‘İşkenceye sıfır tolerans’ insan öldürüyor!
Evet, ‘işkenceye sıfır tolerans’ en sonunda insan öldürdü.Resmi merci ve makamlar epey bir süredir ‘işkenceye sıfır tolerans’ diye bir şey tutturmuş gidiyorlar. Bu tuhaf sloganın, Türkiye’nin, 12 Eylül rejiminden kalma ‘sistematik işkenceci’ görüntüsünü silmeye yardım edeceği umulmuş olsa gerek.
‘Tuhaf’ dedim ya, sahiden, bu ne biçim slogandır? İşkence gibi bir vahşetle ‘tolerans’ı bir araya getiren hangi akıldır? Neden, meselá ‘işkence kesinlikle yasaktır’, ‘işkence bir insanlık suçudur’ değil de, ‘işkenceye sıfır tolerans’?...
İşkenceye karşı olmanın rasyonelini ‘tolerans göstermemek’le tanımlamanın bu işin tabiatına hiç de uygun olmadığını sloganın mucitleri galiba akıl edememişler. İşkenceye kesin olarak karşı çıkmak insani bir zorunluluk ve ahlákın kategorik bir buyruğu olduğuna göre, hangi salim akıl ‘işkenceye tolerans gösterelim mi göstermeyelim mi?’ diye düşünür?...
Hasılı, ‘gerektiğinde’ işkenceye karşı anlayışlı da olunabileceğini çağrıştıran bu slogan gerçekten de akıl almaz bir şeydir!
Zaten işe de yaramadı. Ülkemizde sistematik işkence uygulaması bir ara ortadan kalkar gibi göründüyse de, ‘münferit’ işkence olayları son zamanlarda maalesef yeniden canlandı. Nihayet Engin Ceber adlı gencin cezaevinde memurlar eliyle katli, ‘işkenceye sıfır tolerans’ın devletin insan öldürmesine mani olmadığını gösterdi.
Olayı biliyor olmalısınız: Sokakta dergi satan ve daha önce bir arkadaşının güvenlik güçlerinin kurşunuyla sakat kalmasını protesto eden 17 yaşındaki bir genç polisce önce gözaltına alınıyor, sonra tutuklanıp cezaevine konuyor ve en sonunda Metris cezaevinde işkenceden ölüyor, daha doğrusu işkenceyle öldürülüyor.
Şimdi hep birlikte sormamız gerekiyor: Bir ‘hukuk devleti’nin memurları böyle bir cinayeti nasıl işleyebildiler? Bir çocuğa bu şekilde kıymaya yürekleri yetenler bunu ruh sağlıkları bozuk olduğu için mi -veya sadece bunun için mi- yaptılar? Yoksa, işkence yaptığı için daha önce hiç bir memurun doğru-dürüst müeyyideye maruz kalmamış olduğu bilgisinin verdiği güvenle mi yaptılar bunu? Yahut, bu gibi işler yukarıdan aşağıya işleyen emir-komuta veya tolerans zinciri içinde mi gerçekleşiyor?...
Bütün bunların yetkili makamlarca ortaya çıkarılması ve kamu oyunun bu konularda aydınlatılması şarttır. Üniformalı katiller her kimse, bunların yargı önünde hesap vermeleri, ama ondan önce ‘açığa alınmaları’ ve sonunda meslekten çıkarılmaları gerekiyor.
Adalet Bakanı’nın bu konuda yaptığı açıklama ilk bakışta ümit vericidir. Nitekim, Bakan Mehmet Ali Şahin hem bu cinayette rol aldığı düşünülen 19 personelin geçici olarak görevden uzaklaştırıldığını ve haklarında gerekli işlemin yapılacağını açıkladı, hem de bu cinayet için devlet ve hükümet adına özür diledi.
Şüphesiz, bu önemlidir, ama yine de yeterli değildir. Bu meselenin kararlılıkla takip edilip üstüne gidilmesine ve bir daha buna benzer skandalların olmayacağına dair hepimize güvence verilmesine ihtiyaç var. Çünkü, daha önceki işkence olaylarının faillerine şimdiye kadar hukuk pek işletilemedi. Hatta, mahkeme kararıyla aranan ve bir türlü ‘bulunamayan’ kimi işkence sanıklarının resmi görevlerine devam ettikleri durumlara da rastlandı; her nasılsa yargılama sonunda doğru-dürüst ceza almayan veya beraat eden işkencecilere de tanık olduk.
Bu sefer de böyle olmamasını istiyorsak, medyanın ve kamu oyunun bu meselede her daim ‘fikr-i takip’ üzere olmaları gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.