Tarih bize bir şeyler söylüyor

Tarih bize bir şeyler söylüyor

Son günlerde her taşın altında derin veya sığ devleti aramak moda oldu. Terör mü var, suçlu hazır, devletin şu veya bu kurumunun marifetidir. Kriz mi, kalkışma mı, isyan mı var, mutlaka devletin bazı kurumları tezgâhlamıştır.

Bu mantık doğru bir mantık değil.

Yıllardır mevzi iken bugün artık toplumsal bir sorun olan birçok meselede kimi kurumların ihmali, yanlışı, hatta bu kurumlarda bulunan kimi kişilerin ihaneti vardır. Bunu kimse inkâr edemez. Ama bu ihmallere takılıp kalarak sosyal olayları izah etmek, tek sebebe irca ederek çözümlemeye çalışmak doğru değil.

Her toplumsal olay birçok faktörün sonucudur. Bu terör için de böyledir, etnik problemler için de böyledir, başka meseleler için de böyledir. Onun için sosyal olayları analiz ederken çoklu bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Meselenin bir yönünü görüp, diğer yönlerini görmemek bizi bir deliği kapatıp, başka bir menfezi açık bırakmak gibi bir sonuçsuzluğa götürür.

Son yıllarda PKK terörünün bir türlü önlenemeyişinin arkasında da bu tekçi bakış açısı vardır. Kimine göre bir Kürt sorunuyla, kimine göre bir terör sorunuyla, kimine göre bir emperyalizm sorunuyla, kimine göre de bir ekonomik sorunla karşı karşıyayız. Kimse terör meselesinin, bütün bu sebep ve Saiklerin muvasalasından çıktığını düşünmek istemiyor.

Hâlbuki PKK terörünün onlarca anası var, fakirlik gibi, dış mihraklar gibi, cehalet gibi, bölgenin kültürel-sosyal yapısı gibi, köyden kent’e göç gibi, yanlış yönetim gibi, etnik hassasiyetler gibi birçok sebep. Bu sebeplerin hepsi ayrı, ayrı tahlil edilmediği, teröre katkıları ayrı, ayrı hesap edilmediği müddetçe bu problemden bizi kurtaracak bir iksir meydana getirmek çok zordur.

Çıkıp her meselede devletin şu veya bu kurumunu zan altında bırakmak kolaydır, zor olan; meseleyi teşrih masasına yatırıp, lif, lif analiz etmektir. Türkiye son yüzyılda birçok sorun yaşadı, birçok badire atlattı. Bugün mevcut olan her meseleyle tarihin her hangi bir dönemecinde de şu veya bu şekilde karşı karşıya geldi. Çareler, tedbirler, formüller denedi. Birçok meselenin ana arterinin nereden beslendiğini yaşayarak gördü. Onun için hiçbir meselede kör değiliz. Her problemin üstesinden gelecek tecrübe ve birikime malikiz. Hal böyleyken tarihi derinlikten mahrum, temelsiz, entelektüel saçmalıklardan ibaret, sözüm ona sihirli çözüm reçetelerine bel bağlamak tam bir hamakattır. 1908 de meşrutiyet ilan edilmiş, bütün renkler, ırklar, meşrepler meclise girmiş, tam bir serbestlik verilmesine rağmen bu ortam dar milliyetçilikleri gevşeteceğine daha da keskinleştirmiş. Padişahlar, sultanlar Farsça, Arapça şiir yazmışlar ama devletin tek resmi dili Türkçe olmuş mesela. Devletin güçlü olduğu dönemlerde her tarafa huzur ve sükûn hâkimken, devletin zayıfladığı dönemlerde isyanlar, kalkışmalar, ayaklanmalar olmuş mesela. Bu meseleleri çoğaltmak mümkün. Düne bakmadan bugünü anlayamayız. Tarihin her zaman bize söyleyecek bir sözü, önümüzü açacak bir yanı vardır. Yeter ki bakışlarımızı ideolojilerin dar dünyasından ve tek tipçi anlayışlardan kurtarıp, kendi tecrübelerimize çevirmesini bilelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi