Yüz tane Apo bu ülkeyi bölemez, ama...
Yüz tane Apo, bin tane DTP gelse bu ülkeyi bölemez. Çünkü Kürt’üyle, Türk’üyle bu milletin Apo ile de, DTP ile ilgili bir kanaati vardır. Dünya gelse bunu değiştiremez.
Apo, Kürtlerin sadece İslam’la, ilişkisini kesmiş, milli merkezden kopmuş unsurlarını etkileyebilir. Çünkü PKK Marksist bir örgüttür, oysa Kürt halkı Müslüman’dır. Güneydoğu asırlarca büyük Veli’lere, manevi pirlere yataklık etmiştir. Kürt’ün kalbinden İslam’ı söküp almak onu Kürtlükten de koparmak, ucubeleştirmek demektir. Onun için PKK Türkiye’yi bölemez.
Ama devlet vatandaşına farklı muamele eder, gücünü insanlarının bazısını ezmek için kullanırsa o ülke bölünür.
Uzun zamandır askeri bürokrasinin merkezinde bulunduğu bir din karşıtlığı ile karşı karşıyayız.
Ordu evlerine başörtülüler giremiyor, evladını, çocuğunu asker ocağına vermiş, analar, bacılar kışlaların kapısından geri çevriliyor, askeri okullara öğrenci alınırken aile fotoğrafları istenerek başörtülü anaların çocukları tırpanlanıyor, bazı askerler dindarlara tam bir düşman muamelesi yapıyor.
Bunun son örneği Manisa 1. Piyade er eğitim tugay komutanlığında düzenlenen yemin töreninde yaşanan utanç tablosudur. Çocuklarının yemin merasimine gelen başörtülü annelerin 40 yaşından küçük olanları kapıdan geri çevrilmişler. Bazı gazetelerde tel örgülerin etrafına dilenci gibi çömelip, uzaktan çocuklarını görmeye çalışan asker annelerinin resimleri yayınlandı.
Bu kendisini efendi, bu ülkenin gerçek sahiplerini köle gibi gören bazı askerlerin bilmem kaçıncı icraatları. Bunu kabullenmek mümkün değil. Oğlunu askere gönderip, kendisi kapı önüne bırakılan bir anne ne hisseder acaba, bunu merak eden var mı? Bu yasa dışı muameleyi yapan bürokrat herhalde bir laiklik madalyası ile taltif edilmeyi hak etmiştir. Keşke asker milletin hukukunu çiğneyeceğine bugün milletçe bulunduğumuz yerde kendi hatalarının ne kadar payının olduğunu bir muhasebe edebilse.
Bugün bir Kürtçülük, bir mezhepçilik problemimiz varsa bunun sebebi darbelerdir. Karşımıza son yıllarda çıkan her sorun darbelerin bize hediyesidir. Askerin siyasete müdahalesi Türkiye’yi tükenme noktasına getirmiştir.
Kimse nerede yapıldığı belli olmayan anketlere bakarak TSK’nin hala en güvenilir kurum olduğu hikâyelerine aldanmasın. Güvenmek istemek ayrı şeydir, güvenmek ayrı şeydir. Kimse inancına, giyimine, yaşamına müdahale eden bir bürokrasiye güvenmez. Ve asker bu düşmanca tavırlarıyla her gün biraz daha irtifa kaybediyor.
Kimse kör-sağır değil. Milyonluk bir ordu 25 yıldır birkaç bin kişilik bir çapulcu sürüsüyle baş edemiyorsa bunun sebebi askerin iyi yönetilememesidir. Son yıllarda askeri bürokrasi işini gücünü bıraktı, milletin manevi dünyasıyla, inançlarıyla, giyimiyle, kuşamıyla uğraşmaya başladı. Bunun bu ülkeye, bu ülkenin bütünlüğüne en küçük katkısı olduğunu kim söyleyebilir. Hem birlik beraberlik diyeceksiniz, hem de bu birlik ve beraberliği bozmak için her şeyi yapacaksınız. Olmaz böyle şey!
Askeri alanlar başka bir ülkenin toprağı değildir. Hiçbir komutan bu ülke insanlarına yasak koyamaz, zenci muamelesi yapamaz. Her ülkenin yasaları vardır, bu yasalara herkes gibi askeri bürokrasi de uymak zorundadır. Ne demek başörtülülere düşman muamelesi yapmak? Bunu yapan kim olursa olsun meşruiyetini kaybeder, kimse de asker yaptı diye bu çirkinliği sineye çekmez. On tane darbeyi, muhtırayı, müdahaleyi sineye çektik. Her seferinde Türkiye biraz daha dibe vurdu, biraz daha bölündü, biraz daha fakirleşti, Yeter artık, ne istiyorsunuz bu milletten, ya yasalara uyun, ya da kendinize güveniyorsanız üniformanızı çıkarıp, herhangi bir marjinal sol partide siyaset yapın. Üniforma ile siyaset yapılmaz, bunu öğrenin artık.