Hayırlı hizmet için, yöntem de hayırlı olmalı elbette, ama..
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-M. Musab (haksoz.net’te, 20 Ekim tarihli yazım üzerine) yazıyor: ‘Yazınızda, ‘.. umarım ki, Nûman Kurtulmuş seçilirse, ‘toplumun problemleri için, İslâmî çözümleri referans olarak sürekli gündeme getirmeliyiz, ama, bunu sadece biz temsil ediyoruz.’ gibi bir tavır içinde olmamalıyız.’ şeklindeki sözünü uygular.’ diyorsunuz. Ama, daha önce aynı yolu izleyenlere harâmîlerce takınılan tavır ortadayken, aynı tavır, Nûman bey’e tekrarlanmayacak mı?’
*SEÇ: ‘Âsûde (huzurlu) olam dersen eger, gelme cihane,/ Meydana çıkanın başı kurtulmaz, seng-i kazâdan, (kazâ taşından)..’ Ve ‘Deveye binen, çalı ardına gizlenemez..’
-Said (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Çok iyimsersin.. Onlar siyasetçi.. Çıkarları gerektirince, bazılarının eski arkadaşlarını ‘tekfir’ bile ettiklerini 22 Temmuz seçimlerinde görmedik mi? Ayrıca, ‘kürd mes’elesi yok, laiklik mes’elesi’ vardır ve ama maalesef, her kavimden nice müslümanlarda aşırı bir kavmiyetçilik düşüncesi hâkim.. Bu gerçeği herkesin görmesi gerek..’
-İrfan Çakır (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Ergenekon'un da Susurluk gibi buharlaştırılması tehlikesi’ne işaretiniz ve ayrıca, ‘toplumun problemlerinin temel çözümü için ‘resmî ideolojinin tekmelenmesi gerektiği’ teklifiniz yerinde.. Ama, ‘Çare, millet anlayışımızı inanç temeline oturtmaktır.’ cümlenizi ‘Halkın tek ortak paydası İslâm'dır’ diye kursaydınız.’
-Muradî (haksoz.net’te, 21 Ekim günü) yazıyor: ‘Partilerin herbiri, bu düzenin parçası olmaktan öteye bir işlev göremezler. Böyleyken, tagûtî düzeni reddeden müslümanların, düzenin birer kopyası olan partilere sahip çıkmasının anlaşılır bir tarafı yoktur.’
-Celal Sancar yazıyor: ‘20 Ekim tarihli, ‘İslâmî çözümleri, ‘sadece biz temsil ederiz’ demeden sunmak ve Nûman Kurtulmuş’ başlıklı yazınızda, İslâm aleyhtarlığı üzerine kurulu bir düzeni devam ettirmek için çırpınanlara, ‘hayırda yarış’ umudu beslemenize ‘yazık’ demekten kendimi alamadım. Ancak, ‘Hayır üzere kurulan kurumlar’ hayırda yarışabilirler.
Maalesef toplumda İslâmî hassasiyet pek kalmadı, menfaat beklentileri pek çok değeri bitirdi.. Elbette kalbinde sıkıntı duyanlar vardır; ama olumsuz değişime engel olamadıktan sonra.. zamanla herkes birbirine benzemeye başlıyor.’
*SEÇ: Hayıflanmanız, zâhirî olarak yerinde.. Belirttiğiniz üzere, 'ancak, hayır üzerine kurulu kurumlar, hayırda yarışabilir' , doğru.. Ama, o dediğiniz ‘hayır üzerine kurulu sosyal kurumlar’, sadece bugünkü düzende değil, uzun tarih devirleri boyunca da, ideal mânada hiç olmadı.. Çünkü, bütün o sosyal kurumları düzenleyen sistemler zor'a, zer'e, sulta'ya dayalı olarak ortaya çıkmıştı.. Buna rağmen, bütün o zorbalıklar karşısında yine de, iyiliği hâkim kılmak için çırpınanlar da hep olmuştur..
Tezadlarla ve insana kurulan nice fikrî-itikadî tuzaklarla dolu olan ‘uzlaşmacı metod’ içinde yer alarak, kesin çözümlere ulaşılamayacağına inanıyorum. Ama, kenara çekilmektense, ‘hayrı hâkim kılmak’ niyetiyle çaba sarfetmelere köstek olunmamalı diye düşünüyorum.. Hayırlı hizmetler için, hayırlı yönteme ulaşmanın manialarını aşmak için de çaba gerekiyor.
-Ahmed Taşdemir, (19 Ekim günü) yazıyor: ‘Kürtlere bakış açınızı, çoğu kimse kabullenmek istemiyor galiba. O bölgede kürd halkı değil de, lazlar, çerkezler, vs. olsaydı, onlar da aynı problemlerle karşı karşıya bulunacaklardı. Yani, mahallî şartlar.. Elbette dış etkenler de ayrı..’
-Muhacirun, yazıyor: ‘Irkçılık konusunda, kürd kardeşlere de söylenecek bir söz yok mu?’
-Salih Öcal yazıyor: ‘Doğu ve Güneydoğu’da doğum sınırlandırılmasından sözedenlere karşı çıkmanız doğru da, aileleler de, çocuklarına hem ahlakî, hem maddî açıdan bakabileceği kadar çocuk yapmalı değil mi? Hem, insanların midesi gibi, aklı ve yüreği de doyurulmalıdır.
Sosyal hayata sorumsuzca salınan yığınla çocukların maddî- manevî dertlerini toplum çekmek zorunda mı? Benim herhangi bir kavme düşmanlığım yok.. Ama, sadece Güneydoğu’daki insanlar değil, yoksulluğun pençesinde olan..’
*SEÇ: Elbette yoksulluk sadece bir bölgeye aid değil.. Ama, ‘kalb sancısı’ çekenin, ‘tırnağım da batıyor’ demesi durumuna düşülmemeli.. Ancak, bizi ailelerin kaç çocuğunun olduğu değil, dünyaya gelen her insanın yaşama hakkı ilgilendirmelidir. Hayatı durdurarak çözüm bulunamaz.. Dünyaya gelen insanın insanca yaşama hakkı, bütün sosyal bünyenin omzundadır; onların herbirinin problemleri giderilmezse, sosyal bünyenin tamamı zehirlenir.’
-Beyazgül B. Sayın yazıyor: ‘Geçen Pazar Hasbihali’nde; ‘ermeni de, türk, kürd, arab, rus vs. gibi bir kavmin ismidir.. İslâm bütün insanlara hitabeden bir dindir ve ermeni kavminden bir kimse de müslüman olabilir, ama bu onun etnik/kavmî bağlarını, lisanını vs.. yok saymayı gerektirmez.’ diyordunuz. Haklısınız. Ancak, bir de, ‘dönmelik’ diye bir kavram var. Onlar müslüman olduklarını söyledikleri halde, eski dinine bağlılığını aile ve cemaati içinde gizlice sürdürüyorlar.. Geçmiş yıllarda TTK eski başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, ‘Alevî kürdlerin çoğu ermeni'dir..’ diye bir iddiada bulundu.. O söz de mesnedsiz değildir.’
*SEÇ: I. Dünya Savaşı günlerinde, seferberlik şartlarında, ‘ermeni tehciri’ sırasında, ailesini yitirmiş, sahibsiz kalmış onbinlerce çocuğun, müslüman ailelerce, Allah’ın bir emaneti olarak korunup büyütülmesi sözkonusudur; ‘sünnî, alevî, türk, kürd, vs.’ diye bir ayırım yoktur.
-Hâfız, Samsun’dan yazıyor: ‘Org. Başbuğ’un azarlamalarını izlerken, 2. Dünya Savaşı’nın ünlü komutanlarından Amerikan generali Patton’un bir askere iki sille vurduğu için, bütün itibarını yitirmesi geldi. Başbuğ’un da yanlışlığını idrak etmesini diliyorum..’
-İsmail Koca yazıyor: ‘Tartışılan generaller, halkın içine sivil olarak bir girsinler bakalım.. Tepkiyi görsünler.. Hele İlker Başbuğ’un son tehdid dolu konuşmasından sonra..’
-Halil Haksever İzmir’den yazıyor: ‘Org. Iğsız‚ ‘Karakolun yerini malî imkansızlıktan dolayı değiştiremedik’ dedikten sonra, bu iddianın, hem Hükûmet, hem de Gen. Kur. tarafından yalanlanması bir yana, nice askerî tesislere yapılan lüks harcamaların ortaya çıkması üzerine, kendisine düşen bir sorumluluk yok muydu? O sadece irtica suçlaması yapmayı mı bilir?’
-H. Hüseyin Altın, (15 Ekim günü) yazıyor: ‘Devr-i dilârâ-y’ı cumhûriyye’de, savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş nice ünlü kumandanlar da dâhil, safdışı edilmeyen hemen hiç kimse kalmamıştı, Fevzi ve İsmet Paşa’lar dışında..’ diyorsunuz..
Doğru... Bugün de, o dönemin gücetapar takımının torunları, ellerindeki saltanatı kaçırmamak için çırpınıyorlar.. Ama, o ‘mütegallibe zümresi’nin de sonu geliyor, inşaallah..’
-Fatih Yusuf yazıyor: ‘11 Ekim tarihli yazınızda bir bilgi hatası vardı.. Dünyamız güneşe yaklaşsa sıcaklığı değişmez, çünkü uzayda sıcaklığı tutan herhangi bir gaz yoktur, dünyamızın ısınması ışınların geliş açısı ile ilgilidir.’ (Bilgilendirmeniz için teşekkürler.. -SEÇ)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.