Çözüm halkın PKK'dan bıkması değil
Son Diyarbakır saldırısı terörün 2008'in ilk günlerinde, ülkenin gündemine diğer gündem maddelerini sollayarak girmesini sağladı. Yılın ilk günlerinde gerçekleşen ve dördü öğrenci, beş sivilin ölümü yetmişe yakın insanın da yaralanmasıyla sonuçlanan “açık seçik terör eylemi” örgütün eylem tarihinde yeni bir döneme girdiğinin işareti olarak okundu. TSK'nin arka arkaya düzenlediği operasyonlarıyla bunaldığı söylenen örgütün, Türkiye'nin son diplomatik çabaları sayesinde uluslararası desteği de iyice kaybedip yalnızlaşınca can havliyle saldırılarını arttırdığı söylendi.
Doğrusu olaya böyle bakıldığında hem terörün hem de terörü besleyen şartların anlaşılması mümkün olmaz. Bir defa PKK'nın bu yolları şimdiye kadar hiç denemiyor olduğu doğru değildir.
örgüt aslında uzun bir aradan sonra bir buçuk sene önce tekrar başlattığı ve geçtiğimiz yılın bahar aylarına doğru iyice tırmandırdığı eylemlerinin hiç birinde, daha önceki dönemlere nazaran, bölge halkı açısından makul veya haklı karşılanabilecek bir gerekçeye dayanmıyordu.
15 ay önce yine Diyarbakır'da bir parkta bir çocuğa taşıttırılan termosla gerçekleştirilen bombalı eylem, Ulus'taki Anafartalar çarşısındaki intihar saldırısı, kime isabet edeceği belli olmayan mayınlı pusulu saldırılar, Beytüşşebap'ta 12 Kürt köylüsüne yönelik minibüs katliamı gibi eylemler ile son Diyarbakır saldırısı arasında bir mahiyet farkı yok.
Bu arada PKK'nın Kuzey Irak'taki hedeflerine yönelik operasyonların somut faydaları veya etkileri halen ortaya çıkmış değildir. ABD'nin sağladığı taze istihbaratın neye yaradığı da henüz belli değil. özellikle Diyarbakır'ın orta yerinde gerçekleşebilen bu saldırı, Mecidiyeköy ve Van'da gerçekleşmeden önlenen saldırılar ve dahası son günlerde büyük şehirlerde ortaya çıkan araç kundaklama eylemleri ABD'nin bu aşamada sağlayacağı istihbaratın bir kıymet-i harbiyesinin kalmamış olduğunu gösteriyor.
Emniyet teşkilatını önleyebildiği saldırılardan dolayı tebrik etmek gerekiyor. Ancak 50 saldırı hazırlığının 49'unu zamanında istihbaratla ve müdahaleyle önlese bile bir şekilde önleyemeyebileceği bir tek saldırının maliyeti bile yine de yeterince ürkütücü. Bu tablo bugün PKK'nın özellikle bir buçuk yıldır sürdürdüğü yeni dönem konseptinin hiç değişmediğini yeterince gösteriyor.
örgütün bu dönemdeki eylem konseptinin terör olması aslında siyasal ve hukuki düzeyde hiçbir şey talep etmediğini de gösteriyor. örgütün siyasal hedefi siyasetin Kürt sorunuyla ilgili sonuç alıcı bir aşama kaydetmesini önlemekten başka bir şey olamaz. Sınırları nasıl çizilirse çizilsin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden PKK kendine göre bir yardım ve yataklık ummaktadır. Bunun böyle olması örgüt sosyolojisinin çok basit gerçekleriyle açıklanabilir.
örgüt aslında özellikle 2002 yılında girilen yeni demokratikleşme süreciyle birlikte varlık nedenlerini tamamen yitirmişti. Ancak, varlık nedenini yitirmiş olan örgütün kurumsal varlığı devam etmektedir ve bu örgüt kurumsal varlığın devamına, bu çıkarlarının korunmasına yönelik reflekslere de sahiptir. Bugün Kürtleri koruma, temsil etme veya haklarını geliştirme yönünde önünde bir alan kalmamış olan örgütün bir hayatta kalma, kurumsallaşmış çıkarlarını koruma ve kollama sorunu vardır. Yeni dönemdeki terör eylemleri örgütün kendini koruma refleksine dayanıyor ve örgütün hayatta kalma çabası herkesten önce Kürtler için pahalıya mal oluyor. Böylece PKK, Kürt sorununu rehin almaya çalışan eylemleriyle Kürtlerin en önemli sorunu haline gelmiştir.
PKK'yı bu yeni dönemde etkisiz hale getirmenin yolu Kürt sorununu PKK'nın elinde rehin olmaktan kurtarmaktan geçiyor. Kürt sorunu konusunda demokratik açılımlara yönelen bir siyaset PKK'ya bir şantaj alanı bırakmayacaktır.
PKK'nın son eylemleriyle taban kaybettiği ve Güneydoğu halkının terörden ve terör örgütünün faaliyetlerinden bıkmış olduğu doğrudur. Ancak bilinmelidir ki, Kürt sorununun veya terör sorununun veya Güneydoğu sorununun çözümü halkın PKK'dan veya terörden bıkması değildir. PKK örgütsel varlığını sürdürme havliyle terör eylemlerinde ısrar etmeyi işin doğası gereği sürdürse bile, terörü mazeretsiz bırakacak açılımcı siyaset tek çözümdür.
Eve dönüş yolunun nasıl açılacağını soran Berat özipek'in de (Star, Açık Görüş, 6 Ocak 2008) dediği gibi “eve dönüş” ü bir çözüm olarak temin etmek için bile öncelikle dönülecek evin şartlarının hazırlanması gerekiyor. Evi kaçılacak bir huzursuzluk ortamı olmaktan çıkarmak gerekiyor. Aksi takdirde evden kaçıp gitmiş olanın gittiği yerden bıkıp geri dönmesi belki mümkün olur ama ev ortamının onu yeniden kaçırmaması temin edilemez.
Hele, zaten evde yaşamakta olanların, kaçıp gitmemiş olanların, sadece bıkkınlıklarıyla mutlu olmalarını beklememek gerekiyor.