Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

İslâmî çözümleri, ‘sadece biz temsil ederiz’demeden sunmak v

İslâmî çözümleri, ‘sadece biz temsil ederiz’demeden sunmak v

‘Numan Kurtulmuş’ ismi, bizim çocukluk yıllarımızın en saygın isimlerindendi.. Büyüklerimiz, kendi aralarında, konuşurlarken, ‘Evlerimizde, ‘Numan Kurtulmuş’un ‘Amentü Şerhi’ bulunsun mutlaka..’ tavsiyesinde bulunurlardı, birbirlerine..
Biz o kitabın mânasını kavrayamadığımız zamanlarda bile, biz Numan Kurtulmuş ismiyle bir kalbî ünsiyet peydâ etmiştik.. O kitabın değerini ve o zamanlardaki hizmetini de daha sonraki yıllarda idrak etmeye başlayacaktık..
Aradan uzuun yıllar geçti. Nûman Kurtulmuş ismini yeniden duyduğumda, ilk düşündüğüm, bu ismin, o Nûman Kurtulmuş’la bir kan bağının olabileceği ihtimali idi.. Nitekim de öyle idi ve bu isim, ‘torun Numan Kurtulmuş’ idi.. Ve gönül rahatlığıyla söylenebilir ki, dedesine, ailesinin ismine yakışan bir yeni nesil Nûman Kurtulmuş tipiydi..
Ve sonra Nûman Bey’le şahsî tanışıklığımız, yakın temaslarımız, uzun sohbetlerimiz oldu..
O, İslâmî kimliği ve efendiliğiyle saygın bir isim olarak temayüz etti, hep..
Bu sohbetlerimizde, -eski arkadaşlarından nicelerinin en ağır suçlamaları yaptıkları- Tayyîb Erdoğan ve arkadaşları hakkında olumsuz tek kelime bile söylemiyordu, asla.. Bu yüzden, kendi partisinden -fiîlen- yüksek derecede sorumlu bazıları, onu ağır şekilde itham ediyorlardı, onun ‘AK Parti’yle gizli bir gönül birliği olduğu’ şeklinde..
Halbuki, onun o tavrı, müslüman kimliğin(in) gereği idi..
Geçen sene, seçim öncesinde, Tayyîb Bey, kendisini davet edip, birlikte siyaset yapmak teklifinde bulunduğu zaman, o bu teklifi kibarca reddetti..
Buna rağmen, partisinin önde gelen bazı isimleri, Nûman Bey aleyhinde bir hava oluşturmayı sürdürüyor ve hattâ onun, Tayyîb Bey ve arkadaşlarından daha da tehlikeli olduğunu söylüyorlardı.. Çünkü, onlar hiç değilse çekip gitmişlerdi.. Bu ise, içerde kalarak bir ‘Nûman Fitnesi’ oluşturuyordu; bu, onlardan daha da tehlikeli görülüyordu.. Bunu söyleyenler o siyasî hareket içindeki eski nesiller arasında öylesine etkin isimlerden idilerdi ki, onlardan bazıları, Nûman Bey’i suçlamakta, hattâ itikadî argümanları bile kullanıyorlar ve onu da, tıpkı Tayyîb Bey’e yaptıkları gibi ağır şekilde suçlayabiliyorlardı. Ki, bu ağır suçlamalar, bazı internet sitelerinde bile, ‘şu bizim Nûman..’ gibi müstehzî ve çirkin başlıklı nice sataşmalarla kamuoyuna da yansıtılmıştı..
Şimdi anlaşılıyor ki, SP Yüksek İstişare Hey’eti, Nûman Bey’i 26 Ekim günü yapılacak olan büyük kongrelerine, ‘Genel Başkan namzedi’ olarak sunmaya karar vermiş.. Hayırlı olsun..
Ama, bu karar gerçekleşirse, o ağır suçlamaları yapanlar, bu durumu ‘Siyasette olur böyle vak’alar..’ diye kabullenip, onun emrinde nasıl çalışacaklardır, merak ediyorum..
Bizim müslüman kimliğimiz, mührünü ve ahlâkî hükmünü siyasî tavırlarımıza da hükümferma kılmalı değil midir? Ki, bu hususta, Tayyîb Bey ve arkadaşları, yıllarca birlikte olduklarından üzerlerine gelen en ağır saldırılara bile suskunlukla karşılık vererek, camia içindeki enerjinin iç sürtüşmelerde harcanmasını engellemişlerdir.
Umarım, Nûman Bey’in İslâmî sorumluluk şuûru içinde geliştireceği siyaset anlayışı da, bu gibi basit siyaset kalpazanlıklarına son noktayı koyar.. Çünkü o basit siyaset anlayışı bize çok kaybettirdi ve çok büyük zararlar verdi.. Ve eğer, Tayyîb Bey ve arkadaşları da, o saldırılara suskunlukla cevab vermeyip, aynı minval üzere karşılık verselerdi, muhakkak ki, çok daha büyük zararlara ve tahribata uğrardık..
*SEVİYESİZ ÇEKİŞMELER DEĞİL, ‘HAYIRDA YARIŞ’ FIRSATI..
Ve yine umarım ki, Nûman Kurtulmuş partisinin liderliğine seçilirse, mensub olduğu hareketin en üst sorumlularına bile açıkça söylediği, ‘toplumun problemlerini çözmek için, İslâmî çözümleri referans olarak sürekli gündeme getirmeliyiz, ama, bunu sadece biz temsil ediyoruz..’ gibi bir tavır içinde olmamalıyız..’ şeklinde özetlenebilecek sözünü uygular.
Üstelik, bu, mevcud sosyal yapıda, AK Parti’nin de daha az hata yapmasına vesile olabilir..
Burada, bu durumun, ‘AK Parti’nin zayıflaması’na vesile olacağı da söylenebilir elbette. Ama, bizim mes’elemiz şu veya bu siyasî vasıtanın değil, bayrağımızın yere düşmemesidir. Ayrıca, laikçi/kemalistler, 80 yıldır, çeşitli partiler halinde halkı bir oraya çektiler, bir buraya.. Nûman Bey’in liderliğiyle, belki de, kimlikleri ve hayata bakıştaki aslî ölçülerinin benzerlikleri bilinen iki ayrı kadro arasındaki yarış, toplumun ezici ekseriyetini teşkil eden müslüman halkın taleblerinin sosyal hayata hâkim kılınmasına yeni bir ivme kazandırabilir. Sözgelimi, iki grup yarışçının da, birbirine yakın yüzdeler halinde en yüksek oyu almaları ve kemikleşmiş laikçi kalıntıların toplumun posaları halinde dibe süpürülmeleri, niye olmasın?
Evet, asıl yarış, ‘hayırlılar arasındaki hayır yarışı’ olmalıdır.. Türkiye toplumu da esasen bu eğilime girmiş ve buna lâyık olduğunu göstermeye daha bir başlamıştır, son yıllarda..
Bu ümid ve temenni içinde, Nûman Bey’e yeni yolculuğunda hayırlar diliyor; Tayyîb Bey’e de, karşısına bu kadar efendi ve bu kadar bilgili bir rakib çıkmasının kendisine, daha hayırlı/dikkatli hizmetler için olumlu etkiler sunacağı ümidiyle, hayırlı olsun diyorum..
*KOLAYCILIĞA KAÇMADAN VE
BASİT TAHRİKLERDEN MEDED UMMADAN..
Bu vesileyle, bir diğer konuya da kısaca değineyim: Siyasette, Tayyîb Erdoğan da elbette yanlışlar yapacaktır, yapabilir. Üstelik, 70 küsur milyonluk bir ülkenin yönetiminde birtakım çetinlikler ve yanlışlıklar da hep olacaktır.. Hele de, temelinden, toplumun büyük ekseriyetinin ‘mutlak doğru’ olduğuna inandığı ‘değerler sistemi’ne tamamiyle aykırı bir temel çerçeveye göre oluşmuş bir sistemde, en dürüst kadrolardan bile hatasız-yanlışsız uygulamalar beklemek, hayalcilik olur..
Böyleyken.. Toplumun her kesimini derinden sarsan son askerî konularla ilgili olarak Gen. Kur. Başkanı’nın topluma gözdağı verir gibi dile getirdiği sözlerini Başbakan’ın da teyid edercesine sözler söylemesi üzerine, Taraf gibi gazetelerin onu, ‘generallerin başbakanı’ diye manşete çekmeleri, kulağa hoş gelse de, hükûmet etme san’atının inceliklerinden uzaktır ve hükûmet edenlerin, manşetlerle yönlendirilmek istenmesi gibi bir tehlikeyi de içinde taşır.
Kaldı ki, ‘Taraf’ın manşetlerini İslâmî kimliği ağırlıklı bir yayın organı çekseydi, laikçi cenahın tepkilerinin nasıl olacağı da tahmin edilebilir ve o zaman herkes susardı.. Onların sırtını dayadığı güç odakları başkadır ve laik güç odakları, askerî darbeler bile yapmayı göze alabilirler, ama, öylelerine dokunamazlar.. Dokunulacak olsa, dünyadaki belli güç odaklarının nasıl feryadlar koparacakları bilinir.. Halbuki, halkımızın kalbî ölçülerini sahiblenenlere ve hattâ Hükûmet darbelerine bile, mâlum uluslararası güç odakları bir de alkış tutar, geçmişteki nice örneklerde olduğu gibi.. O halde, hükûmet etme san’atının incelikleri de unutulmamalı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi