Paşalar söz konusuysa, millet teferruattır!
- Lütfü Bey; ordu ile ilgili en küçük bir eleştiride “Orduyu yıpratmayalım, çünkü ordunun yedeği yok” şeklinde bir görüş öne sürülüyor. Ne diyorsunuz bu görüşe üstadım?
- Bir kere orduyu topyekûn eleştiren yok; Mehmetçiği eleştiren yok; eleştirilen, görevini gereği gibi yapmayan paşalar. Hadi kendi adıma konuşayım; benim eleştirilerim orduyu yıpratmak için değil, yapılan hatalardan, ihmallerden ders çıkartılsın ve bir daha yapılmasın diye yapılırlar. Hem ordunun yedeği yok da milletin yedeği var mı? Asıl milletin yedeği yok. Aslolan millettir. Devlet de, ordu da milletten sonra gelir. Millet olmadan devlet de, ordu da olur mu? Ama bu ülkede öyle yanlış bir anlayış var ki, önce ordu geliyor, sonra devlet geliyor, sonra da millet geliyor. Bu ülkede millet devlet içindir, millet ordu içindir anlayışı hüküm sürüyor. Zaten onun içindir ki bu ülkede “Orduyu yıpratmayalım” denir, “Devleti yıpratmayalım” denir, ama “Milleti yıpratmayalım” denmez. Millet devletin de, ordunun da hizmetkarı olmaktan öteye gidemez. Üstüne üstlük bu millet devletten, ordudan zılgıt da yer, sopa da yer. Hatta bir zamanlar Güneydoğu’da olduğu gibi bazı komutanlar milletin efendisi denilen köylülere dışkılarını bile yedirirler. Bu ve benzeri uygulamaları dile getirdiğimizde de bize hemen “Orduyu yıpratmayalım” derler. Bizi ordu düşmanı gibi görürler. Bizi ordu düşmanı olarak görmemeleri için bazı komutanlar köylülere dışkılarını yedirecek ve biz de bu vahşeti görmemezliğe geleceğiz, öyle mi? Bizi ordu düşmanı olarak görmemeleri için darbeci paşaların hukuku, demokrasiyi katletmelerine, masum insanları asarak, işkenceden geçirerek, zindanlarda çürüterek katletmelerine hiçbir tepki göstermeyeceğiz, öyle mi? Bizi ordu düşmanı olarak görmemeleri için onlarca yıldır sürmesine, onbinlerce şehit verilmesine rağmen bir türlü bitmeyen PKK ile mücadelede Genelkurmay’ın, paşaların kusuru, ihmali, rolü olup olmadığını sorgulamayacağız, öyle mi? Acaba kendi vatandaşlarına dışkısını yediren, kendi hükümetlerini darbeyle deviren, kendi aydınlarını hapislerde çürütenler mi orduyu yıpratıyor, yoksa biz mi? Acaba 12 şehit verilen Dağlıca baskını sırasında katıldığı düğünde eğlenmeye devam eden komutanlar mı ve göz göre göre gelen, 17 şehit verilen Aktütün baskını sırasında golf oynamaya devam eden paşalar mı orduyu yıpratıyor, yoksa biz mi? Bunları yapan ordu mensuplarına bunların hesabını sormayalım mı, yaptıkları hiçbir şeyi sorgulamayalım mı? Yahu bu ülkede “Orduyu yıpratmayalım”, “Devleti yıpratmayalım” diyen çok da, niye bizim gibi “Milleti yıpratmayalım” diyen yok? Devlet ile ordu söz konusu olduğunda millet teferruattan mı sayılıyor yoksa?!
“POSTAL YALAYICI”, TÜKÜRDÜKLERİNİ YALATTI!
- Türkiye Kuzey Iraklı Kürtlerin lideri Mesut Barzani ile masaya oturarak PKK sorununun çözümü için temaslara başladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz Türkiye’nin attığı bu adımı?
- Siviliyle, askeriyle Türkiye’yi yönetenler daha düne kadar Mesut Barzani için aşağılayıcı ifadeler kullanıyordu. Hatta Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Mesut Barzani için “Postal yalayıcı” diyordu. Ancak şimdi onu aşağılayanların düştüğü duruma bakın. İşte Türkiye’nin temsilcisi görüşmek için Mesut Barzani’nin ayağına kadar gidiyor. Üstelik Türkiye’nin temsilcisi, Mesut Barzani’nin karşısında son derece ezik duruyor. Elbette bu durum Mesut Barzani’yi fevkalade mesut ediyor. Ve daha düne kadar Barzani için “Postal yalayıcı” diyen Türkiye’nin yöneticileri böylelikle tükürdüklerini yalıyor! Türkiye daha düne kadar aşağıladığı, “Aşiret reisinden başka bir şey değil” dediği Barzani’ye devlet başkanı muamelesi yapıyor. Daha düne kadar “Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasını savaş sebebi sayarız” diyen Türkiye, Kuzey Irak’taki Kürtlerin lideri Barzani’ye devlet başkanı muamelesi yapmakla, adeta Kürt devletini de kabullenmiş oluyor. Bütün bunları niye anlatıyorum? Çünkü “Bugün PKK sorununun çözümü için Kuzey Iraklı Kürtlerin lideri Mesut Barzani ile masaya oturan Türkiye, yarın öbürgün bu sorunun çözümü için PKK lideri Abdullah Öcalan ile de masaya oturamaz mı” sorusunu ortaya atmak istiyorum. Hemen “Türkiye asla Abdullah Öcalan ile masaya oturmaz” denilmesin. Dün ne olmaz denilenlerin bugün olduğu bir zahmet hatırlanıversin. Türkiye dün “Postal yalayıcı” dediği Mesut Barzani konusunda bugün tükürdüklerini yaladığına göre, yarın öbürgün de Abdullah Öcalan konusunda tükürdüklerini yalayamaz mı? PKK sorununun çözümü konusunda onunla aynı masaya oturamaz mı?
EKMEĞİN PİŞKİNİ İYİ, İNSANIN PİŞKİNİ KÖTÜ!
- Kısa bir süre önce emekli olan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'a alınan trilyonluk arabayla ilgili eleştiriler gündemdeki yerini koruyor. Bu arada kendisine o arabayı devlete iade etmesi için çağrılar da yapılıp duruyor. Bununla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?
- Ekmeğin pişkini iyidir ama insanın pişkini kötüdür! Yahu millet sana "O arabadan in" diye bas bas bağırıyor, sen ise "O arabaya bin" denmiş gibi pişkince bir tavır sergiliyorsun. Şu fakir milletin parasıyla alınan o arabaya binmeye devam ediyorsun. Böyle yapmakla sadece o arabaya değil, milletin sırtına da biniyorsun! Gerçi diyeceksiniz ki millet 17 şehit verildiği sırada tatilini bile kesmeyen, hatta bulunduğu yere getirilen şehidin cenazesine bile gitmeyen Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu'na istifa çağrıları yapıp duruyor da ne oluyor? Komutanımız gayet pişkin bir tavırla bu çağrıları duymamazlığa geliyor! Nasıl Aktütün baskınında askerlerimizin şehit edilmesini duymamışsa, bu istifa çağrılarını da duymuyor! Tıpkı Kuzey Irak'ta ABD'li askerler ile peşmergelerin Türk subaylarının başına çuval geçirmesi üzerine o dönemin Genelkurmay Başkanı'nın kendisine yönelik istifa çağrılarını duymamazlığa gelmesi gibi. Zaten bizim ülkemizin subayıyla siviliyle yöneticileri en bağışlanmaz hataları yapsalar da istifa etmeyi bilmezler, istifade etmeyi bilirler! Devletin kendilerine sağladığı imkanlardan sonuna kadar istifade etmeyi bilirler! Bir anlamda sonuna kadar milletin sırtına binmeyi bilirler! Ama artık yeter. Hiç değilse emekli olmuş paşalar, bürokratlar şu fakir milletin parasıyla alınan trilyonluk arabalara binmesin. Bir an önce o trilyonluk arabalardan inip, milletin sırtındaki yükü hafifletsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.