“Kapatılmak”dan da beter…
Anayasa Mahkemesi’nin iktidar partisini “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” göstermesi, siyasette o denli bir travma meydana getirdi ki, “kapatılmak”tan beter etti.
Görünen o ki “din adına siyaset”ten gelen ve “siyasal İslâm”la muallel siyasî geçmişi bahanesiyle, tek parti döneminden kalma “dini toplumdan tecrid” zihniyetiyle AKP üzerinden siyaset ve demokrasiye bir oyun oynandı.
“Gerekçe”de, ‘’Dinin ve dinsel duyguların istismarı nedeniyle laikliğe aykırı görülen davalı parti eylemlerinin toplumu devlete ve siyasete yabancılaştırması yoluyla demokratik işleyişi engelleyebileceği ve anayasal düzenin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabileceği inkâr edilemez’’ cümlesi, bunun ifâdesi...
Neticede sadece Meclis’in irâdesine “rezerv” konulmadı. Hükûmetin, inanç değerlerine, din eğitimine yapacağı, en azından millet nezdinde yapmayı taahhüd ettiği ve altı senedir bir türlü başaramadığı hizmetlere “rezerv” konuldu.
Parti kapatılmadı; ama siyasî iktidarın inanç değerlerine hizmetin önü de kapatıldı. Sivil siyaset bir nev'î “teslim” alınarak, “sistemle entegre” perdesinde kuşatma altına alındı.
Ne var ki “partinin kapatılmaması”na, Erdoğan ve arkadaşlarına siyasî yasaklar gelmemesine ve iktidar koltuğunda kalmaya kilitlenen siyasî iktidar, bunun derdinde değil, Tam tersine, “karar”ın söz verip altı senedir bir türlü yapamadıklarına bir “gerekçe” yapmaktalar. Daha şimdiden “millet irâdesinin gasbı”ndan “şikâyet”le, “yapacağımız bir şey yok” propagandasına
sarılmaktalar…
MAHKEMENİN “MAKSADI” DA BU İDİ…
İktidar partisi ve hükûmet temsilcilerinin, âdeta Mahkemenin “maksadı”na uygun olarak “TBMM’nin yasama yetkisine kırmızı çizgiler”in çekildiğini ve “anayasayı değiştirme veya anayasa yapma yetkisininin bundan böyle Mahkemenin onayına tabi olduğunu” söylemeleri bunun işâreti.
Mahkeme’nin 1’e karşı 10 oyla ve Başsavcının “iddianâme”de delil gösterdiği en az otuz olay ve söylemle “laikliğe karşı eylemlerin odağı” gördüğü halde açık açık “alternatifsiz” gördüğü AKP’yi kapatmayıp “ağır ihtar”la “hizâya çekmesi”nin amacı da bu idi.
Bunun için, siyasî iktidarın Müslüman komşu Irak’ı işgal edip bir buçuk milyon insanın katleden ABD’ye “destek hamûlesi”yle “BOP’un eş başkanı olması” “Gerekçe”de yer almadı.
Bunun için Türkiye’nin Irak’ta Meclis irâdesini by pass ederek, başta İncirlik olmak üzere havaalanları ve limanları Amerikan askerlerinin silâh, mühimmat, savaş malzemesinin nakil ve dağıtımı için açması, “savaş tarafı” ve “cephe ülke” olması mesele edilmedi.
Mahkemenin varsa yoksa “kaygısı”, “laiklik ilkesinin çiğnenmesi”ydi. Tâbirlerince “dinî amaçlı örtünme serbestiyeti”ydi, “dinsel simgelerin baskı aracına dönüşmesi”iydi.
Ki AKP başta yasadışı yasağı yasayla, anayasayla değiştirme teşebbüsü olmak üzere bu hususta bir yığın yanlış yaptı. Mahkemenin ve “yasakçılar”ın eline arayıp da bulamadıkları “kozlar” ve “gerekçeler” verdi…
Diğer yandan Anayasa Mahkemesi’nin “laikliğe aykırı eylemler”in başında saydıklarının, hükûmetin yapmadığı - yapamadığı “icraatları” olması da dikkat çekici.
Mahkeme, “türbanla ilgili Anayasa değişikliğini”, “imam hatiplerle ilgili katsayı düzenlemesi”ni ve “Kur’ân kurslarındaki yaş yasağını kaldırmayı” örnek gösteriyor. Oysa bunların hiçbiri başarılmadı…
“YAPMAK İSTEDİK, AMA YAPTIRMADILAR”
Zira Meclis’in büyük bir çoğunluğunun oyuyla çıkarılan ve üniversitelerdeki başörtüsü yasağını Anayasa değişikliğiyle kaldırma girişimi, Mahkemenin “iptali”yle akamete uğratıldı; hem de “bir defa daha gündeme getirilmemesi” kaydıyla…
Keza 28 Şubat postmodern darbe sürecinden kalma imam hatip mezunlarına reva görülen katsayı haksızlıklarının giderilmesi ve yüzbinlerce çocuğun kendi dinlerinin temel kitabı Kur’ân’ı öğrenmelerini engelleyen “yaş yasağı” hakkında ise AKP’nin ciddî bir yasal hazırlığı olmadı; yalnız “söylem” ve “vaad”te kaldı…
Bu durumda, Dışişleri Bakanı Babacan’ın, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nda müşteki olduğu, yüzde doksandokuzu Müslüman olan Türkiye’de Müslüman çoğunluğun dinî özgürlükler sorunları” devam ediyor…
Garip olan; AKP bu sorunların hiçbirini gidermediği halde, bu sorunları giderme “niyeti” ve “hazırlığı”yla suçlanıp “irticaî odak” gösterilmesi. Belli ki bu taktikle, partinin başta başörtüsü yasağı, Kur’ân kurslarındaki yaş yasağı ve imam hatiplerin katsayı meselesi olmak üzere, bundan böyle bu “sorunları” gündeme dahi getirmemesi isteniyor!
Türkiye’de inanç hürriyeti, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olması gereken laikliğe aykırı gösteriliyor. Din eğitimi ve öğretiminin yetersizliğinden, insan haklarının başında gelen dinini yaşama özgürlüğünden “bahsedilmlesine” bile bariyerler konuluyor. Bu sorunların sayılması bile “suç” addedilerek, siyasetin alanı daha da daraltılıyor.
Daha da garibi, millet irâdesinin emânet edildiği siyasî iktidar, ciddî bir demokratik direnç ve mücadele vermek yerine, bunu yine siyasî başarısızlıklara malzeme yapıyor. Görünürde birkaç beylik lâfla geçiştiriyor; “yapmak istedik ama yaptırmadılar, ne yapalım” diyerek siyasî acziyetini ve demokratik irâde zaafını siyasî ranta dönüştürmeye yelteniyor…
Yazık, çok yazık…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.