Ahmet Varol

Ahmet Varol

Bir çağrı

Bir çağrı

Siyonist işgal devleti kasıtlı bir saldırı düzenlemek suretiyle ateşkesi tek taraflı bozdu. Ardından da Filistinlilerin kendilerini savunma imkânlarını daraltmak amacıyla Gazze’ye ihtiyaç malzemeleri taşıyan kapıların tümünü kesintisiz bir şekilde kapatmaya başladı. Bu yüzden elektrik üreten santrallerde kullanılacak yakıtların bile girmesine engel olmaya başladı. Kesintisiz bir şekilde devam eden bu engelleme yüzünden santrallerin depolarında bulunan yakıtların tamamen bitmesi yüzünden elektrikler kesilmeye başladı. Bu kesinti ekmek fırınlarından hastanelere kadar birçok insanî hizmet ve zorunlu ihtiyaç kuruluşunu faaliyetlerini durdurmaya zorladı.
Siyonist rejime böyle bir vahşet sergileme cesareti veren en önemli etken dünyanın ve özellikle de İslâm dünyasının suskunluğudur. Batılılar Gazze’ye uygulanan ambargoyu yarmak amacıyla Kıbrıs’tan gemiler çıkarırken Müslüman halklara, İslâm âlemindeki sivil kuruluşlara hâlâ cesaret gelmedi.
En azından son yakıt kesintisi karşısında suskunluğu sona erdirmek ve harekete geçmek gerekiyor. İşgalci Siyonist devletin böylesine bir vahşet sergileyebilmesi tüm insanlık adına utançtır. Bu vahşeti sadece ekranlardan seyretmekle veya gazetelerden okumakla yetinip sessiz kalmamız da Müslümanlar olarak bizim adımıza büyük bir ayıptır.
Mısır’daki kukla rejimin işgal devleti hesabına Rafah sınır kapısında gardiyanlık yapmaya devam etmesi Müslüman toplumların başlarındaki kukla zulüm rejimlerine karşı “Artık Yeter!” seslerini biraz daha gür bir şekilde çıkarmaları ve sonuç alıncaya kadar da caddeleri yankılandırmaya devam etmeleri gerektiğini gösteriyor. Siyonist işgalcilere ve onların bekçiliğini yapan işbirlikçi zalimlere “Artık Yeter” demeli, imanî ve insanî duyarlılığımızı gür bir şekilde ortaya koyabilmeliyiz.
Batı’daki insanî duyarlılık sahipleri zulüm, ambargo ve kuşatma altında ezilen kardeşlerimize el uzatırken bizim onların faaliyetlerinden çıkacak sonuçları beklememiz, gelişmeleri sadece izlemekle kalmamız hatta bazen o kadarını bile yapma zahmetinde bulunmayışımız bizim için bir ayıp değil midir?
Bizim de insanî kuruluşlarımız var. Türkiye’nin her tarafına yayılmış sivil toplum kuruluşlarımız, yardım organizasyonlarımız var. Ama koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan sıkıntıyı yaşıyoruz ve herkes başkalarından bir şeyler bekliyor.
Biz de buradan bir çağrı yöneltiyor ve diyoruz ki: Gelin bir şeyler yapalım. Siyonist zalim aslında korkak ve güçsüzdür. Müslümanların korkak ve etkisiz hâle getirilmiş olmaları onları bu derece cüretkâr kılabiliyor. İzzetimizi başkalarının bize lütfetmesini beklersek çok beklemek zorunda kalırız. Ama onu kendi elimizle almak için yeterince gücümüzün olduğunu görürsek zalimlerin korkaklığını da fark edeceğiz.
DIZI YAZIMIZA BIR HAŞIYE
Gazetemizde 4-8 Kasım tarihleri arasında yayınlanan dizi yazımızla ilgili olarak Türkiye’deki Caferi cemaatten Kemal Kemahlı kardeşimizin bir eleştirel açıklaması ulaştı. Kemal bey ayrıca telefonla arayarak görüşlerini iletti. Yine Türkiye’deki Caferi cemaatin ileri gelenlerinden Huccetu’l-İslâm Kadir Akaras Bey gazetemize gelerek ziyarette bulundu.
Sayın Kadir Akaras’a ziyaretimizde bulunma nezaketinden ve kardeşlik çerçevesinde düşüncelerini iletmesinden dolayı, Kemal Kemahlı’ya da tamamen saygı sınırları içinde yazdığı yazısından dolayı teşekkür ediyorum. Her ikisinden de istifade ettiğimizi başta belirtelim. Kemahlı’nın yazısı uzun olduğundan gazetemizin okuyucu köşesinde yayınlanması imkânı yoktu. Ayrıca yazıda dile getirilen bazı hususlara bizim de açıklık getirmemiz gerektiğinden daha da uzayacaktı. O yüzden diziyi okumuş tüm okuyucularımıza iletilmesini gerekli gördüğümüz bazı düzeltmeleri özet halinde vermek zorunda olduğumuzu kardeşlerimize söylediğimizden, kendileri de uygun bulduğundan anlayışla karşılanmasını rica ediyoruz.
En başta şunu ifade edelim ki bizim dosyamız Şiaya bir cevap değildir. Prof. Karadavi’nin açıklamaları çerçevesinde ortaya çıkan tartışmalara dair yorum ve değerlendirmedir. Dolayısıyla dikkat edilirse dosyamızda mezhebi ihtilaflarla ilgili konulara girmemeye çalıştığımız gibi ele aldığımız görüş ve değerlendirmelerin sahipleri arasında Sünni cemaate mensup olanların sayısı belki Şii cemaate mensup olanlardan fazladır.
Kardeşlerimiz Mehr Ajansının yayınladığı yorumu kendilerinin de tasvip etmediklerini ve bu konuda eleştirilerini söz konusu ajansa ilettiklerini söylediler.
“Nasıl Hidayete Erdim?” diye tercüme edilen kitapta hidayetle kastedilenin, dalaletten hidayete erme değil Taha suresinin 82. âyetindeki “Summe’hteda” ibaresine Şii müfessirlerin verdiği anlam olduğunu, Şii müfessirlerin burada “summe’hteda (sonra hidayete erdi)” ibaresine “ehli beytin velayetini kabul etti” anlamı yüklediklerini ifade ettiler. Dolayısıyla Sünni itikadının dalalet olarak görülmesinin söz konusu olmadığını dile getirdiler. Biz kendilerine sorunun sadece isimden ve bu kitaptan değil, aynı zamanda içerikten ve daha başka kitaplardan da kaynaklandığını ilettik. Kendileri de içerikte ehlisünnete yöneltilen eleştirinin onun çizgisini dalalet olarak görme şeklinde algılanamayacağını söylediler. Biz de Şiilerin literatürünü oluşturan kaynaklarındaki bazı hükümleri de bu eleştirilerle yan yana koyduğumuzda, bu kitapların basılıp dağıtılmasının ümmetin vahdeti açısından olumlu sonuç vermeyeceği konusundaki görüşümüzü zikrederek kardeşlerimizin düzeltmelerini de aynen aktarıyoruz.
Zikredilen kitabın siparişle yazılmış olması ihtimalinin bir önyargı olduğunu, kitabın yazılmasının tamamen müellifin kendi kararı olduğunu söylediler, biz de aktarıyoruz.
Kardeşlerimiz, mezhebi propagandaların arkasında İran desteği olduğu iddiasının kendilerini de töhmet altına soktuğunu ve bu töhmeti kabul etmediklerini söylediler. Biz de aynen aktarıyoruz.
Sahabeye hakareti kendilerinin de tasvip etmediklerini ve haram olduğuna inandıklarını söylediler. Bu husus bizim yazımızda da veriliyor. Burada bir tekrar olarak aktarıyoruz. Aynı zamanda sahabenin saygınlığına karşı sorumsuz davrananlara da bir duyuru olur inşallah. Sahabe hakkında dile getirdikleri diğer hususlar bizim yazımızda geçmeyen konularla ilgili olduğundan ve bizim de tavzihatımızı gerektirdiğinden bu kadarının aktarılmasını yeterli buluyoruz.
Yazının kalan kısmının önemli bir bölümü ümmetin vahdeti konusunda bizim de vurguladığımız hususların tekidi niteliğindedir. Diğer bölümleri ise ayrıntıya dair, tafsilatlı ve bizim de tavzihatımızı gerektiren nitelikte olduğundan aktarılmasını gerekli görmedik.
Konu hakkında muhtelif eleştiri ve tepkiler yayınlandı. Biz cevap ve tahlil hakkımızı kullandık. Kardeşlerimizden gelen düzeltmelerden iletilmesini zorunlu gördüklerimizi de okuyucularımıza aktarmış olduk. Dolayısıyla kendi açımızdan tartışmayı sonuçlandırıyor, çabaları ümmet ve kardeşlik bilincinin güçlendirilmesi cihetine yönlendirmeyi daha elzem bulduğumuzu belirterek meseleyi noktalıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi