Obama’nın zaferi özgürlük ve barış getirecek mi?
Barack Obama beklendiği üzere ABD başkanı seçildi. Şimdi, düzeyli üslubu ve vakarıyla, başarılı bir seçim kampanyası yürüten ve bir siyah olmasına rağmen ‘kimlik politikası’na pek de rağbet etmeyen, yeni ‘değişimci’ Başkanın, zor bir dönemde devralacağı bu görevi aynı başarıyla yürütüp yürütemeyeceği merak ediliyor.
Evet, Obama gerçekten de hem ülkesi hem de dünya için zor bir dönemde Başkanlığa seçildi. Ülkesinin ekonomik bir durgunluğa sürüklendiği, Bush yönetiminin sözde ‘terörle mücadele’ ve ‘demokrasiyi yayma’ uğruna sadece Irak ve Afganistan gibi ülkelerin halklarına değil kendi halkına da ağır maliyetler yüklediği bir zamanda Amerika’ya başkan seçilmek fazlasıyla netameli bir iş. Dahası, Obama bütün kampanya boyunca statükoyu değiştirmek konusunda kararlı olduğunu ilan ederek de bu konuda Amerikan halkına karşı ciddi bir taahhüt altına girmiş oldu.
Obama’nın Başkan seçilmesi kendisinin etnik kimliği nedeniyle ABD için genellikle bir devrim gibi görülüyor. Ülkenin tarihi ve etnik yapısı nazara alındığında bu olayın önemli olduğuna şüphe yok. Daha açık bir anlatımla, devletin başında siyah bir başkanın olması çoğunluk nüfus arasında halá etkili olan siyahlara karşı önyargıları büsbütün sona erdirmeyecek olsa da, bunu yine de ‘beyazların üstünlüğü’ ideolojisinin sonu olarak görebiliriz. Çünkü, Obama’nın beyazların da ancak gelebilecekleri en üstün resmi makama seçilmesi, siyahların ‘kendi yerlerinde’ tutulmaları gerektiğini söyleyen bu ideolojiye çok büyük bir darbe vurmuştur.
Ancak siyahların bu ‘başarısı’nı, ABD’deki farklı etnik kökenlerden gelen bütün grupları temsil eden bir başarı olarak görebilir miyiz, o kesin değil. Çünkü, bu ülkede henüz bir Başkan çıkaramamış, siyahlar dışında başka etnik kökenden gelen on milyonlar var. Nitekim ABD başkanlarının 42’si İngiliz, İrlandalı veya Alman soyundan gelen kişiler. Ama meselá ataları Güney (Fransa, İtalya, İspanya) veya Doğu Avrupa’lı (Polonya, Rusya) olan hiçbir başkan yok. Şimdiye kadar Yahudi, Latin, Asyalı, Hintli bir başkanı da olmadı Amerika’nın. Mamafih, iyimser bir bakışla, Obama örneğinden sonra, gelecekte bu kökenlerden gelen başkanların da yolunun açıldığını söyleyebiliriz.
Obama’nın seçim zaferi aslında G. W. Bush ve onun temsil ettiği ‘neo-con’cu arrogant koalisyonun sekiz yıllık iktidarı için bir referandum olarak görülebilir. Obama’yı iktidara getiren koalisyonda ise, öyle anlaşılıyor ki, Cumhuriyetçi Parti’nin muhafazakár tabanının da bir kısmı yer alıyor. Bunun bir anlamı, ‘Obama koalisyonu’nu devletin genişlemesinden ve ekonomiye daha fazla devlet müdahalesinden yana olan -Amerikan terminolojisiyle- ‘ilerici’ siyasi çizgiyi destekleyecek homojen bir blok olarak görmenin yanlış olduğu.
Obama’nın iktidara gelmesinde ekonomik kriz ve dezavantajlı toplumsal kesimlerin sorunları elbette etkili olmuştur. Onun için, yeni Başkan’ın yoksulları ve diğer dezavantajlı kesimleri kayıran kimi yeni düzenlemeler yapması beklenebilir. Esasen bu onun kampanya vaatlerine de uygundur. Bununla beraber, Obama’nın Başkan seçilmesinde asıl etkili olanın, Bush yönetiminin yayılmacı-savaşçı dış politikasının -temel özgürlükleri ve hukuk güvencelerini zayıflatan etkisiyle birlikte- yol açtığı yaygın toplumsal hoşnutsuzluk olduğunu sanıyorum. Bu nedenle, yeni Başkanın özgürlüklerin restorasyonuna ve ülkesinin dünya nezdinde kaybolan saygınlığını tamir ve teláfi etmeye dönük icraatıyla öne çıkacağı tahmin edilebilir.
Kısaca, bu seçimde öncelikli olarak özgürlük ve barışa oy veren Amerikan halkı bu hayati görevi bir siyaha tevcih etmekle de kendi önyargılarından birini ciddi olarak sarsmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.