Yasakçı olmak şart mıdır?
Hikayeyi bilirsiniz. Temel ve Dursun kıraathanede oturup laklak ederken, önlerinden bir bakan konvoyu geçer.
Bakanın geçişi sırasında sırasındaki ihtişam, Temel’i heyecanlandırmıştır. Biraz düşündükten sonra Dursun’a dönerek:
- Karar verdim, bakan olacağım, der.
Bakan olmak ve Temel’in vasıfları arasında bir bağ kuramayan Dursun, arkadaşının cüretine şaşırmış bir şekilde sorar:
- Bakan olmak mı? Deli misin ula?..
Temel’in cevabı manidardır:
- Niye ki, şart midur?..
Deli olmak, bakan ya da başka birşey olmanın şartlarından biri değildir elbette. Ancak yasakçı bir zihniyete sahip olmak, rektör ya da dekan olmak için temel bir şart galiba!..
Habertürk TV’de Balçiçek Pamir’in sunduğu “Söz Sende” proğramına katılan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ, dikkat çekici sözler sarfetmiş.
Prof. Taluğ, ‘üniversitelerin toplumdan uzak kurumlar haline geldiğini’ söylemiş mesela.
“Üniversiteler kapılarını halka açmalıdır” diyen Taluğ, “ne yazık ki bizim de bu konuda eksiklerimiz var” demiş. (Habertürk, 14.10.2008)
Ne kadar doğru!..
Prof. Taluğ’u doğru söylediği için tebrik etmek ve hemen ardından da, en azından görev süresi içerisinde, Ankara Üniversitesi’ni halkımıza açmak hususunda bazı adımlar atmasını beklemek gerek.
Çünkü üniversitelerin kapılarının halka açılması, bu kurumların hayata açılması, ülkeye açılması demek aynı zamanda.
Ama Prof. Cemal Taluğ’un bundan sonra söyledikleri, bu husustaki hevesimizi kursağımızda bırakacak nitelikte sözler.
Balçiçek Pamir’in başörtüsü ile alakalı sorusuna vermeye çalıştığı cevaplar, üniversitelerin halka açılması taraftarı olan Sayın Rektörümüzün, özellikle bu hususta kafasının biraz karışık olduğunu ortaya koyuyor.
Şu sözlere bakın: “Ben bir kamu üniversitesi yöneticisiyim.(…) Kamu üniversitesi kamunun kuralları neyse onu yapmak durumunda. Yani biz kamunun, Meclisin aldığı kararların üstüne çıkma hevesinde filan olan, asarız, keseriz diyen insanlar değiliz.(…) Tabii türban konusu çok tartışılan bir konudur. Çok önemli bir konudur. Üniversitelere bu konuda baskı yapmamak lazım. (…) Ben kapanmanın eğitimle çok da uyuşabileceğini sanmıyorum. (…) Kapanmış bir insanla ben eğitimci olarak rahat edemem.(…) Ama insanların değerlerine saygı göstermemiz gerekir.”
Başörtüsü hususunda katı uygulaması ile bilinen, kendisinden önceki Rektör, Prof. Dr. Nusret Aras’la ilgili olarak da şunları söylüyor Prof. Taluğ:
“Nusret Hoca bir kamu görevlisi olarak gerçekten görevinin gereğini yapmıştı. Türbanla öğrenciyi bugün bizim derslere alma olanağımız yoktur. Nusret Hoca da bunu yapmıştır.”
Kamu, ‘halka hizmet veren devlet organlarının tümü’ manasına geldiği gibi, ‘bir ülkedeki bütün halk’ manasına da geliyor.
Bu ülkedeki bütün halk yani kamu, başörtüsü hususunda serbestiyetten yana.
Ama üniversiteleri halka açmaktan bahsedebilen zihniyet, halkın ziyaret için olsun üniversiteye girmemesi için kafasından kurallar vaz ediyor.
O zaman üniversiteleri hangi halka açacaklar acaba?
Görevinin gereğini yapacak kamu görevlilerinin uyması gereken kurallar, öncelikle kanunlardır; kimin neyi nasıl yapacağı kanunlar ve onlara uygun olarak çıkarılacak diğer mevzuatla belirlenir, çünkü.
Hekim olan Prof. Aras ve ziraatçi olan Prof. Taluğ, görevlerini yerine getirirken, neden ‘kılık kıyafetin serbest olduğunu’ amir YÖK Kanunu Ek 17. Madde’yi değil de, akla ziyan zorlamalarla oluşturulan yasakçılığı tercih etmiş ve etmektedirler?..
Yoksa rektör olabilmek için, yasakçı olmak şart mıdır?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.