Sayın Aksu'dan Osmanlı tokadı
Atalarımız, “Mahkeme kadıya mülk değil” demişler. Bütün resmî görevler geçicidir.
Sayın Başbakan, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” demişti. Bu son derece doğru söz, malûm medyaya haftalarca saldırı malzemesi yapılmıştı. Tabiî ki bu şuur ve anlayışa sahip bir Başbakan, kendileri de dahil, devlete hizmetin de bir tatmin ve saltanat yeri olmadığını herkesten iyi bilir. Onun için, gerektiği zaman kabinesinde nöbet değişikliği yapar. Bu, son derece tabiî ve faydalı bir icraattır. Bu konuda kimsenin söz söylemeye hakkı yoktur.
Sayın Abdulkadir Aksu, bu defa Bakan yapılmayınca, Türkiye’de derhal bir fısıltı kampanyası başlatıldı. Fısıltı gazetesi ile bir iktidarı yıpratmak, bazı çevrelerin çok eski bir alışkanlığı idi. O hain metodla, koca Demokrat Parti’yi çökertmişler ve Menderes’le arkadaşlarını İmralı’da idam ettirmişlerdi. O korkunç ihanetten sonra, bir türlü belimizi doğrultamadık. Ortalama her 10 yılda bir darbe yaptırmak, Atatürk’ün ‘dahilî bedhahlar’ dediği dış düşmanların içerdeki işbirlikçilerinin alışkanlıkları haline geldi. Bereket ki, eskiden olduğu gibi, diledikleri şekilde artık at oynatamıyorlar. çünkü milletimiz uyandı.
Bir taraftan örf, âdet ve inançlarına dört elle sarıldı. Bir taraftan da Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlığın üzerine çıkma hedefine yöneldi. Dış düşmanların içerdeki işbirlikçileri ne yaparlarsa yapsınlar, artık ülkemizi karıştıramayacaklar, bazı güç odaklarını harekete geçiremeyecekler ve kardeşi kardeşe aslâ düşüremeyecekler. Bunu Allah (cc) da milletimiz de biliyor ama... Kalplerine ve kulaklarına mühür vurulan; gözlerine de perde çekilen bir avuç uşak ruhlular bir türlü anlayamıyor. Onun için Sayın Abdulkadir Aksu’nun bu defa Bakan yapılmayışını istismar yoluna saptılar. çünkü sayın Aksu, sıradan bir Bakan değildi. Tek başına hareket etse, muhtar dahi olamayacak birisi de değildi.
Kendi bölgesinde yürekten sevilen, inanılan, güvenilen, bütün aşiretlere sözü geçen, PKK teröristlerinin korkulu rüyası olan, tecrübeli bir siyaset ve devlet adamıydı.
Fısıltı gazetesi ile başlattıkları âdi dedikodular gittikçe medyaya yansıtıldı. Biz o konuda açıkça ve mertçe iki yazı yazdık. Sayın Abdulkadir Aksu’yu çok yakından tanıyan insanız. “O, sayın Başbakan’a ve partisine karşı aslâ sadakatsizlik ve vefasızlık yapmaz” dedik. Gazetemiz yazarlarından sayın Sami özey kardeşim de bizi teyiden bir yazı yazdı.
VAKİT sıradan bir gazete değildir. Hangi küçücük kıvılcımın büyük bir yangına sebep olabileceğini çok iyi bilir. Boş laflara da sütunlarında yer vermez.
Kendi aramızda konuşuyorduk. Tabiî ki kraldan çok kralcı olmayı da istemiyorduk. Bu konuda sayın Aksu ile bir konuşma veya röportaj yapmayı yangına körükle gitmek sayıyorduk. Sayın Abdulkadir Aksu’dan bir açıklama bekliyorduk.
O açıklama iki gün önce elimize ulaştı. Yarınki yazımızda olayın gerçek yüzünü sayın Bakan’ın kendisinden öğreneceğiz inşallah...
Yalnız Türkiye’de değil, her devlette, biri bürokrasi, öbürü de halk dilinden olan iki yazı üslubu vardır. Sayın Aksu’nun bize gönderdiği yazılı açıklama, bürokrasi dili ile kaleme alınmıştır. özellikle bizim okuyucularımız entel ve ağdalı üsluba alışık değillerdir. Belki okumakta zorluk çekebilirler. Sayın Bakan müsaade ederlerse, yazılı açıklamalarını aynen değil, mealen sütunlarımıza alacağız inşallah...
Vaktiyle bir karikatür görmüştüm. Bir aydın kişi bir manava gidiyor. Muz almak istiyor. Manava yarı Fransızca, yarı uyduruk Türkçe ile meramını anlatmak istiyor. üstelik muza da Fransızca adı ile banana diyor. Zavallı manav söylenenlerden hiçbir şey anlamıyor.
“Beğ, biz koyden yini geldük; Türkçeyi sizing kadar eyi bilemiyoz. Ne istiyosangız elingizle goserin de virelim” diyor.
Biz de sayın Bakan’ın bürokratik ve diplomatik üslubu karşısında zavallı manav gibi kalıyoruz. Müsaade ederlerse, yarın açıklamalarını, aslına sadık kalarak kendi üslubumuzla sevgili okuyucu kardeşlerimize anlatmaya çalışacağız.
Derin sevgi, saygı ve dualarımızla...