyemeyiz elbette, ama, kalbimize, beynimize, duygu ve inançlarımıza yönelik saldırıların mahvediciliğini de asla ikinci dereceye atamayız..
Bizim ülkemiz bugün, bu yaralanışların sancıları içinde.. Ve, milletimiz, İslâm Milleti, hele de I. Dünya Savaşı’ndan emperyalistlerce ve onların yerli kuklalarınca, kalbinden, beyninden vurulmuş ve insanları, insanî değerler, taqvâ ve fazîlet açısından değil, kan soyu ve dil bağıyla bir arada tutmayı öngören bir resmî ideolojinin pençesiyle yere çarpılmıştır.
Hiçbir gerçekliğe dayanmayan ve sadece birtakım coşturulmuş sahte duygularla yüceltilen ‘ulus-devlet’ anlayışı, bir zamanlar, büyük şehirlerin İttihadçı kadrolarının ve uzantılarının dünyalarını süsler ve bunun dışındaki bütün ülkeyi ve halkını dışlarken.. Sonunda, ülke ve halkın tamamı, asırlardır yabancısı olduğu bir kavmiyetçilik ateşinin içine sürüklenmiştir..
Ama, bugün ülke coğrafyası dışında kalsalar bile, asırlarca aynı coğrafyadaki kardeşler olarak yaşadığımız ve amma, kalblerimizi ve beyinlerimizi mahveden ‘resmî ideoloji’nin etkisiyle, düne kadar ‘aşiret reisi’ diye aşağılanan insanlarla, yaşanan son acılardan sonra olsa da, bu kanlı yaraya bir çözüm aramak merhalesine gelinmiş olması yine de umut vericidir. Ülkemize ârız olan akıl tutulması ve kalb spazmları, bu yönelişle, inşaallah atlatılır..
Ancak, bu noktada hepimize büyük vazifeler düşmekte..
İki tarafında da acı çeken insanların, dahası müslüman insanların/kitlelerin sadece kendilerini haklı görmek gibi bir eğilime kapılmadan, adaletle ve kendisini karşıdakinin yerine koyan bir ‘digergâmlık’ anlayışıyla yaklaşması gerekmektedir, sosyal problemlere.. Bu, adâlet için şarttır.. Adâlete değil de zorbalığa veya entrikaya ve günübirlik maslahat ve menfaatlere göre davranılırsa, herkes birbirine oyun oynar ki, o zaman, facia daha da büyür..
Bu vesileyle, hepimize düşen ağır sorumluluklar vardır.. Yazılarımızda, sözlerimizde, duygularımızda İslâm’ın cihanşumûl ve mutlak doğru ölçülerinden daha bir beslenmeliyiz..
Bu noktada, hele de, yazıların, sözlerin alabildiğine yaygın şekilde iletilmesine büyük kolaylıklar sağlayan internet daha bir önem kazanmakta.. Çünkü, kendisini gizleyen kimseler, gerçek kimliklerini ortaya koymadan, kendileri dışındakileri veya toplumda düşman olarak görmek-göstermek istedikleri kitleler üzerine en zehirli oklarını bir anda, milyonlar halinde fırlatabilmekteler, bu teknolojik imkanla..
İNTERNETTEN FIRLATILAN ZEHİRLİ OKLARA DİKKAT!
İnternet sitelerinde öylesine ırkçı, öylesine alçakça yazılar var ki, bu siteler nasıl kontrol edilmez, hayret etmemek mümkün değil.. Ve bunu, haydi ne mal olduğu bilinen mâlum laik/kemalist yayınların internet siteleri için yadırgamıyabiliriz, ama, ‘İslâmî eğilimleri’ bilinen çevrelere veya yayın gruplarına aid internet siteleri bile bu gibi saldırganlıklara nasıl âlet olur? Ki, o yazılanlar karşısında, ben bir müslüman olarak utanç duyuyorum.. Hele de, ‘türk-kürd mes’elesi’nin gündeme geldiği yerlerde, daha çok da, kürd kökenli olmayanlarca yazılan öyle saldırgan yorumlar var ki, ben de köken olarak, kürd etnisitesine mensub olmadığım halde, yazılanlar kanımı donduruyor.. Ki, bu gibi yazıları yayınlayan ‘İslâmî eğilimli’ siteler bir yana, bu yorumları kaleme alanların da, ifade tarzlarından, genelde, İslâmî terminolojiye yabancı olmadıklarının anlaşılması, insanı daha bir kahrediyor..
Ben inanıyorum ki, bu yazım üzerine bile, ‘kürdlere yalakalık yapmak’la suçlanacağım..
Bu gibi siteleri kim yönetiyorsa, gelen her mesajı fikir açıklanması açısından değil, ama, hakaret ve hele de sosyal fitneleri körüklemeyebilecek mesajları niçin engellemezler?
Kaldı ki, kontrolü teknolojik olarak imkânsız değildir.. Gelen her mesaj, otomatik devreye sokulmaz, süzgeçten geçirilir, olur-biter..
Bir örnek zikredeyim.. Bir süre önce, bir genç arkadaşa uğradım. O arkadaş, benimle doğru dürüst ilgilenemedi, bile.. Çünkü gözü devamlı internetteydi. Ne yaptığını sorduğumda, dedi ki: ‘Saati 7-8 euro’dan bir iş aldım.. Bütün cep telefonlarının SMS mesajları önce buradan geçiyor ve ‘anti-semitizm’ (yahudi düşmanlığı) veya ‘terör övgüsü’ mahiyetinde olanlar, karşı tarafa geçmeden, buradan temizleniyor. Ben özel şifreyle merkeze bağlanıyorum ve bana belli numaralar arası bir kesit veriliyor, evimde, 5-6 saat SMS mesajlarını kontrol ediyorum.. Belirlenen ölçülere uymayanları siliyorum, muhatabına ulaşmıyor.. Elbette benim doğru çalışıp çalışmadığım da kontrol ediliyor.. Ama, bu dili tam bilmediğim için, anlamadıklarımı da engelliyorum..’
Dünyada bu teknolojik imkanlar böyle kullanılıyor. Ki, bazı yüksek makamlı resmî kişilere, veya TSK’ya gönderilen elektronik mesajlarda bir rahatsız edicilik hissedilirse, hemen, o mesajların IP çıkışları belirlenip, suçlu görülenlerin mahkemelere gönderildiğini haberlerden okuyoruz.. Bir milleti bir kan zehirlenmesine sevkedecek o mesajlar bunlardan daha mı önemsizdir yani? Geçen gün, kürd halkını aşağılayan bir yazı yayınlandı, internet sitelerinde.. Kürd halkına, ‘Ne verdiniz, ülkeye?’ gibi aşağılayıcı, haince, şeytanca tahrikler dolu suçlamalar vardı.. Sanki, Almanya’daki ‘neo-nazi’lerin Türkiye’lilere hitab eden yazı ve mesajların aynen tercümesi idi.. Çünkü, onlar da, ‘Bize yemeklerinizden başka ne verdiniz? Kaçakçılık sizde, uyuşturucu ticareti sizde, töre cinayetleri sizde.. Katillikler sizde..’ vs. diyorlardı..
Bu son alçakça yazı, ‘....Solu’ isimli dergide geçen sene yazılan, ‘kürdlerin dükkanlarından alışveriş yapmayın, restoranlarına gitmeyin, zaten bize lahmacundan başka ne verdiler?’ gibi alçakça çağrılardan da alçakçaydı.. Yazının altındaki imzanın sahibi olarak gösterilen kişi, ‘Doğan Medya Grubu’nun Posta isimli gazetesinin Ankara Temsilcisi idi.. Ama, o bunu yalanladı.. Ne var ki, o yayın grubu, bunu kimin yazdığını belirleyecek bir gazetecilik yapmaya gerek görmedi.. Başka şeyler olsaydı, yalanlar bile uydururken..
Büyük fitne günlerindeyiz.. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, İslâm inancı temelinde birleşen milletimizin kalbinin, sadece bir kavmi en üstün bilen zehirli laflar üreten ‘resmî ideoloji’ tarafından yaralanmasının, beyinlerimizin ve duygularımızın tarumar edilmesinin perişanlıklarını yaşıyoruz ve bundan bu ‘resmî ideoloji’ tekerlemeleriyle de kurtulacak değiliz.. Kurtuluş, kendi kalbimizdeki inanca tutunmaktadır.. ‘İnne ekremekum indallahe etqakum..’ (En üstün olanınız, Allah’ın dinine en çok bağlananızdır.)
Kurtuluş reçetemiz, ‘Elhamdulillah müslümanım..’dan geçmektedir, ‘ne mutlu şu kavimdenim, bu kavimdenim’ gibi şeytanî şiarlardan, slogan ve tezahürlerden değil..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.